Tülin Özen’le ilk kez 2009’da Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Zizek Konferansı’nda karşılaşmıştık. Daha sonra çeşitli “sinemacı ortamlarında” birkaç kez ayaküstü sohbet ettik. Sinema perdesinde hep iyi bir oyuncu olarak kaldı aklımda. Semih Kaplanoğlu’nun “Meleğin Düşüşü” filminde soyunup kendini pencereden bıraktığı o son sahne hâlâ gözümün önünde... Velhasıl onu film festivallerinde koşturan, sanata ve edebiyata meraklı, magazin eklerinde kolay rastlamayacağınız akıllı uslu, hanımefendi” bir oyuncu olarak bilirdim. Meğer fırlamanın tekiymiş! Otostop çekip kendini yollara vuran, günlerce telefonuna bakmayan, eylemlere katılan, et yemeyen ama kokorece bayılan, kısacası ilk görüşte çaktırmasa da çok renkli bir kadınmış. İşte karşınınızda Tülin Özen’in bir sokak kızı olarak portresi!
■ Film için teklif nasıl geldi?
Cem Yılmaz ile birlikte çalışan Erdal Abi mesaj attı. “Seni arayacaklar, bu sefer o telefonu mutlaka aç” dedi.
■ Niye? Normalde hep meşgule mi atıyorsun?
Annemi ağlatabilirsin bu soruyla! Telefonla ilişkim bayağı kötü. Ya sessizde ya da kapalı oluyor. Cevap verince “Aa açtı! Ne diyecektim unuttum, dur ben seni birazdan arayayım!” deyip kapatanlar oluyor!
■ Ve Cem Yılmaz’dan gelen telefonu da açmadın...
Yok yok açtım. Arayan filmin uygulayıcı yapımcısı Öner Işık’tı. “Cem Abi yeni bir film yapacak, seninle görüşmek istiyor” dedi. Gittim, konuştuk. Hikâyenin ne kadar naif ve saygılı olduğunu gördüm. Daha kaba bir senaryo olsa kabul etmezdim.
■ Filminde oynayınca Cem Yılmaz’la ilgili fikirlerin değişti mi?
Cem’in etraftaki algısı çok büyük ama tanışıp konuşunca öyle olmadığını anlıyorsun. Çok mütevazı ve saygılı bir adam. Oyuncuların ne anlattığına fazla kulak asmayan yönetmenler vardır. Cem öyle değil, iyi bir dinleyici.
■ Cem Yılmaz’ı hep esprileriyle hatırlıyoruz. Sette sinirlendiği oldu mu?
“Yönetmen siniri” dediğimiz şey onda pek yok ama çok fazla sorumluluk aldığı için gerildiği oldu. Sürekli espri yapılıp şakalaşılan bir yer değildi.
■ Oysa Cem Yılmaz setinin çok eğlenceli olacağını hayal etmiştik...
Arada espriler tabii ki vardı. “Haftanın komiğini seçeceğiz, herkes esprisini hazırlasın” diyorlardı. Bir keresinde “Bu haftanın komiği ben olacağım” dedim, bütün set çok güldü. Neden güldüler anlamadım! (Gülüyor.)
■ Filmlerinde rol aldığın diğer yönetmenlere kıyasla Cem Yılmaz nasıldı?
Bu işe Semih Kaplanoğlu ile başladım. Gerçekten dünyanın en zor yönetmenlerinden biri! Kameranın karşısında daha hiçbir şey bilmiyorken “Kaşını neden bir milim kaldırdın!” diye çıkışabiliyordu. “Bilmiyorum ki, kaşımı mı kaldırdım” (Gülüyor.) Çalıştığım en genç set Erden Kıral’ınki... Eski kuşaktan olduğu için şaşırtıcı gelebilir ama enerjisi çok yüksektir. Çok saygılıdır, oyuncuya bıraktığı alan çok fazladır. Karnaval filminin yönetmeni Can Kılcıoğlu sevgi böceği gibidir. Cem’in seti aralarındaki en dengelisiydi galiba!
Sanat filmlerinin az seyredilmesi sorun
■ Medyatik olmaktan özellikle kaçınan, kendi dünyasında yaşayan bir oyuncusun. Bu film hayatını zorlaştırmayacak mı?
Hayır. Daha önce oynadığım diziler yüzünden zaten sokakta tanınıyorum. Şimdi yanımdaki isim Cem Yılmaz olduğu için daha büyük görünüyor sadece...
■ Filmi izleyince ne düşündün? Tatmin etti mi seni?
Çekim sırasında sahneleri monitörden seyrediyorduk ama perdeden izlemek başka tabii. Orada çok daha fazla detay var. Arka plandaki insanların oyunu da sana çarpmaya başlıyor.
■ Seyredince kendini nasıl buldun?
İlk baştaki birkaç sahneyi tutuk buldum. Sonrasında yumuşamış. Oynadığım karakteri tutturması zordu. Kadın sevdiği adamdan boşanıyor, vazgeçtiği bir ‘Kokoreç yiyen bir vejetaryenim’ adamdan değil...
■ Sanat filmleriyle dalga geçilen sahneler var. O tür filmlerde oynayan bir oyuncu olarak üstüne alındın mı?
Hayır, beni hiç rahatsız etmedi. Cem, sinema dünyasında gördüğü, “Bunlar konuşulsun” dediği her şeyi ortaya attı. Bunu da çok saygılı bir yerden yaptı. O sahnede Tansu Biçer oynuyor sonuçta! (Gülüyor.)
■ Gişe filmleri çeken yönetmenler festivallerde görmezden gelindiği için bağımsız sinemacılara gıcık mı oluyor acaba?
Şu anda çalıştığım film için bunu söyleyemem çünkü Cem her şeyi konuşmaya açık bir insan. Sanat filmi yaptığımızda bunun çok az seyredileceğini biliyoruz. Bu da bir sorun aslında. Bir uçta çok seyredilen komedi filmleri, diğer uçta sanat filmleri var. Türkiye’de araya iş yapan kısım eksik. “En komik biziz” ile “En entel biziz” arasında gidip gelmek yerine aradaki boşluğun yapımcılar tarafından doldurulması lazım.
‘Dizilerde oyuncu olduğunu unutmamak zor’
■ Pek çok dizide rol aldın. Diziler oyunculuğu köreltiyor mu?
Çok dikkat etmek gerekiyor. Dizide ne beklendiğini biliyorsun. O meşhur bakışı yaptığında montajda orası kullanılacak ve insanlar “Ay kıyamam yaa” diyecek... İyi oynadığın şeyin o olduğunu düşünmek yanıltıcı. Hiç durmadan kendine tokat atmak, “Yapma, çapaklı oyna, o bakışı atma” demek zorundasın. Dizi yapmaya devam ederken oyuncu olduğunu unutmamak çok zor bir şey yani...
■ Bu dönemde oyunculuk yapmak tatmin edici bir şey mi?
Zor ve üzücü. Bir sürü sosyal koşulları da var. Sinemacıların bir araya geldiği partilere katılmak ve bir filmi çok eleştirmemek gerekiyor. Ya da o filmi beğenmeyen bir gruptaysan çok eleştirerek “Süper iş olmuş” ile “Niye yapmış ki bu filmi?” arasındaki keskin ayrımı sevmiyorum. Bir filmi birkaç cümlede gömmek saygısızca...
■Oyunculuk çok renkli bir dünya mı sahiden?
Hayır, uzun süre teklif gelmeyebilir. Hele de seçici davranıyorsan... Durduğun yer çok belirleyici. Popüler bir kızsan yapımcılar “Dizi yapsak bundan para kazanabilir miyiz” diye bakıyor. Bağımsız filmler de “Acaba çok mu tanınıyor” diye endişe ediyor...
■ İçe kapanık biri misin?
İçe dönük değilim ama sosyal kodlara uyan biri de değilim. İlk kucak açan olamıyorum, biraz zaman gerekiyor.
■ Çok hanımefendi bir imajın var. Fırlama bir tarafın yok mu hiç?
Bence tamamen avam ve fırlamayım! Çok kalabalık bir aileyiz, en serserisi benim. Gençken hiç param yoktu. Özel ders vererek para kazanan, otostop çekerek seyahat eden, sokaklarda takılan bir kızdım. Hâlâ da çok açığım böyle şeylere... Eylem yapmayı, bağırmayı seviyorum. Sokağı seviyorum. Tanıdığım esnafla kapıda oturuyorum. Elime bir top geçerse oynuyorum. Hiç durmadan yürüyorum, koşuyorum. Bir gün Hisar’da koşarken denize atladım. Bebek’e yakın bir yerden iki adam çıkardı beni. Meğer çok fazla akıntı varmış, atlarken “Nereden çıkarım” diye düşünmek gerekiyormuş! (Gülüyor.) Hâlâ ara sıra otostop çekiyorum. En son Bal filmini çekerken otostoplaTrabzon’a gittim.
■ Ünlü olunca tehlikeli değil mi?
Beyaz Gelincik yayınlanmadan iki gün önce Erol avcı bir toplantı yaptı. “İlk defa televizyona çıkacak arkadaşlar var, herkes sizi tanıyacak” dedi. “Eyvah” dedim, “Bir daha otostop çekemeyeceğim”! Ertesi gün “Ne olur ne olmaz” diye otostopla Adana’dan İskenderun’a gittim. (Kahkahalar...)
■ İskenderun’da doğmuşsun. Hatay mutfağıyla aran nasıl?
Çok seviyorum. Evde kendim de yapıyorum. Yalnız 14 senedir et yemiyorum. Bir gün tavuk çiftlikleri üzerine belgesel seyrettim. O günden beri vejetaryenim.
■ Asla mı yemiyorsun?
Çok özel bir yere gittiysek tadına bakıyorum. Ama arada kendimi kokorece vuruyorum.
■ Nasıl yani? Et yemeyen ama kokoreç yiyen bir vejetaryen misin?
Evet evet! Çok saçma ama öyle... (Gülüyor.)
‘Gördüğüm en zengin setti’
Çok lüks bir set miydi? Sürekli makarna yememişsinizdir herhalde...
Gördüğüm en zengin setti. Hayatımda ilk kez gördüğüm şeyler bile vardı. Beykoz Kundura Fabrikası’nda çektik. Çok profesyonel bir ekipti. Egonun ve kaprisin minimum olduğu bir setti. Star isimler oynadığı için dışarıdan kasıntı bir ortam olacağı algısı olabilir ama benim için hiç öyle değildi
Tülin Özen hakkında bilmediğiniz 3 şey
- Yan flüt ve perküsyon çalıyor. Her tür müzik dinliyor. Şu sıralar Gaye Su Akyol’u beğeniyor.
- Sesi de güzel, eskiden bir müzik grubunda vokal yapıyormuş.
- Gerçek bir kitap tutkunu. Hem araştırma kitapları hem de hikâye ve romanlara düşkün. Genç kadın yazarlardan Seray Şahiner, Aylin Balboa, Melisa Kesmez’i tavsiye ediyor.
Röportaj: Kübra Par
YORUMLAR