"Akşam o çıkıyormuş, haydi gidelim” dedirten kaç kişi var ki? Hemen herkesin, yaptığı bir parçayla kader birliği kurduğu bir sanatçı. Onu farklı kılan belki de “Bir fotoğraf çekinebilir miyiz” mısrasına aşkın 1500 halini sığdırabilmesi. Son 2 senesini Burgazadası’nda geçirmiş. Her ne kadar “İnzivaya çekilmiş gibi algılanmak istemiyorum” dese de belli ki toprak iyi gelmiş. Ve sonuç; yeni albüm “Denizin Arka Yüzü”. Karşımda sözü böylesine kuvvetli biri varken araya girmek istemedim. Baştan sona Fergan Mirkelam anlattı...


"Acele yetiş ambulans"

Şarkı sözlerinde metaforlar, simgeler kullanmak zekice geliyor, daha mutlu oluyorum. O deli gibi âşık olma halini “Acele yetiş ambulans” diye anlatmak gibi mesela. Zaten öbür türlü, uzun detaylı cümleler benden çıkmıyor. Bir de aslında hayatta o kadar çok şey var ki. Her şeyi unutup sadece kalbimizi düşünmek... Aslında problem biraz da bundan kaynaklanıyor. Tek başımıza yaşamıyoruz ki bu dünyada. O yüzden çevremde gördüğüm tüm temaları parçalara da yedirmek istiyorum. "Burgazadası’na taşınmaya karar verdim" Sting’in bir DVD’sini izlemiştim. Adam yeni albüm öncesi Fransa’da bir şato kiralamış. Şarkı aralarında çıkıp şatonun ormanında dolaşıyor. Hayran kaldım. “Vay be” dedim, “Adamdaki rahata bak!” Bizim yürüdüğümüz yer Beşiktaş, Yıldız Parkı... Sonra bir gecede Burgazadası’na taşınmaya karar verdim. Annemin evi vardı, kolay oldu. Özellikle kışın sanki koca bir adanız varmış gibi; kimseler olmuyor. Ki bu çok değerli. Dikkat edin, şehirde özgür kalmanız bile başkasının elinde. Oysa orada o kadar kendinizle baş başasınız ki ve bundan kimsenin haberi yok. Bana çok şey kattı. Doğanın tüm özellikleri size geçiyor. İlkbaharı, sonbaharı hep hissederek yaşıyorsunuz. Çocukken hatırladığım bulutların renklerini orada tekrar gördüm. Bunun gibi öyle çok şeyi unutuyoruz ki. Gerçi adada inzivaya çekildi gibi bir algı oluşsun istemiyorum ama arada yapmak lazım. Riskli ve zor ama işe yarıyor.


Deniz, deniz kenarı, su

Deniz kenarları beni hep mutlu etmiştir. Caddebostan’da büyüdüm. Belki de çocukluğumdan beri mutluluk hikâyelerimi denize yakın yaşadığım için bu böyle. Suyun insanı rahatlatan bir yanı var. Toprak bir de deniz ve başka da hiçbir şey olmayınca, işte o zaman tam anlamıyla kendinizle baş başa kalıyorsunuz. Albümde “Denizin arka yüzü gökyüzüydü” diye bir laf var. Hakikaten öyle. O mor sulardan yukarı doğru ilerledikçe güneş ışığını görmeye başlarsınız. En dipten kurtulma anıdır o. Her şey berraklaşır.


"Bir şeylerle uğraşmak için canınızın sıkılması lazım"

Müziğin, sanatın, sözün öldüğü bir dönemdeyiz. Çünkü eskiden hepimiz yalnız yaşıyorduk, doğayla iç içeydik. Eğer şehirde yaşamıyorsak en yakın komşumuzla aramızda bayağı bir mesafe vardı. Bunlar hep yalnızlık hissi barındıran ve bir o kadar da konsantrasyonu artırıcı şeyler. Fakat şu an biz kendi hayatımızı yaşamıyoruz. Başkalarının yönlendirmeleriyle, biraz da el yordamıyla ilerliyoruz. Çok dip dibe, çok “Merhaba”, çok “Günaydın”, çok “Ben geldim gidiyorum” var. Bu iletişim bolluğunda kendi düşünceniz olmaz, nefes alamazsınız. Bir de bir şeylerle uğraşmaya yönelmeniz için canınızın sıkılması lazım. Bu düzende ona da fırsat yok. Sizi meşgul eden o kadar çok şey var ki. Herhalde düşünmeyelim diye oyalıyorlar bizi. Benim şansım, çocukluğumdan beri kendi içimde yaşayan biri olmam. Bir kere iş dünyasına geç atılıyorsunuz. Dolayısıyla kötülükle geç karşılaşıyorsunuz, ama kötü yanı para da geç geliyor o zaman. Bir de ben her gün bir şeyler yazmak, üretmek için uyanıyorum. Bu motivasyon da beni besliyor.


7 yıl ara

3 sene önce menajerimle konuşup tüm işlerimi bıraktım. Çünkü yoğun tempoda birikim yapamıyorsunuz. Sahneye çıkıp o zevki alınca “Orkestrayı güçlendireyim, tarzımı değiştireyim” demiyor insan. Üretim de biraz motivasyon gerektiren bir şey. Ya paranız kalmayacak ya da bahsettiğim türde istekleriniz olacak. Ben de parayla çok uğraşan biri olmadığım için -her türlü şartta idare edebiliyorum- yeni işler ortaya çıkarabileyim diye kendimi geri çektim. Arada Kargo’yla yaptığımız bir çalışma oldu. Ama solo bir albüm için 7 sene geçmesi gerekmiş demek ki.


Müzikal olsa

Küçük öykülerden oluşan bir müzikal yapmayı düşünmüştüm. Ama Türkiye’nin şartlarında çok zor. 2013 senesindeyiz, kimsede suç aramak istemiyorum ama bizden önce bu işlerin hallolmuş olması gerekiyordu. “Sahne yok, o makine sistemi pahalı, seni havada uçuramayız, ışık sistemini küçültelim, zaten giriş 50 lira” derken iş kara delik haline geliyor. Madem öyle, albümünü yapayım. Eğer beğenilirse müzikal şansım olur, diye düşündüm. Bir de “Türkiye’de müzikal tutmaz” diye bir önyargı var. Lüküs Hayat nedir o zaman? Hem denemeden bilemeyiz. Hayatımızın aşkını bulana kadar deneye yanıla ilerlemiyor muyuz? Bu da bir deney işte.


"Para ya da ün kaygısı gütsem..."

Albüm öncesi başarılı olacak mı, herkesin diline dolanan bir şarkı çıkacak mı, gibi kalp çarpıntıları oluyor. Ama aslında her zaman iyi bir şey yapmanız doğaya aykırı. “İnişler-çıkışlar hayatın gerçeği” diyorsak eğer, siz de bu düzene uyum sağlamak zorundasınız. Benim en büyük amacım kendimi geçmek. Ki sanatta yeni bir şey yapmak çok zor. Sonuçta Afrika’dan beri yaptığımız aynı, ritmin üzerine bir şeyler söylüyoruz. O yüzden ufak nüansların peşindeyim. Bir de sadece para ya da ün kaygısı gütsem bu tarz şeyler yapmazdım sanırım. “Denizin Arka Yüzü” çok karışık bir iş, popüler kategorisine girmiyor. Ama piyasada bir “öteki” de olmalı. Sadece popüler olan satarsa bir sıkıntı var demektir.


Kaç yazın kaldı?

Bir şeyin hikâyeye dönüşebilmesi için negatif ya da pozitif bir etkisi olması gerekiyor. Aksi halde kafamızda yer etmez, unuturuz. Bu yüzden albümü “Devamında ne olacak” dedirten bir evlilik hikâyesiyle başlattım. “Kaç yazın kaldı, kaçı ilkbahar, gel evlenelim” diyor. Sonra anlaşamama... “Seni seviyorum” demenin her şeye yetmediğini anlatan bir şarkı. Derken korkunç bir öç alma hikâyesi benimle hiçbir ilgisi yok. Duyguların soğumaya başladığı dönem; “Mutluluklar cezalanmıştı, hapistim artık”... Kanarya parçası. Sonlara doğru tekrar bir uyanış. Yeni heyecan “Priz 220, elektrik aramızdaki”. Bu seferki tamam mı, derken işin doruk noktasında da “Aman ambulans, yetiş ambulans”...


"Duygular bana ait"

Albümde anlattıklarımın yüzde kaçı benim bilmiyorum. İçindeki duygular bana ait tabii ama her yazdığımı yaşadı diyemeyeceğim. Kurduğumda çok şey var. Çok güzel giden bir ilişkim varken benden ayrılık şarkılarının çıkması insanlara tuhaf gelebilir. Ama sonuçta 2-3-5 yıl öncesinde yazdığım sözler bunlar. Şimdi yazdıklarımda bambaşka bir dönemde karşınıza çıkacak.


"Gençler bana gelin"

Özellikle genç grupların prodüktörleri yok. Aranjelerini de kendi başlarına yapıyorlar. Yardımcı olmayı çok isterim. Arada bir iletişim kopukluğumu var, o yüzden mi böyle bilmiyorum ama yeni birilerine destek olmak müzikal açıdan yeni bir heyecan demek.



Röportaj: Pınar Erbaş


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.