Hep söylüyorum; tiyatro benim hayatıma bir sürü renk kattı ve ruhumu besleyen birbirinden güzel insanlar... O insanlardan biri de Engin Hepileri. Uzun zamandır onunla sohbet etmeyi çok özlediğim dilimdeydi. Bu kez bizi tiyatro değil, bir başka güzel insan; kökümün geldiği toprakların mis kokusu Kazım Koyuncu birleştirdi. 12 Aralık’ta vizyona giren, Kazım Koyuncu’yu canlandırdığı ‘Yağmur: Kıyamet Çiçeği’ adlı film ekseninde insanlığa, hayata ve sanata dair uzun uzun sohbet ettik Engin’le... Her zamanki gibi yine tadı damağımda kalan bir sohbet oldu. Bakın neler konuşuldu...


Kazım Koyuncu benim için müziği kadar fikirleriyle de ölümsüzlüğünü ilan etmiş bir sanatçı. “Beni radyasyon değil Türkiye’deki sistem hasta etti” diyen bu güzel adam, ‘Yağmur: Kıyamet Çiçeği’ filmiyle bir kez daha bu sistemin içinde insan kalmamız, birbirimizi ötekileştirmeden yaşamamız gerektiğini hatırlatmak istedi bize bence. Ne dersin?

Aynen öyle. Hem de tam zamanında yaptı bunu. Sanatçı galiba yaptığı işten daha çok hayat görüşü, duruşu ve söylemiyle hatırlanıyor. Zaten yaptığı iş bir süre sonra kendiliğinden söylemine dönüşüyor. Kazım’ın şarkılarını hep beraber söylüyoruz, söyleyeceğiz ama aslında ondan arta kalan başka şeyler.


'Kazım devrimci ve hep yapıcı'

Filmde de o başka şeyler ön planda.

Evet, Kazım’ın fikirleri ve hayata bakışı ön planda. Sanat insanlara ulaşmanın bir yolu. Kazım kendini ifade etmek için müziği seçmiş biri. Bunun yanı sıra çok değerli fikirleri de var. Bize hâlâ “Keşke söylediklerini yapabilsek, fikirlerini hayata geçirebilsek” dedirten bir sanatçı. ‘Yağmur: Kıyamet Çiçeği’ Kazım’ın hayatını anlatmıyor. Kazım’ın dünya düşüncesinden, bize bıraktıklarından bahsediyor. Bir otobiyografi olsaydı bu kadar rahat kabul etmeyebilirdim.


Filmdeki “Birbirimizi kabul etmemiz için aynı dili konuşmamıza gerek yok. Biz biz olduğumuz için birbirimizi kabul edebiliriz” cümlesi beni çok etkiledi. O kadar uzağına düşürüldük ki bu durumun...

Kazım gibi biz olmanın içine hiçbir kriteri koymadan girdiğimiz zaman, toplum olma ve millet olma duygusuna beraber ulaşabiliriz. Bu topraklar üzerinde yaşıyoruz ve çok zengin bir kültüre sahibiz. Her mezhepten, dinden insan var. “Sen öyle yapmalısın, ben böyle yapmalıyım” demek yerine “Biz birlikte ne yapmalıyız?” diyebilmeliyiz. Bunu diyebilmiş ve cevabını verebilmişiz ki bu toprakları Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bugünlere kadar getirebildik. Kazım, vatan sevgisiyle dolu biri. Devrimci ama yıkıcı değil, hep yapıcı. Devrim dediğimiz şeyi pozitif anlamda doğru anlamış bir adam. Atatürk’ün devrimleri sayesinde bugünlere geldik. Kazım da buradan yola çıkıyor. “Birleşelim, bütünleşelim” diyor. En basitinden Hemşinli ile Trabzonluya “Beraber horon tepelim çünkü horon ne senin dansın ne de benim, bizim dansımız” diyor. Bu vatan da hepimizin ve ben gerçekleşmesi zor da olsa, zaman da alsa bu topraklarda Kazım’ın istediği gibi hep beraber mutlu yaşayabileceğimize inanıyorum. Haklısın bu tablonun uzağına düşürüldük. Bunlar bilinçli çabalar. Yakın geçmişimizde de kardeşin kardeşe kırdırılmasının örnekleri var. Bu, huzuru kaçırmanın başlıca yoludur. Huzur kaçtığında da üzerimizde oynanan oyunlar daha rahat oynanır. Şu anda da bize olduğumuzun dışında bir şey dikte edilmeye çalışılıyor. Filmde taraftar olma durumunun holiganize edilmesiyle ilgili sahneler de var. Buna yenilmemek lazım. Hayatın her alanında takım tutmak yerine takım olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Marifet takım tutmak değil, takım olmak. Memleket meselelerinde de köşelere gitmek yerine hep birlikte ortaya gelmeli, takım olmalıyız. Bu bizi daha güçlü kılar, kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar.





Tanışıklığın var mıydı Koyuncu’yla?

Hayır.


Tip olarak gerçekten benzemişsin. Aynaya ilk baktığında ne hissettin?


Çok heyecan duydum. Bu, işin basit tarafı. 8 kilo verdim. Peruk takıp makyaj yapılınca fiziksel olarak Kazım’a benzedim ama benim için önemli olan nasıl bakacağı, yürüyeceği, konuşacağıydı. Kendini şarkı söyleyerek ifade eden bir adam. Filmde kısacık bir şarkı da söyledim. Benim yola çıktığım şey onun insan hali, saflığı, naifliği, hiç kaybetmediği insan sevgisi ve saygısı oldu. Röportajlarını okudum, videolarını izledim. Sisteme sinirlendikçe konuşan ve konuştuğunda ağzından bal damlayan bir adam. Zehirli bal dediğimiz baldan, çünkü sadece gerçekleri, bazılarımızın asla duymak istemediği şeyleri söylüyor. Üstelik de yumuşacık söylüyor. Bütün bunları yansıtabilmeye çalıştım. Artık söz seyircide. Bakalım yorumlar nasıl olacak?


Kazım Koyuncu’nun anne ve babasıyla da bir araya geldin. Koyuncu’yu onlardan dinlemek nasıl bir duyguydu?

Onlar koca yürekli insanlar. Babası tam bir toprak adamı. Annesi Kazım’ı hâlâ gözlerinde yaşatan, çok vicdanlı bir kadın. Çok özel anlar paylaştık. Babası bana Kazım’ı anlattıktan sonra yanağıma dokunarak “Kolay gelsin. Tek dileğim oğlumun hayatı boyunca yapmak istediği şeyleri iyi aktarmanız” dedi. Senaryoyu okumadı. Filmdeki yemek sahnesindeki dolmaları Kazım’ın annesi sardı. Kazım’ın lezzetlerini tattık yani.


'Karınca olmak kolay yol'

Filmdeki “Ağustosböceği olacakmış” cümlesi de beni çok etkiledi. Bir türlü hazmedemiyorum o hikâyenin örnek gösterileninin kendini gerçekleştiren ağustosböceği değil de, sistemin içinde ezbere yaşayan karınca olmasını...

Hiç üzülme, ağustosböcekleri kendi hayatlarından memnun. Bu, bir hayat tercihidir. Bazen insanlar “Ne yapayım elimden başka bir şey gelmiyor ki” der. Yenildiğin nokta bu cümleyi kurduğun noktadır. Çoğunluk karınca olmayı tercih ediyor çünkü kolay yol. Karınca, “Kurulmuş bir sistemin parçası olursam bu dünyada belli bir standartta yol alırım” diyor. Ağustosböceği ise sistemin içine girmemeyi tercih ederek bir adım öne geçmiş, birey olma adına bir şey yapmıştır. Rağmenlerle birlikte yaşamayı kabul etmiştir. Onu daha zor bir yaşam bekliyor olabilir ama bütün güzel hikâyelerin arkasında geçirilmiş zorluklar vardır. Hiçbir şey kolay değil, o zaman neden kolay olanı tercih edip çarkın içine girelim ki? Ağustosböceği olursan sen olacaksın, birey olacaksın, söyleyecek sözün olacak. Kazım da kendi olmayı seçen ağustosböceklerinden biri.


Sen de bir ağustosböceğisin. Kimbilir bugüne gelene dek ne zorluklar yaşadın...

Evet ama farkında değildim o zorlukların çünkü mutluydum. 15 sene Kenter Tiyatrosu’nda çalıştım. Yanı sıra ek işler yapmak zorunda kaldım çünkü tiyatrodan hiçbir zaman para kazanamadım. Ama çok huzurluydum. Hiç “Ne kadar zorluk çekiyorum” demedim. Tiyatro yapıyor olmak beni mutlu etmeye yetiyordu.


‘Ömrümüz boyunca taşıyacağımız bir aşk yaşıyoruz’

İnsan gibi yaşamaya dair bu kadar konuştuktan sonra biraz da insanın başlıca yaşam enerjisi olan aşktan konuşalım. Beyza Şekerci ile sözlendiniz. Evlilik ne zaman?

Çok güzel bir aşk yaşıyorum ve yaşadığım aşkın hep daha iyi olacağına inanıyorum Ece. “Aşk vardır ama bir gün biter” sözüne artık inanmıyorum. Aşk vardır ve her zaman olacaktır. Ne mutlu ki bana bunu hissettiren bir kadınla karşılaştım. Bana “Biz ömrümüz boyunca taşıyacağımız bir aşk yaşayacağız” dedi. Benim aradığım şey de buydu. Her gün üstüne bir şeyler koyduğum bir aşkım var. Beyza’yı çok seviyorum, çok mutluyum ve bize nazar değmesinden çok korkuyorum. Geçtiğimiz günlerde sözlendik, ocak ayında da nişanlanacağız. Hiç zaman kaybetmeden evlenmek de istiyoruz.


Baba olmaya hazır hissediyor musun kendini? Öyle güzel bir enerjin var ki senden çok iyi bir baba olur.

Beyza’yı tanısan onun enerjisinin benimkinden 5 kat yüksek olduğunu görürsün. Hazırım. Beyza da ben de aile kurup ailemizi bir çiçekle taçlandırmayı çok istiyoruz.


Röportaj: Ece Saruhan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.