“Mevsim Hep Sonbahar”, İranlı yazar Parinoush Saniee’nin hem kendi hem de Batı ülkelerinde çok satan romanının adı. Kitabın kahramanı, kaderini hep başkalarının çizdiği Masume, “Beni mutlu etmek ne kadar kolaydı ve bunu benden nasıl da esirgiyorlardı” derken Doğu’daki kadınların da sesi oluyor


İranlı yazar Parinoush Saniee, romanı “Mevsim Hep Sonbahar”da (Martı Yayınları), okurlarını “Kamuya açıkça mal olanlar haricinde, bu kitaptaki bütün karakterler ve olaylar kurgusaldır. Yaşayan veya ölmüş gerçek kişilerle kurulabilecek benzerlikler tamamen tesadüfidir” notuyla karşılıyor. Roman, İran’da iki kere yasaklandı ve Nobel Ödüllü avukat Şirine Ebadi’nin çabalarıyla dağıtımına izin verildi. Sosyoloji ve psikoloji eğitimi alan Saniee, romanında ailesindeki erkekler tarafından hırpalanan, okumak isteyen ama okutulmayan, sevdiği adamla evlenemeyen, evlendirildiği rejim karşıtı Marksist Hamit’le bambaşka bir hayata yelken açacağını düşünürken hayal kırıklıkları ve 3 çocuğuyla tek başına kalan Masume’nin hayatını, yani “Doğu’da kadın olmayı” anlatıyor. “Mevsim Hep Sonbahar” aynı zamanda, İran’da geçen 50 yılın siyasi ve toplumsal tarihi. Ve dahası, İran tarihinin en çok satan romanlarından biri...


Kitabınız, sizce İran’da iki kere neden yasaklandı?

Bazen gerçekler otoritelerin kabul ettiklerinden ya da kamuoyuna sunduklarından daha acıdır. Ama sonunda, gerçeği inkâr edemezler. Her zaman şu tek cümleyi söyledim: “Bu kitap yaralayıcı ve toplumun düşüncelerini olumsuz yönde etkileyebilir; en iyisi basılmaması!”


Kitabınız sizce neden çok satıyor? Yasak mı cezbetti okurları?

Kitap araştırmalara dayalı olduğundan sadece zamanın gerçeklerini anlatıyor. Okuyucular da aynı zamanda yaşayan kişiler, her biri kitapta kendilerini anlatan bir satır bulabilir. Keşke kitabın kendi hayat hikâyeleri olduğunu itiraf eden okuyucuları sayabilseydim.


Peki romanın Batı’da ilgi görmesini neye bağlıyorsunuz? Batı, Doğulu kadınları çok mu merak ediyor?

Başlangıçta kitabın başka kültürlerde ilgi göreceğini düşünmemiştim, özellikle Batı’da. İran ve Norveç’in kültürel herhangi bir benzerliği olduğunu kabul edemem. O yüzden şöyle bir sonuca ulaştım; insanlar diğer insanların yaşam tarzlarını ve diğer ülkeleri, kültürleri birbirinden ayıran insani zorlukları öğrenmeye meraklı ve duyarlılar. Yardıma muhtaç insanlara yardım etmek, yardım için yeryüzündeki uzak parçaları birleştirmek üzere diğerlerini teşvik etmek insanların iyi özelliklerinden biridir.


Siz Doğu’yu nasıl değerlendirirsiniz? Duyguların, geleneklerin baskın olduğu hayatlar mı yaşanır Doğu’da?

Her kültür geleneklerinden, kendine özgü sosyal ve tarihi koşullardan etkilenir. Doğu, bir istisna değil. Önemli olan bu geleneklerin, inançların ve kavramların nasıl iletildiği, insanların sınırlarının ne kadar genişletilebildiği ve ilerlemelerinin ne kadar kısıtlandığı. Tarihte, Batı kültürel olarak uyanış yaşadı; kültür yoluyla toplumlarına empoze edilen zorlukları, yerleştirilen kısıtlamaları fark etmeye ve gözden geçirmeye başladı. Ve bunları ortadan kaldırmayı başardı. Birçok eksikliğine rağmen, Batı bu konuda Doğu’nun yüzyıllarca önüne geçti. Doğu’nun da benzer bir değişime ihtiyacı var. Belki bu tür göstergeler, gelenekselcilere ve asılsız, agresif tepkiler veren köktencilere karşı bir tehlike işareti gibi gelebilir. Ama sonunda tüm sertlik yanlıları değişimin işaretlerini görürler ve bundan korkarlar. Benim tarih öncesi dönemin karanlığına geri dönmeye zorlanmam ve bununla korkutulmam mümkün değil. Bir toplum korkusundan habersizmiş, ilgisizmiş gibi davransa da, gözlerine zorla göz bağı takılmış olsa da dünyada neler olup bittiğini öğrenebilir, hissedebilir.


"Uyanış zamanı bize bağlı"


Ortadoğulu kadınların ‘kurtuluşunu’ nerede buluyorsunuz?

Kadınlara karşı işlenen iğrenç suçların altında yatan birçok neden var. Erkeklerin kadınlara olan fiziki üstünlüğünü inkâr edemeyiz ve bu, kadınları kendi isteklerine göre kontrol altına almak isteyen ataerkil toplumun her zaman kullandığı ‘kıymetli’ aracı. Bu barbarlığa karşı en etkin savunma yöntemi, kültürü değiştirebilecek eğitim ve cinsiyet ayrımcılığına karşı hareket eden bir hukuk düzeni.


Siyasi ve mezhepsel çatışmalardan sıyrılıp Ortadoğulu kadınlar ortak bir dil tutturabilirler mi?

Aydınlanmış kadınlar tekrar susmaya zorlanamaz. Aynı zamanda kimse ataerkil bölgedeki gücü elinde tutan erkeklerin cinsiyet eşitliğini kabul edip bu güçten vazgeçmelerini de bekleyemez. Şüphe yok ki haklarını savunmaya ve Tanrı, din, hukuk, politik istikrar adına statükoyu korumaya devam edecekler. Bu, yıldırıcı bir mücadele... Ama uyanış zamanı bize bağlı.


Röportaj: Alihan Mestci

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Kitabı şimdi bitirdim.Kadın fedakarlık yaptıkça aile ve toplum bunu normalleştirerek hep bekliyor ve onun duygularını bencilce ezip geçiyor.Kitap arkadaşımındı.Bulsam edinmek ve çocuklarıma okutmak isterim.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.