On yıllardır Londralılar için şehrin verimsiz toprakları doğu sınırından başlardı. Bir adım öteye gittiğinizde kendinizi “East End” bölgesinin karanlık dünyasında, kaba ve belalı Cockney kültürünün göbeğinde bulurdunuz. Burası pek çok göçmenin ilk yerleşim bölgesiydi. Bölge fakirdi ve kimi zaman tehlikeli de olabiliyordu. Dışarıdakiler için burası yer altı cinayetleri, kirli fabrikalar ve yolu olmayan bir kenar mahalle demekti. Yani kaçarak uzaklaşılacak bir yerdi. Zaten zengin olanların ilk yaptığı iş bölgeyi terk etmek oldu.


Ancak bugün East End, zenginleri kendine çeken bir yerleşim bölgesine dönüşüyor. Bir zamanlar biracılık ve konfeksiyon gibi yerel sanayilerle anılan bölgeye sanatçıların sızmasıyla Londra’nın kültür merkezi doğuya kaymaya başladı. Kötü şartlara sahip iş yerlerinin yerini şık barlar aldı.


Karındeşen Jack’in cinayetlerini işlediği Whitechapel bölgesindeki sokaklar bugün hem modern konut sakinlerine hem de sosyal konutlarda yaşayan yeni göçmenlere ev sahipliği yapıyor. Şehirde sanat galerileri artık yoğun olarak Doğu Londra’da, Shoreditch’te bulunuyor.


Olimpiyatlar Londra’nın kaderini değiştirdi

İşin sırrı biraz da Doğu Londra’nın 2012 Yaz Olimpiyatları’nın merkezi olmasında. Şehrin 5 kilometre doğusunda sahipsiz, kocaman bir tren bakım istasyonu civarına inşa edilen stadyumun da aralarında bulunduğu yapılarla birlikte yeniden canlanma, şehrin her yerine yayıldı.


Yeni demiryolu bağlantıları yapıldı. Bu arada Londra’nın sosyetik semtlerindeki emlak fiyatlarının yükselişi de buralara yaramıştı. Geçen yıllarda ucuz atölye arayan sanatçılar ve orta gelirli göçmenler şehrin doğusuna yöneldiler. Burası emlak değeri yükselen bir adaya dönüştü.


Şimdi bölge, sanayi sonrası mezarlığından sanatçıların gösterişli karargâhına dönüşüyor, bariz bir şekilde zenginleşiyor. Artık Shoreditch’te bir dubleks dairenin maliyetini ancak ikramiye zengini bankacılar ve başarılı sanatçılar karşılayabilir. Bir zamanlar toptancıların merkezi olan harabe Spitalfields’de bugün teraslı bir eve sahip olmak isteyenler Tracey Emin gibi sanatçılarla komşu olabilir. Nehir manzaralı evlerin fiyatları uçmuş durumda; East End doğumlu aktris Helen Mirren’in evi Thames Nehri’ni görüyor. Ne var ki fiyatların yükselmesi bir sonraki sanatçı kuşağını daha da doğuya kaymaya teşvik ediyor. Karındeşen Jack artık buralarda kurban seçmede zorlanabilir.


Pub’sız Britanya olur mu?

Öte yandan İngilizler çok sevdikleri bir geleneğin ortadan kalktığı endişesini taşıyor. Son yıllarda günde yaklaşık 5 pub kapısına kilit vuruyordu. Neredeyse 1000 yıldır ilk defa Britanya köylerinin çoğunda artık pub yok. İçki tüketimini azaltmak düşüncesiyle olsa gerek, hükümet vergiyi artırdı. Bira fiyatlarındaki aşırı artış yüzünden bira tüketimi bir ara 1930’ların büyük buhranından beri en düşük seviyeye inmişti. Aslında fiyat sorunun sadece bir yönü.


Büyük şirketler eskiden pub’ların pek çoğunun da sahibi olan aile işletmesi bira fabrikalarını satın aldı. Sigara yasağı da pub’ların tam müşteriye ihtiyacı olduğu bir dönemde pek çok eski müdavimi mekânlardan uzaklaştırdı.


Oysa pub’lar insanların güncel meseleleri tartıştığı, sohbet ettiği, sıkıntılı anlarında da sığındıkları mekânlar. Britanya Bira ve Pub’lar Derneği’nden Neil Williams “Britanya’ya özgü olmaları yanında, pub’lar kesinlikle ülkenin soyso-kültürel hayatının merkezinde yer alıyor” demişti. Mesela Shakespeare’in favorisi Londra’nın Cheapside Caddesi’ndeki Mermaid Tavern’di; Dickens ise Fleet Sokağı’ndaki Old Cocke Tavern’e giderdi.


Haber: William Underhill

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.