Deniz Karaşahin 29 yaşında İzmirli bir endüstriyel tasarımcı, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi. Adından bahsetmemizin sebebi “Nasıl yani?” dedirten alçı tasarımı. Klasik, “anı” diye üstüne isimler yazılan beyaz alçı dönemine son veriyor. Fotoğrafta da görüyorsunuz. Alçının o; yıkanamama, kötü koku gibi sıkıntılarını ortadan kaldıran bir tasarım... Bu fikri uluslararası A’Design Tasarım Yarışması’nda ödüllendirildi ki bu aynı yarışma 2. birinciliği. Alçının sırrı 3D yazıcı. “O nedir?” derseniz; sanal ortamda hazırlanmış 3 boyutlu bir nesnenin katı formda basılması şeklinde özetleyebilirim. Projesini de Karaşahin anlatsın.
Kolunu kırdın mı hiç?
Hayret ediyorum “Bugüne kadar nasıl kırmadım?” diye. Ama alçının ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu biliyorum. Cilt nefes alamıyor, terliyor. Bakteri ürüyor, koku oluyor. Düzgün banyo yapamıyorsunuz. Kaşımak için şiş sokuyor bazıları.
Oysa seninkinde... Sabitlenen, cildinize nefes aldıran, beraber yıkanabildiğiniz, kaşıyabildiğiniz bir alçıya sahip oluyorsunuz. Önce kolunuz taranıyor. Bilgisayar programında alçının kola tam uyum sağlaması için yerleştirmeler yapıyorum. Bir algoritma programı sayesinde de aradaki delik oranları belirleniyor. Ve tabii tüm hesaplamalar yüzünden alçının seri üretim değil, kişiye özel olması lazım. Herkesin kolu farklı.
Erken iyileştirme özellliği de varmış...
Düşük aralıklı ultrasonik sinyalle demir dokusunu uyaran ve daha hızlı toparlanmasını sağlayan bir metot var. Ama kol açıyla kaplı olduğunda sinyal yollayan cihazı kolunuza bağlamanız zor. Oysa deriyle temas etmesi lazım. Ürettiğim alçıyla rahatça deriyle temas sağlanabildiği için ultrasonik sinyallerle -ki günde 20 dakika yetiyor- kemik yüzde 40 oranında daha kolay iyileşiyor. Bir sıkıntı da bu sinyal tedavisi sonrası kolun biraz şişmesi. Normal alçıda şişmeye imkân tanıyacak yer yok. Ama benim tasarımımdaki delikler buna olanak sağlıyor.
Bugüne kadar kimsenin aklına gelmemiş mi?
Bilemem. “3D yazıcı teknolojisini alçıyla nasıl birleştiririz?” sorusunu ortaya atan çalışmalar vardı ama bir adım sonrası, somutlaşmış hali budur.
Pahalı mı bu alçı?
Çok pahalı olmaz. Neticede kullanılan plastiğin kilosu 20 dolar. Ki o da “ABS” diye bir plastik. Gıda kaplarında da kullanılan bir malzeme. İçerisinde bakteri barındırmıyor, hijyenik...
Rengini modelini değiştirebilir miyiz, alçı üstüne istediğim motifte delik açabilir miyim?
O kadarı pek mümkün olmayabilir. Kolun sabit durmasını engelleyecek büyüklükte bir delik açılamaz. Ama renk konusunda esneklik olur..
Teklifler yağıyor mu?
İş anlamında özellikle Amerika’dan bolca var.
‘Kendimden yola çıkıyorum"
İşlerinde ‘fayda’ ön planda. İki kere ödül kazanmandan yola çıkıp “Endüstriyel tasarımda faydacı yaklaşım önemli” diyebilir miyiz?
Aslında hem o hem de artık ‘kişiye özel’ kavramına gidiş var. 80’lerde yapılan üretimlere bakın. Tekdüzelik var. Çünkü seri üretime uyması lazım. Oysa 3D yazıcı gibi teknolojiler çok çeşitliliğe olanak sağlıyor. Üstelik bunu eskiye nazaran çok daha süratli ve pratik bir şekilde yapabiliyorsunuz.
Ödül alacağını tahmin etmiş miydin?
Biraz çünkü tasarımın gündelik hayatta yaşadığımız bir soruna çözüm getirmesi önemli.
Tasarım yaparken çıkış noktan ne oluyor?
“Kendimden yola çıkıyorum” diyeceğim, klişe ama öyle. Aslında hep “Böyle yapma” derler. “Herkes senin gibi bakmayabilir, kim alacak, müşteri profiline göre hareket et...” Bir de bu işin kesin formülü yok. Herkesin yolu farklı. Fikir “çat” diye gelmiyor. Çalışan, aktif bir beyin olması şart. Üniversitelerde ders verme sebeplerimden biri de bu; öğrenciler soru soruyor, ilginç fikirler çıkıyor.
Bu topraklarda yaşamanın faydası var mı?
İzmir’de doğdum büyüdüm. Akdenizli olmanın böyle bir katkısı oluyor. Tezcanlılık, pratiklik var.
Röportaj: Pınar Erbaş
YORUMLAR