Birol Güven’in aynı adlı kitabından uyarlanan bir oyun son günlerde çok gündemde. Konusu, evli çiftlerin monotonlaşmış özel hayatı.


Diyaloglar hakikaten çok tanıdık. Usta oyuncu Levent Ülgen kocayı oynuyor. Kız tarafıysa naif, kırılgan, hanım hanımcık yıldızımız Sedef Avcı’ya emanet. Ama Avcı’yla ilgili bu tarifime takılmayın zira kendisi bu sefer diğerişlerine nazaran çok ters köşe bir rolde. Yeri geldiğinde “Seviş benimle” diyecek kadar net, kendinden emin, dediğimdedik bir kadın rolü üstleniyor. Bu arada klasik laftır biliyorum, ama gerçekten ekranda göründüğünden çok daha güzel. Kıvanç Kasabalı’yla evliliklerinin 8’inci yılındalar. Dolayısıyla ilişkiler, evlilik, kadın, erkek,Mars, Venüs; kısaca o hiç bitmeyecek hikâyeye dair söyleyecek pek çok sözü de var.


Bu rol bir geçiş döneminin işareti mi? O kırılgan havanızı geride bırakıp artık daha dişli karakterlere mi yelken açıyoruz?

Bire bir bu amaçla yola çıkmadım. Ama bu oynadığımdiğer karakterlerin çok dışında bir iş. Kadının her evresini görebiliyorsun. En sinirli olduğu halinden en heyecanlı, en ateşli ya da kocasının yanında en sakin olduğu hallere kadar...


İyi aile kızından biraz sıkıldınız mı?

Sıkılmak değil de yeni şeyler denemek istiyordum.


Daha fazlasını yapabilirim”i göstermek için mi?

Evet. Ortaya bir iş çıkarıyorsunuz. Güzel oluyor. Sonra “Başka ne yapabilirim” arayışına giriyorsunuz. Bu oyun bu anlamda çok iyi bir fırsat. İlk sahne deneyimim.


Hislerinizi alalım...

Değişik. Daha önce tatmadığımbir duygu. İzleyiciyle buluşacağımız o ilk anı çokmerak ediyorum.


“Evlenirken hiçbir şey düşünmüyordum”


Çok erken evlenmişsiniz. “Evlenmesemnasıl bir hayatım olurdu” diye düşündüğünüz oldumu hiç?

Aslında şu an evli olmasambu zamandan sonra çok zor evlenirdim gibi geliyor bana.


Neden?

Çünkü yaşadıkça tecrübeleriniz artıyor. Öncelikleriniz değişiyor. İşim, kariyerim derken ilk sıraya kendinizi koyuyorsunuz. Duygusallığın ötesinde mantık devreye giriyor. Eskiden tolerans gösterdiğiniz şeyleri artık sorun etmeye başlıyorsunuz. Böyle olunca, her geçen gün evlilik kararı almak zorlaşıyor. Oysa ben evlenirken hiçbir şey düşünmüyordum. Sadece beraber vemutlu olmak istiyordum. Şimdi evlenmeye kalksam, “Acaba böylemi olur şöylemi” diyemilyon tane soru gelir aklıma.


Bu kadar uzun bir ilişkiden yaptığınız çıkarımnedir? Hani tavsiye verecek olsanız...

Karşındakini olduğu gibi kabul etmek, saygı duymak ve güvenmek. Bunlar varsa o ilişkide mutlun olmamak için bir sebep yok. Ama tabii bu tür konularda ahkâmkesmek dışarıdan çok kolay.


Deği lmi?

Bir arkadaşınız problem yaşıyordur, “Görmüyormusun, neden hâlâ uzatıyorsun” dersin. Fakat işte yaşanmadan yorumlanacak şeyler değil. O beraberlikteki güzel günler, artıları, eksileri bilmiyorsun ki...


“Kendi özeliniz olacak”


Sizin ilişkinizimonotonluktan kurtaran şey ne?

Biz çok yoğun çalışıyoruz. Sanırım işimizin ilişkimize en büyük katkısı bu. Bütün gün provadayım, onu görmüyorum. Akşamgitiğimde anlatacak o kadar çok şeyimoluyor ki. Bazen birkaç gün doğru düzgün görüşemediğimiz oluyor. Sadece kahvaltıda iki laf ediyorsun. Bazen o uzaklık bile sizi daha sıkı bağlıyor gibi geliyor. Sürekli dipdibe vakit geçirmek yıpratır. Kişilerin kendilerine alan yaratması çok önemli. Kendi özeliniz olacak. O nasıl erkek arkadaşlarıyla çıkıyorsa kadın da gidecek, eğlenecek. Ki tekrar biraraya geldiklerinde konuşabilecekleri farklı şeyler olsun. Farklı hobilerle, başka şeylerle vakit geçirip beslenmen lazım.


Eşinizle beraber büyümüş sayılırsınız. Uzun ilişkilerde çiftler birbirini etkiler. O sizde neyi değiştirdi?

Ben çok tezcanlıyımdır.


Hakikaten mi?

Öyle görünmüyor, biliyorum. Ama özellikle geç kalmak bende takıntıdır. 15 yaşından beri bu işin içindeyim. Mümkünse herkesten önce gideyim rahat rahat bekleyeyim isterim. Kıvanç daha rahattır. Hiçbir zaman geç kalmaz ama her şeyi son dakikada halleder. Ben “Eyvah geç kalıyoruz” diye dolanırken o “Ne gerek var gidip bekleyeceğiz” der. Onun sayesinde ben de biraz daha rahat birine dönüşmüş olabilirim.


Soruyu tersten de sormuş olayım...

Kıvanç karakteri çok güçlü biri. Zorlamaya gelmez. Onu “Hadi hadi” diye zorladığında yapacağı varsa da yapmaz. O yüzden ona çok müdahale etmemeye çalışıyorum. Zaten genelde her şeyi yolunda gider. Ben zorlarım sonra olmazsa bana patlar, diye hiç karışmam daha iyi.


“Aslında kolay ama zor bir durum”

Sizi gördükten sonra, ilişkinizde bir sıkıntı olduğunu duysamkesin hata karşı taraftadır derim. Ses tonunuz, ifadeniz... Sanki hep siz alttan alan, iyileştirmeye çalışan tarafsınız hissi veriyor.

Öyle değil tabii. İlişkilerde her iki tarafın da gelgitleri olabiliyor. İniş çıkışlar olacak. Hatta onlar tadı tuzu, öbür türlü çok sıkıcı olur. Ama işte, en önemlisi saygı duymak. Aslında kolay, ama zor bir durum.


Nesi kolay nesi zor?

Karşınızdakini olduğu gibi kabul etmekten bahsediyorum. Başta siz onu öyle seviyorsunuz. Sonrasında da kimse değişmiyor. Ama aynı evin içine girdiğinizde o ilk zamanlar gözünüze batmayan şeyler rahatsız etmeye başlıyor.


Öyle durumlarda ne yapıyorsunuz?

Alttan almak, tolere etmek gerekiyor. Karşınızdakinin hayal ettiğiniz şekilde olması mümkün değil. Sizin için de aynı şey geçerli.


En tolere edilmesi gereken yönünüz hangisi peki?

İnatçıyım. Çok sakin görünürüm ama bir şeye taktığımda inat ederim. Ketumumdur da bazen.


Bir örnek verin.

Sinirimi bozan bir şey varsa, önce tolere etmeyi denerim. Fakat düzelmiyorsa ve o konuya bir takarsam, artık benimiçin geri dönüşü olmuyor. O saatten sonra bir yerde haksız olduğumu fark etsem bile inatla devam ederim. Öyle bir durumum var. Pek hoş değil.


Biraz daha açalım.

Arkadaşlıklarda mesela, bir tatsızlık yaşamışsam çok üzülürüm, bozulurum, ama iş uzarsa bir anda bıçak gibi kesip atabilirim. Sonrasında toparlamak da çok zaman alıyor.


“Kadın beyni kablolarla dolu”

Kadınlar istedikleri, kafalarına koydukları her şeyi yaptırırmı?

Bir erkeği nasıl istiyorsa o şekilde yönlendirebilir. Erkekler yapamaz, demiyorumama kadınlar için bu daha kolay.


Bizi farklı kılan ne?

İlişki zekâmız. Kadın beyni kablolarla dolu. Karman çorman. Erkekteyse sadece evet ya da hayır var. Sen omu bumu diye bir sürü alternatifi düşünüyorsun ama onun için “Yokmu”, “ İyi tamamyok”. Yani her şey siyah ya da beyaz, aradaki gri tonlarını aramıyor. Kadın beyniyle yaşamak daha zor.

“Biraz daha rahat olmam lazım”

Oyundaki karakteriniz eşinin birlikte olma isteğini reddederken “Beni ikna etmek için harcadığın zamanı bana ilgi göstermek için harcasan bunların hiçbiri olmaz” diyor. İşin özeti bu mu?

Evet işte. Kadınlar sevildiğini görmek istiyor. Erkekte öyle bir şey yok. Bir kere hormonel olarak güdüler farklı çalışıyor. Kadın için sevgi, şefkat, sarılmak her zaman daha önemli.


Zaten oyunun bir yerinde de “Benim ona duyduğum şey aşk ya da sevgi değil, şefkat de var” diye bir repliğiniz var...

Anaç bir yanımız var hakikaten. Özellikle uzun ilişkilerde, aşk hiçbir zaman ilk günkü gibi olmuyor. Ama zamanla daha değerli ve güzel bir hal alıyor. Karşınızdakini sahipleniyorsunuz, şefkat duymaya başlıyorsunuz.


Şefkat işin içine girdiğinde hazzı öldürmez mi, ya da sürekli alttan almaya başlamaz mısınız?

Sadece şefkat varsa o ilişki olmaktan çıkar. Daha dostane bir şey olur. Şefkati aşk ve sevgi gibi diğer güçlü duyguların yanına koyacaksın.


Yine oyundan bir replik: “Sorunlar konuşarak çözülmez, konuşarak büyür sadece”

Bu bir erkek kafası. Ben mesela, bu tip konularda zor konuşan biriydim. Hep susardım. Ama sonra baktım ki hep içimden konuşuyorum ve o beni yiyor. Öyle olunca daha çok yıprandığımı gördüm. Çünkü susarak sadece üstünü kapatıyorsun, unutmuyorsun ki. Ve daha da büyüyor olay. Halbuki içindekini döksen sorun çözülecek.


Peki oyundaki gibi “Pırlanta almasına gerek yok, arada küçük hediyelerle gelsin yeter” diyenlerden misiniz?

Evet. Tek taşmış, bilmem neymiş... Öyle kalıpsal şeyleri sevmiyorum. Samimiyetsiz, formalite gibi geliyor. Anlık, küçük sürprizlerden daha çok mutlu oluyorum.


Zaten belki de kalıplara takılsanız işler bu kadar yolunda gitmez. Kalıp demek bir yerde başkalarının söylediğine uymak oluyor ya hani...

Aynen. Duvarlar olduğu zaman sıkıntı geliyor. Yapabileceğim şeyi de yapamıyorum. Biraz rahat olmak lazım. Sınır koymadığında her şey sende bitiyor. Daha keyifli...


Röportaj: Pınar Erbaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.