Xander Cage (Vin Diesel) ile 2002’de tanışmıştık. Ekstrem sporlara tutkun, adrenalin bağımlısı Xander, yeni bir ajan programına dahil oluyor ve CIA adına çalışmaya başlıyordu. Senaryonun hoş yanı, öykünün James Bond filmlerinin klişeleri üzerine inşa edilmiş olmasıydı.


Yeni filmin ilk bölümünde de Bond filmleriyle akrabalıklar görmek mümkün... Açılış jeneriğindeki müzik bunlardan biri. Toni Collette’in canlandırdığı Marke, ilk izlenim itibarıyla Bond’un şefi M’i hatırlatıyor... Becky’nin (Nina Dobrev) de Bond filmlerindeki Q karakterine denk düştüğü kesin. Diesel’in özellikle Londra’da güzel kadınların arasında biraz Bond parodisi yaptığı söylenebilir... Ama ikinci bölümden itibaren ajan filmleriyle bağımız kopuyor.


CIA zalimler safında

Herkesin, uyduları dünyaya düşüren Pandora’nın Kutusu adında, netbook büyüklüğünde bir cihazın peşinde koştuğu filmin “dünyayı kurtarma” fikrine dayalı öyküsünün çok ciddiye alınır bir yanı yok kuşkusuz... Ama senaryonun, ilk bölümden itibaren net bir politik mesaj etrafında örüldüğünü belirtelim.


İlk bölümde Marke ile Xander’in vatanseverlik üzerine yaptıkları konuşma filmin meselesini özetliyor. Xander, vatanseverliğin zalimler tarafından kullanılan bir silah olduğunu ima ediyor... Finaldeki dengeleyici muhabbeti bir yana koyarsak, film ABD, Rusya gibi devletlerin yanı sıra CIA gibi teşkilatları da “zalimler” safına koymaktan çekinmiyor. Kendi hesaplarına çalışan Xander Cage ve arkadaşları, dünyayı teröristlerden değil süper güçlerin şerrinden koruyor. Zaten film bir noktadan sonra farklı etnik kökenler ve alt kültürlerden gelen iyi insanlarla üniformalı beyaz askerler arasında geçen bir savaşa dönüşüyor.


Donnie Yen’in zarafeti

Ne var ki, çok da politik bir film değil bu. Öykünün akı şını hareket belirliyor ve aksiyon menüsü gerçekten çok zengin. Karada, denizde ve havada geçen aksiyon sahnelerinde, klasik otomobil ya da motosiklet takiplerinin yanı sıra “uçakla uydu avlama” gibi değişik atraksiyonlar da yer alıyor. Süper kahraman filmlerine göre tahribat sahneleri daha ölçülü kullanılıyor. Ağırlık, üniformalıların sinek gibi öldürüldüğü silahlı çatışma sahnelerinde... Dövüş sahnelerinin yıldızı ise filme bir Uzakdoğu zarafeti ve koreografisi getiren, Hong Kong sinemasının yıldız oyuncusu Donnie Yen. Bu arada, akrobasi de ihmal edilmiyor.



İlk bölüm eğlenceli

Bana sorarsanız, filmin en güzel aksiyon sahnesi ilk bölümde. Xander Cage bir dağın tepesindeki vericiden aldığı kutuyu önce orman kayağı yaparak, sonra da kay kay üstünde dağ yolu trafiğine girerek aşağıya taşıyor. Sanki Olimpos tanrılarından çaldığını insanlara ulaştırıyor ya da zenginlerden yoksullara... Kutunun ne işe yaradığı sorusunun cevabı ise filmin en hoş sürprizi... Bir başka sürpriz ise ünlü bir futbolcunun yer aldığı açılış sahnesi. Aynı sahnede Samuel L. Jackson serinin üç filmini birbirine bağlayan Agustus Gibbons karakterinde “Tarantinovari” konuşmalar yapıyor; XXX ajanlarını “boş havuzda yapılan kaykay gösterileri” üzerinden anlatıyor. Aslına bakarsanız ilk bölüm gerçekten eğlenceli. Ama bir yerden sonra öykünün önemini yitirdiği standart bir aksiyon seyretmeye başlıyorsunuz.




Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.