Sesinde hep bir umut olan Yalın’la Kuruçeşme’de Les Ottomans Hotel’de buluştuk. Güler yüzlü olduğunu biliyordum ama böyle içten ve kibar oluşu şarkılarını daha çok sevmemi sağladı. Galiba gerçekten “Yalın” kalabilmiş nadir insanlardan biri. O yüzden Algida, “âşık Cornetto” temalı reklamlarında onun şarkılarını kullandı ve onu marka yüzü olarak seçti. Yalnız kendisinden bir ricamız var: Madem insanı böyle çok âşık olmaya inandıracak şarkılar yapıyor ve 2 yazdır reklamlarda aşk meleği Cupid (ya da Eros) rolünü oynuyor, o zaman o aşk oklarının doğru insanlara atılmasını sağlasın! Yanlış zamanyanlış insan, “Sorun sende değil bende”, tek taraflı aşk gibi insanı hayattan soğutan durumlar artık son bulsun. Ve tabii bir de yaz aşkları yazda kalmasın!


Reklamda aşk meleği gibisiniz, sizin şarkılarınızda neden başkaları başrolde?

Proje bu şekilde. Cornetto’nun son 2 senedir tüm dünyada çektiği kısa filmler var. Konuları “Cupidity” (aşktan hikâyeler), hikâyede hep sevenleri kavuşturan bir adam var. Herkesin projenin detaylarına hâkim olması mümkün değil o yüzden de “Yalın yine klip çekti. Format yine aynı, yine kendini göstermiyor” diyorlar. Halbuki projenin amacı bu. Güzel de... Bunca yıl bütün kliplerde en önde oldum, herkes öyle klip yapıyor biraz da böyle olsun. Bunları daha çok beğeniyorum.


Elinizde gerçekten öyle bir aşk oku olsaydı nasıl kullanırdınız?

Yakın arkadaşlarım için kullanırdım, vaziyetleri kötü! Herkesin kendi içinde böyle sihirli bir gücü var bence. Farkına varıp kullanmakla alakalı. Ne aradığını bilmek, karşındaki insanda ne görmek istediğini bilmek ve gördüğün zaman da fark etmek önemli


Siz ne arıyorsunuz?

Bir çift gülen göz arıyorum. Ciddiyim. Bir kadında beni ilk ve en çok etkileyen şey. Beraber zaman geçireceksem bana iyi hissettirmesi gerekir. Güzel gülsün, güzel baksın.


HER YAŞADIĞIMDAN MEMNUNUM’


Yeni albümünüz ne zaman çıkacak? Bu kadar ara vermemiştiniz...

Şimdilik şarkı biriktirmeye devam ediyorum. Kayıt aşamasına geçmedim. Geçmek de istemiyorum çünkü reklam projesi zamanımı aldı. Sonunda mutlu etti. Şimdi kendimi nadasa bırakmak istiyorum. Seneye yaza yeni albümü yetiştirmeye çalışacağız.


Aşkı gerçekten yazdığınız gibi, o kadar yoğun mu yaşıyorsunuz?

Zaten yoğun zamanlarda yazıyorum.


Yıpratıcı olmuyor mu?

Tabii ama yıpranmadan aşk olmaz zaten. Aşk yıpratıcı bir şey.


10 senedir çok yoğun duygular yaşamışsınız o halde... Yerinizde olsam yeniden âşık olmaktan korkardım ama siz “Yeniden” diyebiliyorsunuz...

İnsan her seferinde öğreniyor, kendini biraz daha geliştiriyor. Pes etmeye müsait bir duygu değil bence aşk. Aşk, içinde huzursuzluğun da olduğu bir duygu. Ona kapılıp gidiyor insan. Ve o duyguyu, o huzursuzluğu yaşamayı da özlüyorsun. Çok garip ama gerçek. Dolayısıyla “Ne yazmış, ne çekmiş bu çocuk” diye bir durum yok. Her yaşadığımdan memnunum. Acıdan da güzelliklerden de.


Yaşadıklarınızın bu derece biliniyor olması, hayatınıza giren kadınlar açısından dezavantaj mı?

Olmuyor. Olmamalı zaten. Geçmiş geçmişte kalıyor his olarak. Kalmazsa yeni birine kapılarınıaçamazsın, açmamalısın. Aksi takdirde karşı taraf onu hisseder ve o iş olmaz. Zor olsa gerek ama yapabileceğim bir şey yok. Samimi oluyorum, açığım. Şarkılarımda da yaşadıklarımdan bahsediyorum.


İlişkilerde öncelik karşınızdakinde mi sizde mi?

Mutlu değilsen karşındakini mutlu edemezsin. Ama karşımdakini çok fazla düşünerek yaşayan biriyim. Hem ilişkilerimde hem de arkadaşlıklarımda.


Böyle naif kalacak mısınız?

Bunu hep soruyorlar ama nesi kötü anlamıyorum. Hayattaki bunca pençenin, bunca sopanın arasında birileri naif kalmasın mı? İnanması çok mu zor geliyor? Sinirlerim ve sabrım müsaade ettikçe kalacağım galiba. Belki de doğuştandır ve umarım ilelebet kalır.


KALABALIK YERLERDE RAHAT ETMİYORUM.’


Sanatın diğer dallarıyla aranız nasıl?

Fikret Mualla çok seviyorum. Onu toplamaya başladım. Çok kolay olmuyor tabii. 40-50 bin Euro’ya da eserleri var. Şimdiye dek yabancı bir sanatçının eserini almadım, yerli sanatçıların işlerini topluyorum. Fikret Mualla’nın hayatına bildiğim kadarına tav oldum ve eserlerini toplamaya başladım. Bu kış müzayedelere de gitmek istiyorum. Onun için heyecanlıyım.


Sergi geziyor musunuz?

Yurtdışında geziyorum. Burada pek mümkün olmuyor. Aslında gezmek gerekli.


İstiklal Caddesi gibi yerlere tanınırlıktan dolayı çıkamadığınız için mi?

Tanınmış biri İstiklal Caddesi’ne çıkar, yürür. Kimse kimseyi parçalayacak değil. Bu daha çok huyla alakalı. Ben kalabalıkta, klostrofobik yerlerde duramayan biriyim. Bu işi yapmazken de öyleydim. Geçenlerde hesapladım, son 10 senenin neredeyse 6’sını yurtdışında yaşamışım. Araba kullanmıyordum, ona başladım. Sergilere de gitmeye başlayacağım.


Tanınmamak için ekstra özen gösterdiğiniz oldu mu?

Yok, o daha büyük rezillik oluyor. Onu yapmam kendime, ya giderim ya gitmem.


' LONDRA'DA KEBAP VE LAHMACUN'




2 yıl Londra’da yaşadıktan sonra buraya dönmek zor olmadı mı?

Zor ama müzikal anlamda iyi çünkü burada daha çok besleniyorum. Orada yazabiliyorum, burada toparlayabiliyorum. Bir de insan sevdiklerinden uzun süre ayrı kalınca mutsuz oluyor. Yurtdışında yaşamanın en büyük zorluğu o. Bununla baş edebilen kişiler başarılı oluyorlar.


Yurtdışındayken hepimizin içinden bir “gurbetçi” çıkıyor ya... Sizde de oldu mu bu?

Yemekleri çok özledim. Evime yakın, Türk yemekleri yapan Best Mangal diye bir restoran vardı ve hakikaten best mangaldı! Sağ olsunlar beni kırmıyorlardı, yemekleri eve yolluyorlardı. Maç olduğu zaman falan, erkekler toplanacağımızda lahmacun ve kebap siparişi verip evin içinde bir Türkiye rüzgârı estiriyorduk. Çok iyi geliyordu.


Yurtdışındaki kadın-erkek ilişkileri de buradan çok farklı.

Avrupa ve Amerikalılar duygusallıktan biraz daha uzak yaşıyor. İş yaparken, arkadaşlık kurarken... Çok basit denklemleri var ve bu samimi, düzgün geliyor bana. Bu benim hayatımı çok kolaylaştırdı. Ama tabii bizim içimizdeki duygusallık da tatmin olmayı bekliyor.


'ALATURKA ALBÜM HAZIRLIĞI'



İlk albümden bu yana 10 sene geçti... Sizin için müzikal anlamda neler değişti?

İlk albümde bir rock grubu gibi albüm yapıyorduk. 4-5 kişi stüdyoda toplanıp çalarak kaydediyorduk. Sonra iş biraz daha aranjörle çalışmaya döndü. Ben ve aranjör bir araya geliyoruz ve çalışıyoruz. Bana bu iyi geldi ama tekrar ilk albüm gibi bir albüm yapmak istiyorum

Yurtdışında da çalıştınız. Los Angeles’ta oldukça önemli müzisyenlerle stüdyoya girdiniz... O uyumu yakalamışken neden Türkiye’ye döndünüz?

Daha önce bunu başka yerde söylemedim... 2007-2008 gibi Los Angeles’tayken Shaggy ile “Değmez” adlı şarkım için bir proje yaptık. Prodüktörümüz (Martin Kierszenbaum) “Burada kal, birlikte şarkı yapalım, niye gidiyorsun” dedi. Benim de o zaman bir turnem vardı. Dönmeye mecburdum ama böyle bir fırsatı tepmiş oldum! “Niye Türkiye’den biri yurtdışında müzik yapamıyor” sorusu var ya; bunun cevabı çok basit. Bizim o kadar büyük bir marketimiz var ki... Müzikte başarılı olan Romanya, İsveç gibi ülkelerle kıyaslayınca kocaman bir marketiz. Onların nüfusları en fazla 10 milyon, bizim 80 milyon. Her şehre konsere gitmek, sürekli yeni iş yapmak lazım. Ya da bunu tamamen sileceksin, başka yere gideceksin. Bu cesareti kimse gösteremiyor. Ben gösteremedim. Benden önce gösteremeyenlere “Vay enayiler” diyordum ama gel gör ki ben de yapamadım. Gerçi hâlâ vakit var.


Müziğe dair başka pişmanlığınız var mı?

Yok. Bu da pişmanlık değil aslında. O an öyle bir karar vermek zorundaydım. Geç değil. Bu röportajı 60-70 yaşındayken yaparsak ve bu soruya hâlâ aynı cevabı veriyorsam evet o zaman pişmanlık olacak. Şimdi değil.


Yeni projeler?

Çok şey var. Alaturka bir albüm yapmak istiyorum. En yakın zamanda denemek istiyorum.


ÇOCUK İSTİYORUM’


Çocukları seviyor musunuz?

Çok. Kim sevmez?


Çocuk sahibi olmak istiyor musunuz?

Çok istiyorum. Bu işi yapmasam olmuştu herhalde. En azından girişimde bulunmuştum. Ben bu kadar çalışırken hayatımın odak noktasına girecek çocuğuma zaman ayıramazsam kahrolurum. Ne zaman kendi içimde bu yükü hafifleteceğim, o zaman inşallah olacak.


Aynı şeyi daha önce kadınlar için de söylemişsiniz...

Bunun sıkıntısını kendi içimde yıllardır yaşıyorum. Benim yaptığım işin ilişkilere yansıyan birtakım bedelleri var. Aşkı olması gerektiği gibi yaşayamıyorsun. En basit örnek, biriyle flört etmek için yemeğe gidersiniz. Ama yemeğe gidince kapıda fotoğrafların çekilir. Belki o insanla yarın bir daha görüşemeyeceksin. O yemek belki de mecburen evde yenecek. Bu işin bütün güzel romantik kısmı, dikkat etmek adına sekteye uğruyor.


Bir şeyleri kaçırdığınızı düşünüyor musunuz?

Her zaman. En büyük problemlerimden biri bu. Her zaman bir şeyleri kaçırdığımı düşünüyorum, nasıl atlatacağımı bilmiyorum. Her an bunu düşünüyorum.


Karşınıza tam istediğiniz gibi olduğunu düşündüğünüz biri çıksa işinizden feragat eder misiniz?

O noktaya kadar gelmiyor işte. Çünkü olaya yaklaşımım farklı oluyor. Benim şu anda bütün konsantrasyonum işim. Hayatımdaki insana bunu çok hissettirmemek, dengeyi kurmak için, onu, bundan dolayı mutsuz etmemek için çabalıyorum.


O zaman birinin hayatınıza girmesi için 2 albüm ya da 2 turne arasını mı beklemesi lazım?

Hayır, ben elimden gelenin en iyisini yapıyorum.


Şu an âşık mısınız?

Buna cevap vermeyeceğim ama hayatımda biri olduğunu söyleyebilirim.


Röportaj: Heja Bozyel

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.