48 yaşındaki Monica Bellucci, son 15 yılın en seksi ve ikonlaşmış aktrislerinden. Bu durum ona İtalya, Fransa, ABD gibi pek çok ülkede roller getiriyor. Ünlü evlilikleri zordur. Ama Bellucci, Vincent Cassel ile evliliğini “zarar görmeden” sürdürürken bir yandan da Matrix serisi, Dönüş Yok, Malena, Beni Ne Kadar Çok Seviyorsun?, İkinci Nefes, Çılgın Kardeşler, Kurtların Kardeşliği gibi filmlerde akılda kalıcı performanslar sergiledi.


"Türkiye'de prenses gibi ağırlandım"

1964’te Umbria’da doğan Bellucci, o zamanlar bir taraftan Perugia Üniversitesi’nde okurken diğer taraftan fiziğinden faydalanıpmodellik yapıyordu. Böylece biraz tanındı ama 1990’ların başında Francis Ford Coppola’nın Dracula’sında oynayınca kariyeri değişti. Artık sinemada uluslararası bir yıldız olmuştu. Her dili konuşabilen çok yönlü bir yıldız...


37’nci Toronto Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan Gergedan Mevsimi’nde (False Kargadan) Bellucci, İran’da yaşayan Kürt bir anneyi canlandırıyor. Film boyunca Farsça konuşan ve çekimler için bir süre İstanbul’da da kalan oyuncunun gelişimi, Kürt bir şairin eşine yüklediği yorum ve oyunculuk cesareti dikkat çekici. Bellucci’nin yanında Yılmaz Erdoğan, Beçlim Bilgin, Beren Saat, Caner Cindoruk ve Ahmet Mümtaz Taylan’ın bu “BKM ortak yapımlı” Wild Bunch projesinde yer alması, aslında Türkiye adına büyük bir tecrübeye dönüştü. Buna İran sinemasının son 10 senesinde yükselen Kürt yönetmeni Bahman Ghobadi’nin resim alma zekâsı ve gerçeküstücü görüntülerle sıkıcı sanat sinemasından uzak durma düşüncesi de ekleniyor. Böylece ortaya İran’daki İslam Devrimi’ne karşı gelirken kimi zaman çok melodramatik ve cüretkâr durabilen bir yapıt çıkıyor.


Ghobadi’nin düşünce mahkûmlarına adadığı eseri, bir haykırış niteliğinde... Yılmaz Erdoğan’la biri tecavüz, biri seks sahnesi olmak üzere iki dikkat çekici sahnede rol alan Bellucci’yi Toronto’da yakaladık. Hem bu durumu aydınlattı hem kariyerinin omurgasını anlattı hem de “Beni prensesler gibi ağırladılar” dediği Türkiye’yi değerlendirdi...


“İran’da şiddet uluorta yaşanıyor”

İstanbul deneyimi nasıl geçti?

Bundan önce sayısız ülkeye gitmeme karşın İstanbul büyük bir tecrübe oldu. Etrafı fazla dolaşamasam da şehir olarak mükemmel. Çok şanslısınız.

Siz Paris’te yaşamıyor musunuz?

Roma, Paris ve Londra’da yaşıyorum.


Esas şanslı olan sizsiniz...

Çok dolaşıyorum ben...


“Yılmaz ve Belçim’i çok seviyorum”

Bu projeye nasıl dahil oldunuz? Bahman Ghobadi ile nasıl buluştunuz? Bilmediğiniz bir dilde, Farsça konuşan bir karakter var. Onun için nasıl aşamalardan geçtiğinizi merak ediyorum...

Paris’te buluştuk. Kendisiyle çalışmak isteyip istemeyeceğimi sordu. Onun filmlerini beğeniyordum. Bu da kültürümden çok çok farklı bir rol oynamaya yöneltti beni. Bana konuyu anlattı. Ana hikâyenin bir şair ile karısı arasındaki aşk olacağını, İran İslam Devrimi’nin öncesi ve sonrasına odaklanacağını söyledi.Minâ’dan bahsetti. Tamamen saplantılı, tutkulu bir durumdu. Akbar gerçek anlamda saplantılıydı. İnsanlar bu filme, İran’daki politikaya karşı diye gidiyor. Orada alışveriş merkezlerinde bile şiddetin ve küçük düşürmelerin yaşandığını görüyorsunuz. Benim için erkeklerin lider olduğunda, gücü ele aldıklarında yapabileceklerini anlatan bir filmdi. Politikayı psikolojik açıdan ele alıyor ve zaman içinde olanları anlatıyordu. İtalyan bir oyuncu olarak bütün işlerimde değişik kültürlere odaklanıyorum. Bir İran lehçesiyle, Farsça konuşacağımı söyledi... (Farsça konuşuyor kendi kendine...) Böyle farklı bedenler giyerseniz sanatsal açıdan zenginleşirsiniz.


Bir filmde İtalyanca, bir filmde İngilizce, bir filmde Fransızca, bir filmde Rusça konuşurken karşımıza çıkabiliyorsunuz. Kolay olmalı sizin için...

Değil aslında. Çok şanslıyım. İtalyan filmlerinin yanı sıra Fransız, Amerikan ve İran filmlerinde rol almak sevindirici. Bu bence Avrupalı bir oyuncu için hayal. Çok ilginç yönetmenlerle, değişik ülkelerden sanatçılarla çalışmak önemli. İtalyan sinemasında Fellini, Rossellini, Visconti gibi önemli yönetmenlerin filmleri vardı geçmişte. Şimdi bir yerel filmi uluslararası anlamda dünyaya tanıtmak çok zor. İtalyan filmleri orada kaldı. Sadece “Malèna Beni Unutma” (Ricordati diMi) vardı. Böyleleri ne popüler olabilir, ne çok festival dolaşabilir.


Türkiye ile İran, Hollywood, Fransa, İtalya setleri arasında ne gibi farklar var?

Aslında yok. Türkiye’de prensesler gibi ağırlandım diyebilirim. Set müthiş. Yılmaz müthiş bir ortak. Film müthiş. Çok şiddetli ama aynı zamanda şiirsel olmayı da beceriyor. Güzellik, filmin şiddetinin ayakta durmasına yol açıyor. Bence bütün oyuncular çok iyi.


Peki ya Türk oyuncular? Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin, Beren Saat...

Yılmaz, Beçlim iyi. Her ikisini de çok seviyorum. Çok yetenekliler. Benim kızımı oynayan güzel kız da öyle. Beren Saat müthiş! Yılmaz ve Beçlim filmden sonra da arkadaşım olacaktır.


Onlar da aslında sizinkine benzer bir kadere sahip. Zira ikisinin evli olması filmografilerini aynı yöne götürüyor. Bu filmde fazla karşılaşmasalar da bir araya geliyorlar. Sizin Vincent Cassel ile evliliğiniz de çok konuşuldu ama bir gerilemeye yol açmadı bu durum. Bu süreçler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Evet. Benim için iyi bir şey. İhtiyaçlarımı anlayabilen bir erkek o. Çok geziyorum. Beni anlayan, çözebilen birine ihtiyacım var. Yılmaz ile Belçim’i bilmiyorum.


“Yılmaz Erdoğan müthiş bir ortak. Çok şiddetli ama aynı zamanda şiirsel olmayı da beceriyor.”

Filmin hapishane sekansı; hem melankolisi hem şiddet duygusu hem politikası yüksek, çok karanlık bir bölüm. Hazırlanırken zorlanmış olmalısınız. Ancak o ruh halinin yanında sahnenin devamında Yılmaz Erdoğan’la girdiğiniz tecavüz sahnesi de aslında bir anlamda bize, sizin yeteneğinize karşılık yavaş yavaş dramatik rollerde oynamaya başlayan ve cesur anları tatmayan Erdoğan’ın yaşadıklarını düşündürttü. Bu süreç nasıl gelişti?

Biz oyuncuyuz. Bu da her şeyi bir anda değiştirmenizi gerektirir. Bu konuda çılgın ve yakın olmanız gerekir. Güçlü sahnelerin sırrı budur. İyi aktörlerle çalışınca işiniz kolaylaşır. Yılmaz’la çalışmak çok kolaydı, müthiş bir rol arkadaşı oldu. Çalışmak müthişti. Mükemmel bir iş çıkardı.


Yılmaz Erdoğan ile cinsel içeriği yüksek bir sahnede de rol alıyorsunuz. Elbette filmde böyle sahnelere ihtiyaç var. Kariyerinizde bu konudaki profesyonelliğinizi ve alışkanlığınızı bilmemize karşın Erdoğan’ın böyle bir tecrübesi yoktu. O, son birkaç senede kendini çok geliştirdi. Bir karakter oyuncusu olma yoluna girdi. Burada, bunun doruk noktasına Farsça anadilli bir rolle ulaşıyor. Ancak yine de bu etkileşimin nasıl geliştiğini merak ediyorum.

Çok iyi bir oyuncu. Komedyen olabilir, trajedi oyuncusu olabilir. Her ikisini de yapacağını gösterdi bu filmde.


Röportaj: Kerem Akça

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.