Gün geçmiyordu ki etrafımızdaki başarılı insanlardan biri çalışma hayatını bırakıp, yoga hocası ya da hamburgerci olmasın... İtiraf ediyorum ki ben de o insanlardan biriyim. 17 yıllık televizyonculuk kariyerimden sonra yazar ve yoga hocası oldum. Bir de arada kalanlar var, hep ayrılmayı düşünüp bir türlü ayrılamayanlar... Bu salgın ister istemez dikkatimi çekti. Bu röportajlarda iki çok başarılı insanın iş hayatından nasıl koptuğunun hikayesini bulacaksınız.


Sepin ve Okan İnceer, karı koca... Sepin Üsküdar Amerikan ve Boğaziçi mezunu; uzun yıllar çok başarılı bir iş hayatını sürdürdükten sonra şimdi yoga, farkındalık ve dikkat eğitmenliği yapıyor. Ebeveynlerle ve çocuklarla çalışıyor. Okan İnceer de kurumsal hayatta başarıyı yakalamış eski bir CFO şimdi ise hamburgerci. O da işi gücü bırakıp BurgerHood’u kurmuş. İkisiyle de Okan’ın hamburgercisinde konuştum. Yerleri de paspaslıyorlar, servis de yapıyorlar... Ne yalan söyleyeyim bir hayli mutlu gözüküyorlardı.


Fiyakalı işleri, parayı, mevkiyi bırakınca neler oluyor? Her şey hayal ettikleri gibi mi oldu? Okan ve Sepin ile bunları konuştuk.


Danone İK Direktörü Pınar Çanakçı ise çalışan memnuniyeti ve kadınların iş gücüne kazandırılması konusunda önemli projeleri olan bir İnsan kaynakları yöneticisi...


Pınarla da kaliteli iş gücü neden kurumsal iş hayatından çıkmak istiyor, çözüm nerede yatıyor? Bu soruların cevabını aradık.





Okan İnceer

Burgerhood kurucusu


Çok başarılı kariyerleriniz var. Nasıl oldu da herkes çantamı alıp çıkacağım derken ama yapamazken siz çıkabildiniz? Bir an geldi ve oldu mu? Planlı programlı mı?


Aslında uzun zamandır yapmak istediğim ama bir türlü hayata geçiremediğim bir şeydi, eğrisi doğrusuna denk geldi ve oldu. Uygun zaman ve uygun şartlar oluştu. Bir anda esti diyebileceğim bir şey değil.


Ne kadar oldu? Nasıl olacak diye tahmin ettiniz? İyi/kötü ummadığınız neler çıktı?

Yaklaşık iki sene oldu bu kararı alalı. Zevkli olacak ama kolay olmayacak diye tahmin etmiştim. Kesin olarak söyleyebilirim ki ilk zamanlar tahmin ettiğimden daha zor ve yorucuydu. Bunda bir etken de hiç beklemediğim, öngöremediğim sorunlarla uğraşmak zorunda kalmamdı. Güzel yanıysa çok daha fazla çalışmama ve yorulmama rağmen bir kere bile ofis ortamını bırakıp nerden girdim bu işlere demedim – henüz!



"Sahtelikten soğudum"


Okumuş çocuklar neden artık okumuş çocuk işleri yapmak istemiyor?

Böyle bir genelleme yapabilir miyim bilmiyorum ama tabii ki farklı bir şey yapmak istememin en temel sebebi tatmin olmamak. Adı kurumsal olan ama aslında hiç de kurumsal olmayan düzenin sahteliğiydi belki de beni en çok soğutan etken. Bir de ben de pek kurumsal bir tip değilim. Yani kendi kendimin patronu olmayı severim. Özgür ruhluyumdur. O yüzden de bana çok uygun değil kurumsal yaşam. Ve tabii neredeyse her şirkette bulunan, sadece işlerini yaptıkları halde dünyayı kurtardığını sanan süper kahramanlardan uzaklaşma isteğini de eklemem lazım!


Mevki makam para pul? Zor değil mi? Fiyakalı günleri insan özlemez mi?

Yok, hiç ama hiç özlemiyorum. Hiçbir fiyakası olduğunu da düşünmüyorum. İnsanın mutluluk kaynağı bunlar olmamalı. Klişe olacak ama yaptığın işten zevk alabilmek, ailene, dostlarına zaman ayırabilmek lazım. Geçinebilmek, istediğin şeyleri yapabilmek, çocuğunu istediğin gibi yetiştirebilmek için para tabii ki lazım. Kendi işin olunca çok daha fazla çalışıyorsun ama yine de kontrol sende. İlk zamanlar oldukça yoğundu ama işleri oturttukça, tecrübe kazandıkça zamanımı, hayatımı daha istediğim şekilde planlayabiliyorum.


Bir yandan bir belirsizliğe yelken açma var? Korku var mı oluyor mu?

Tabi ki var, olmaz mı... Bütün hayatın değişiyor. Bir yandan önemli paralar harcıyorsun, bir yandan bir kariyeri geride bırakıyorsun. Ne olacak ne bitecek, kafandan bin türlü düşünce geçiyor. Bir de ben pek konuşup dertlenen bir insan da olmadığım için ne stres çektiğimi bir ben bilirim. Ama nihayetinde kendime bakıyorum, o kadar iyi eğitim almışım, o kadar iş tecrübem var, illa ki para kazanmanın bir yolunu bulurum diyerek rahatlatıyorum kendimi.


Kurumsal hayattan çıkmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz? Planla da çık mı, kendini denize atıver yüzersen yüzersin mi?

Bu çok önemli bir karar. İnsanın hayatının tamamıyla değişmesi anlamına gelebilir. Yıllardır yaptığın şeyler ya da yapış şeklin değişecek. Konfor alanının dışına çıkacaksın. Rahatın bozulacak, sürekli kendini sorgulayacaksın. İleriye yönelik olarak kariyerini ve finansal geleceğini sorgulayacak ve endişeye kapılacaksın sürekli. Bu süreçleri atlatabilmek önemli. Bunu atlatabilmek için de bu sürece hazır olabilmek, iyice düşünmek, planlamak ve maddi olarak da dayanabilmek lazım.





Sepin İnceer

Farkındalıkla Ebeveynlik,

Çocuklar İçin Farkındalık ve Dikkat Sanatı


Çok başarılı kariyerleriniz var. Nasıl oldu da herkes çantamı alıp çıkacağım derken ama yapmazken siz çıkabildiniz? Bir an geldi ve oldu mu? Planlı programlı mı?

Benim Ela doğduktan sonra zaten ayarım şaşmıştı. Her türlü yeni anne nazımı çeken bir işim olmasına rağmen anne olduktan sonra psikolojik olarak çok zorlandım.


Kadın olmak, bunlar karışık işler... Çocuktan sonra o zamana kadar başlamadıysan iyice kendini aramaya başlıyorsun. 14 senedir yoga yapıyorum, yoga hocasıyım, onca yogada, meditasyonda deneyimlediğin ‘olduğun halinin mükemmelliği’ ile iş hayatında ne yaparsan yap yetersizsin, daha da fazlasını yapman lazım fikri çakışıyor birbiriyle. Benim bedenim bu kadar çatışmayı kaldıramadı. Yani planlı programlı bir karar değildi, içimde ince ince akan bir nehir vardı sanki, bir gün ona daha fazla akma diyemedim.



Ne kadar oldu? Nasıl olacak diye tahmin ettiniz? İyi-kötü ummadığınız neler çıktı?

Neredeyse 2 sene. Benimki yumuşak bir geçişti, hala eski işimle alakalı bazı sorumluluklarım var. Gidip geliyorum. Halen de neredeyse 20 senelik ‘kurumsal’ deneyimim’ değerlendirdiğim ve çok keyifli başka projelerle uğraşıyorum.


Kendi vaktini yönetebilmek bende aşırı bir enerji patlaması yarattı. Beynim açılmış gibi hissediyorum. Çocuğumla ve ailemle çok daha fazla vakit geçiriyorum. Bundan ruhum besleniyor.


Hollanda’da “Çocuklar İçin Farkındalık ve Dikkat” eğitimi aldım, bu eğitimleri vermeye başladım. Çok çok besleniyorum bu süreçten. Farkındalıkla Ebeveynlik seminerleri veriyorum.



Okumuş çocuklar neden artık okumuş çocuk işleri yapmak istemiyor? Beyaz yakalıların nesi var? Zamanın ruhu mu yoksa iş dünyası sizin gibi cevherleri elinde tutamıyor mu? Tatmin olsanız kalır mıydınız? İş dünyası size neyi veremedi?

(Gülüyor) Ya ben okumuş normal bir çocuk değilim. Çok iyi okudum evet. Üsküdar Amerikan’da sınıf birincilikleri, üniversite sınavında derece falan. Ama benim kanımda bir anarşist yan var. Çok özgür ruhluyum. Mesela komik gelecek ama benim en büyük derdim, haftanın beş günü belli bir saatten belli bir saate çalışmak zorunda olmaktı. Bu benim DNA’ma aykırı. Serde yoga falan da var, o kadar saat ‘içeride’ olma zor geliyordu çok. Toplantılarda belli bir sure geçince simdi kontrolü bıraksam bir şarkı söylemeye başlasam ya da masaya çıksam ne olur diye falan düşünmüşlüğüm çoktur. Arızayım belki de. Babamı çok erken kaybettim, 2015’te 21 senelik arkadaşımı uzun süren bir hastalık sonrası kaybettim. Her işin her daim ölüm kalım meselesi olması ve benim de o çarka girmem çok sahte gelmeye başladı. Benim en sevdiğim kitap (belki 50 kere okumuşumdur) 14 yaşımda okuduğum The Catcher in the Rye. Holden Caulfield uzun sure idolümdü, öyle bir erkek arkadaşım olsa diye hayaller kurardım. Çok da şaşırmıyorum o yüzden geldiğim noktaya.


Bir de ben dertli ve takıntılı bir tipim. İşe taktım mı takarım. Uykum kaçar, iştahım kesilir, taktım mı çok fena takarım.


Kurumsal hayatta sağlıklı kalabilmek için teflon tava gibi olacaksın. Söylenenler bir kulağından girecek bir kulağından çıkacak. Benim gibi içli olmayacaksın.


Son olarak bazı çocukluk hayallerim var, kitap yazmak, yazı yazmak gibi – onları gerçekleştiremeyeceğim, ölüm döşeğinde çok pişmanlık yaşayacağım diye bir korku geldi içime bir ara. Komik ama öyle.



İki sene önce çıkardığımız iş kıyafetlerini, topuklu ayakkabıları fotograf çekimi için üçümüz de tekrar giydik. Takım elbiseleri döpyesleri öz​​​​lemiş miyiz? Hayır!


Mevki makam para pul? Zor değil mi? Fiyakalı günleri insan özlemez mi?

Eski işimin doğası gereği hep çok başarılı, şirket kurup onu belli bir yere getirmiş insanlarla vakit geçiriyordum. Ama öyle insanlarda zaten çok fiyaka olmuyor, çok daha doğal oluyorlar. Zaten ben fiyaka nedir pek bilmem – bununla da gurur duyarım. Bu rahmetli babamdan bana geçmiş bir özellik.


Para illa kazanmak lazım. O ayrı. Yaşamını istediğin şekilde idame ettirmek için şart yani. Hele bu ülkede yaşıyorsan ve çocuğun da varsa daha da öyle maalesef.


Bir yandan bir belirsizliğe yelken açma var. Korku da oluyor mu?

Korku olmaz mı! Çevren zaten sana zir deli gözüyle bakıyor ya, bazen nasıl bir delilik yaptım diye düşündüm evet. Saka bir yana, tabii ki oluyor. Ama su yolunu buluyor kanımca. O kadar senelik tecrübe çöpe gitmiyor, değerlendireceğin ve para yapacağın yollar çıkıyor karşına. Hem bunları yapıyorum hem de istediğim şeylere vakit ayırabiliyorum. Benim için lüksün tanımı bu. Bir de su var bugün böyle, yarın bambaşka olabilir. Bir değişiklik daha yaparsın, kurumsal hayatin kralı/kraliçesi olursun, hayat ne getirirse kısmetime!


Kurumsal hayattan çıkmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz? Planla da çık mı, kendini denize atıver yüzersen yüzersin mi?

Neden çıkmak istediklerini iyice tartsınlar. Neyi sevmiyorlar? Kaçtıkları bir şey mi var? Yoksa hakikaten bünyeleri kaldırmıyor mu? Çünkü herkes de kurumsal hayattan çıkacak diye bir şey yok tabii ki de. Ortası. Her şeyi planlamak mümkün değil. Hayat kısa.


Bir de her zaman dönme imkânı da var. Yurtdışında çok yaygın, çok yorulan insanlar bir süre dinleniyor. Şartları elverdiği halde bu arayı kendine veremeyenlere tavsiyem hiç düşünmesinler. Kendini yaşamaktan daha ötesi yok.





Pınar Çanakçı

Danone İnsan Kaynakları Direktörü


Siz çalışan memnuniyeti konusuna odaklanmış bir İK üst düzey yöneticisiniz. Çok yetenekli, başarı birçok insan çantasını alıp gitme hayali kuruyor. İş dünyasının bu insanlara veremediği nedir?

Bu noktada iş dünyası ile çalışanların beklentileri ne kadar örtüşüyor sanırım ona bakmak gerekiyor. Aslında iş dünyasının beklentisi aynı. başarılı ve sürdürülebilir iş sonuçlarını elde etmek. Bunu sağlamak için de yetenekli, yüksek performanslı bir işgücüne sahip olmak. Fakat bu denklemde günümüz iş gücünün şirketlerden beklentisi farklılaştı, çünkü çalışan segmentasyonu değişti. Bundan 5-10 yıl önce yasamak için çalışan X kuşağının şirketlerden beklentisiyle, bugün şirketlerin 50%-60%'ını oluşturan Y jenerasyonunun beklentisi sadece başarılı bir iş sonucu yaratmak değil, bunu yaparken anlamlı, keyifli bir deneyim yaşamayı istiyor. Her sabah kalkıp gittiği işin iyi bir amaca hizmet etmesine, kendisini geliştirmesine, potansiyelini keşfetmesine, girişimci yönüne hitap etmesine kafa yoruyor. Statükoyu koruyan, hiyerarşik, kendisine söz hakkının verilmediği, fikrinin sorulmadığı ortamlarda kalmak yerine sistemin dışına çıkma cesaretini gösteriyor. Bunun doğal bir geçiş süreci olduğunu düşünüyorum ve bu süreçte bu yeni kuşağın kodlarını okuyup kendini adapte edebilen şirketler bu başarılı ve potansiyeli yüksek kitleyi elde tutmayı başaracak.


Baştan yanlış iş seçimi olduğu söylenebilir mi? İşin sağladığı faydalara odaklanıp, işin kendisini isteyip istemediğine odaklanmamak...

Tabii mutlaka bu nedenle iş dünyasından çıkan bir kitle de var, fakat son yıllarda şirketlerdeki işgücü devir oranına bakınca ana meselenin şirketin beklentisiyle çalışanın yaşamak istediği anlamlı deneyimdeki uyumsuzluk olduğunu görüyoruz.


İş dünyası bu gerçeğin farkında mı? Kurumsal hayat kurumsal hayattan çıkma isteğinin tavan yaptığı bugünlerde kendisine çeki düzen veriyor mu sorguluyor mu? Dünya’da/Türkiye’de atılan adımlar var mı?

İş dünyasının çalışan segmentindeki bu değişimin, beklentilerin farkında olduğunu düşünüyorum fakat tabi hepsinin aksiyona geçip, doğru adımları attığını söylemek zor. Şirketlerin bu yeni işgücünü çekmek ve elde tutmak için geçirmeleri gereken değişimi ötelemelerini ise sadece vakit ve kaynak kaybı olarak görüyorum, çünkü bu son kaçınılmaz. İş dünyasının dinamikleri önceki jenerasyonlara göre dramatik şekilde değişiyor ve buna ayak uydurmak zorundayız. Atılan pek çok adım var, batıda uygulanmaya başlayan ve Türkiye’de de yaygınlaşan esnek çalışma saatleri, home office, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri, sadece profesyonel değil 'kişisel' yetenek gelişim programları vb. pek çok uygulama iş hayatına değişen işgücünün beklentilerini karşılamak ve onları tutmak üzere girdi diyebiliriz.




Röportaj: Esra Sert


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.