Engelli bireylerimizin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı (TESYEV) yararına hazırlanan, şarkı sözünü ve öyküleri kendisinin yazdığı 1 şarkı, 14 öykü ve 38 sesten oluşan "Büyük Resim" adlı albümü konuşmak için soluğu Ali Boz'un yanında aldım. Albümün detaylarını, engelli arkadaşlarımız için neler yapılması gerektiğini, astrolojiyi ve tabii ki kardeşi Murat Boz ile olan anılarını konuştuk.






-Büyük Resim hikâyesi nasıl başladı?




Benim zaten o sürece kadar yazmış olduğum birçok kısa hikâyem vardı ve bu proje şekillendikten sonra fark ettim ki önemli bir kısmının içinde engelliler hep bir şekilde yer almış. Aslında bu öyküleri ilk kez Destek Yayınları'nın patronu sevgili dostum Yelda Cumalıoğlu okumuştu ve içlerinden bir tanesi 'Validebağ Köşkü' olarak farklı bir mizah romanına döndü. Yaz sonu ilk romanım olarak çıkacak.




Diğer öykülerimi nasıl değerlendirebilirim diye düşünürken karşıma müzisyen, yapımcı, Jingletürk'ün kurucusu Bülent Cenkçi çıktı. Son derece zeki ve yaratıcı bir insan ve birlikte TESYEV ile ortak bir projeye gidelim dedik. Fikri geliştirdik ve gerçekten de büyüdü iş. TESYEV’in Başkanı Yavuz Kocaömer ve ekibi de bu anlamlı işe çok sıcak baktılar çünkü bu proje dünyada bir ilkti. Edebiyatla müzik, bir albüm konseptinde, o ülkenin en ünlü sesleri aracılığıyla birbirinden çok farklı öykülerle buluşuyor ve o ünlüler grup grup aynı öyküyü paylaşarak okuyorlar. Normalde sosyal yardım kuruluşları balolar düzenler, ünlüler sahneye çıkar ve en zenginler gelir oraya ve yardımda bulunurlar. Evet, iyi bir gelir kaynağı olur bu ama biz başka bir yöntemle, farkındalığı üreterek arttırmak istedik. Görme engellilerin de dinleyebileceği bir albüm olmasını istedim. Bu albümden elde edilen gelir engelli sporcularımıza gidiyor.






“Projeyi reddeden isim olmadı”







-Modacısından tiyatrocusuna, sanatçısından yorumcusuna herkes Büyük Resim'de buluştu. Bu kadroyu bir araya nasıl getirdiniz? Zor olmadı mı?




Amacımız farklı sektörlerden, kendi alanında fark yaratmış, başarılı kişilerle 'Büyük Resim' oluşturmaktı. Popçulardan hatta modacılardan oluşan bir çevrem vardı ama tiyatro çevrem yoktu mesela. Selçuk Yöntem’e açıkladık. “Tabii” dedi, “seve seve gelirim!” Şaşırıyor insan. (Gülüyor.) Çünkü normalde çok zahmetli bir iş. Bin takla bile yetmez bazen ama işte kalben çok istedik, oldu. Sanatçıların içinde bir arada olmak istemeyenler olabilirdi ama hiç öyle bir problem de yaşamadık, sıfır kapris.






-Teklifinizi geri çevirenler oldu mu?




Hiç olmadı. Hatta bu projeye giremeyen sanatçılar oldu.






-Sizce engellilerle ilgili toplumda aşılamayan en büyük engel nedir?




Çok yüzeysel yaklaştığımızı düşünüyorum. Sosyal medyayla birlikte daha da iyi fark ettim ki empati kurmadan, anlık, şekilci, manipüle ederek ama her şekilde yüzeysel yaklaşıyoruz. Örneğin bir şey paylaşıyorsunuz daha bakmadan beğeniler geliyor. Geçen cep telefon kotumda, malum yerden yürürken yazmışım yanlışlıkla ‘wdqr’ gibi bir şey ve anında on tane beğendi gelmiş! (Gülüyor.) İçerik asla okunmuyor yani. Albümü hala şarkılardan oluşan albüm sananlar var, defalarca beğendi koymasına, paylaşmasına rağmen hem de böyle yazabiliyorlar. Bu sığ yaklaşımlar her alanda olduğu gibi engellilere karşı da maalesef böyle. Acıma duygusu diye bir şeyi kabul etmiyorum. Kendi haline şükretmeyle biten bir durum. Duygu diye bir şey zaten düşünceden çıkar. Ne düşünürseniz onu duyguya çevirirsiniz. Bu duygusal söylemleri de geçsinler artık. Kim şanslı, kim daha şanslı bu yüzde 10'unu kullanabildiğimiz aklımızla fark edemiyoruz bence henüz.






-Neler yapmalı?




Projeler üretilmeli, hep birlikte paylaşmalı. Destek dediğin şey sevgiyle bütünleşerek olur, yapay yollu hoş olmaz. Ben artık klişe desteklere karşıyım. Maddi destek olun ama anlamlandırılsın, sonucu görülsün, bir şeyler üretilsin. Tabii ki çok iyi gelirler sağlanıyordur ama benim şahsi düşüncem şu: “Projeler üret ve paylaş.”





“Engelliler sitelerdeki konforu sokakta da elde etmeli”





-Toplum engellilere karşı yeteri kadar bilinçli mi? Toplumun bu yönde bilinçlenmesi için neler yapılmalı, neler tavsiye ediyorsunuz?




Bizim eğitim sistemimiz ezbere dayalı. Bu sistemin dışına çıkıp ''Neden bu dünyadayız? Neden birbirimizden farklıyız? Ne yapmamız gerekiyor?'' gibi sorulardan oluşan, hayat öğretisi kıvamında dersler işlenmeli. Bir sınavlar silsilesi almış başını gidiyor. 200 soruda 5 yanlış yapan hüngür hüngür ağlıyor, ailesi daha kederli. Böyle bir süreçten geçiyoruz. Tamamen at yarışı, eskiden de vardı ama o atlar hormonlu olursa kazanır olduk. Çocuklar test kitapları içinde kaybolurken boş zamanlarında teknolojiyle haşır neşir. Yüzeysellikten kurtulmak için çocuklarımızı ve gençlerimizi daha farklı alanlara kaydırmamız gerekiyor.






- Engelliler için yeterli etkinlik salonumuz yok. Bu yönde çalışmalarınız olacak mı?




Konser ve etkinlik salonlarına ek yerleşimler, düzenekler yapılmalı. Bu yönde farkındalık arttırılmalı. TESYEV’i seçme sebeplerimizden biri de bu. İyi bir gelir kaynağımız oluştu. Onlar bu tür projelerin içindeler zaten. Engellilere yönelik spor salonları oluyor. Bütün gelişmeleri takip ediyorum. Kendileri de zaten şunu yaptık, bunu gerçekleştirdik diyeceklerdir. Türkiye'nin en güvenilir sosyal vakıflarından biri sonuçta ve bu anlamda rahatız.






- Bu yöndeki faaliyetleri yeterli buluyor musunuz?




Tabii ki hiçbir zaman yeterli bulamayız. Yeni sistemler geliştirilmeli. Yeni yapılan yaşam sitelerinde dikkat ediyorum, engelli vatandaşlarımız önemseniyor ama o engelliler sokakta da bu konforu elde etmeli, gittiği sinemada da, konserde de.








“Murat’ın yeteneğini annem keşfedip yönlendirdi”





- Başka sosyal sorumluluk projelerinde görecek miyiz sizi?




Tabii ki, neden olmasın. Ama bu projenin aynısını yapmak istemem. Kalem gücümü kullanabileceğim başka bir alan olursa neden olmasın. Teklif gelmesini de beklemem, yoğunluğum hangi kıvamda olursa olsun içinde yer alırım. Aklıma bir proje gelirse de gider yaparım. Sonuçta bu dünyaya kolektif bilinçten aldıklarımızla, yeteneklerimizi kullanıp hayra hizmete ve bütünlük için geliyoruz.






- Bu albümün bir güzel yanı da aile çalışması yapmış olmanız…




Sebebini hemen söyleyeyim. Yakın bir arkadaşım annesini kaybetmişti. Bir gün sohbet ederken “Ne kadar şanslısınız, ben annemin sesini bile unuttum” demişti. Bu cümlesinden çok etkilendim. Anneyi, babayı, kaybettiklerimizi fotoğraflarla, her şekilde hatırlayabiliyoruz. Ama o, annesinin sesini unutmuş ve hatırlamaya çalışıyor. Ne kadar acı bir şey... Bu proje başladı, ünlüler stüdyoya geliyorlar, gidiyorlar ve bende bir anda bir fikir oluştu. Ailem için de, annem için de, bizler için de çok güzel bir şey bu. İleride değerini daha iyi anlayacağız. Bizi tanıyanlar için güzel bir hatıra olsun istedim. Ama annem stüdyoya bir girdi, pir girdi, maşallah TRT spikeri gibi okudu, şoka girdik. On parmağında on marifet. Bir bu eksikti! (Gülüyor.)






- Kardeşiniz Murat Boz küçüklüğünde şarkı söylemeye meraklı mıydı?




Çok meraklıydı ve annem keşfetti. Ses yeteneği çabuk keşfedilen bir şey gerçi ama “Aman hadi amcalara, teyzelere şarkı söyle” falan derler, çocuğu soğutur, utandırırlar ya, annem onu yapmadı. Gitti Anadolu liselerini araştırdı ve Murat'ı müzik öğretmenleriyle birlikte yönlendirdi. Bu çok önemli. Birçok gencimiz yetenekli olduğu alana yönelemiyor ya da bir şekilde kendisi farkında olmadığı için yıllar sonra belki ortaya çıkıyor cevher. Aslında bu anlamda da aklıma bir şeyler geliyor lise son sınıflar için ama ileride inşallah…









“Murat da ben de çok hırslıydık”









- Önceden çok çirkinmiş. Hep öyle anlatıyor kendisini. Gerçekten doğru mu bu?




(Gülüyor.) Hiç öyle bir şey yok. O söylemler onun mütevazılığından. İkimiz de çirozduk. Zapzayıftık. O bu zayıflığı takmış sanıyorum o yüzden böyle söylemiştir. Yoksa siz de görüyorsunuz ağzı, burnu, boyu posu, emsali yok, çimen gözlü biblo surat…






- Birlikte unutamadığınız bir anınız var mı?




Çok var. İkimiz de çok hırslıydık çocukken. Tenis oynarken birbirimize raket fırlatmışlığımız olmuştur. Hakem yok ya, top çizgiyi geçti, geçmedi tartışmaları. Daha çok o fırlatırdı gerçi. (Gülüyor.) Bizim evde sürekli espri yapılır. Neşeli bir aileyiz. Annem bir gün sesli sesli bulmaca çözüyor. Yufka yürekliyi bulamamış. Yufka yürekli diyor, dört harfli diyor. Daha beş yaşındaki Murat'tan bir ses: “Abim!”(Gülüyor.) Biz çok rahat, sürekli futbol, tenis oynayarak, Ereğli'de, kızlı erkekli, mahalle kültürüyle, sıcak arkadaşlıklarla büyüdük.






- Astrolojiye olan ilginiz Murat Boz'u ne derece etkiliyor?




Haritasına bakıyorum. Astroloji bir bilim ve başı sonu matematik. Zaten evrende her şey matematik. Nokta atış teşhisler olunca da ilgiyi artırıyor. Yönlendirmeden, seçenekler havuzunu dile getirmek önemli, manipüle edemezsiniz, akışa karışamazsınız, yorum gücüm de devreye giriyor tabii. Özüne sonsuz güvenim var kardeşimin. Allah onu kötü gözlerden, insanlardan korusun, onu da tüm sevdiklerim gibi Allah'a emanet ediyorum hep.






- İnanıyor mu?




Çok. Zaten Allah inancı olan astrolojiye inanır. Ama tabii gerçek astrolojiye. Günlük gazete yorumuna bakıp, “aa biz Aslan'ları bugün şu bekliyormuş” söylemleri asparagas. Bir kere yükselenine göre bakılır ve harita incelenir, tüm gezegenler, tüm burçlar hepimiz için önemli.








- Murat Boz “Hadi İnşallah” ile usta bir oyunculuk sergiledi. Devamı gelecek mi?




Şu an tamamen albüme yoğunlaştı. Bu arada Murat Boz'un bir başka yeteneği daha ortaya çıkmış olacak çok yakında. Şimdi açıklamayayım sürpriz olsun. (Cevap vermiyor, geçiştiriyor. Bunu yazarak başka bir gazeteciye bu sürprizi ortaya çıkarma fırsatı veriyorsun.)






- Albümde birlikte çalışmaktan en çok keyif aldığınız ünlü kim?




En çok keyif aldığım isim Feridun Düzağaç. Tam kalemim. Adam çok derin, çok naif, incelikli ve çok doğal. Bir üniversiteden aldığım ödüllü bir öyküyü seslendirdi. O öykü benim için başkadır. “Eşikten Öte”. Bir erkek ağlaması düşünün avaz avaz değil de için için ağlayan. Resmen kahramanın sesiydi o ses. Feridun Düzağaç başka bir adam, çok içli okudu. Bu Beşiktaşlılar bir başka oluyor, kesinlikle bambaşka. Gelebilmelerine şaşırdığım isimler oldu. Çok yoğun olmalarına rağmen Erkan Can, Selçuk Yöntem, Nilgün Belgün gibi duayen isimler geldi. Tiyatrocuların ayrı bir kültürü, tevazusu var. Çok güzeldi.






- Albüm çalışması sırasında komik bir anınız oldu mu?




Evet! Dramatik öykülerin içine mizah öyküleri de katayım diye düşündüm, üç öykü yer değiştirmiş oldu. Pascal Nouma ve Saba Tümer var bir öyküde: “Galaksi Mukaddes”. (Gülüyor.) Saba Tümer’e gittim, direkt TV stüdyosuna. Gülecek mi acaba diyorum. Öyküyü de komik yazmaya çalışıyorsun tabii doğal olarak ama emin de değilim gülüp gülmeyeceğinden. Çünkü ne olursa olsun her gün canlı yayında ve stresli bir iş ve öncesinde gitmişiz. Çok güzel geçti. Pascal'ın radyocu anonsunu duydular, koptu kayış!




Ben bir şey ürettim ve evrene bıraktım, nicelik derdim yok. Bir kişiye bile gitse adım atması yetecekse amacıma ulaştım demektir. Belki de bu kişi engelli olacak ve hareket etmezken spora başlayacak belki kitaplara sarılacak belki tahayyül edemediğimiz bir şey olacak, hayata dönecek. O bile yeter.






Röportaj: Özlem Genç




Fotoğraflar: Kağan Dil







Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir çok güzel bir röportaj olmuş...
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.