Kellifelli mizah yazarı Mark Twain’in “1601” adında erotizm sınırlarını aşan bir roman yazdığını biliyor muydunuz? Kraliçe II. Elizabeth’in nedimelerinden birinin ağzından günlük formunda yazılmış bir kitapmış bu. Öyle açık saçık sahneler içeriyormuş ki cesaret timsali Mark Twain bile takma isimle yayınlamış. Geçmişte, pornografinin sularında gezinen bir diğer yazar da Oscar Wilde. Fakat bir vakitler Türkçe’ye de çevrilen “Teleny”si, yazarın hayranlarından olmama rağmen benim bile içimi sıkacak kadar parıltısız. Büyük Rus edebiyatçı Aleksandr Puşkin’in yazdığı rivayet edilen bir kitap da var ki o düpedüz berbat.


Birkaç yıl önce bir İngiliz yayıncının giriştiği garip deney geliyor akla. Tanınmış altı edebiyatçıdan sansürsüz bir dil ve hayal gücüyle erotik romanlar yazmalarını istemiş. Tamamen özgür davransınlar diye de adlarını gizleyeceğini söylemiş. Ne olmuş peki? Anlaşmalar imzalanmış, belirli bir süre geçmiş ve proje tamamlanmış. Ama masasının üzerine gelen 6 romanı okuyunca yayıncı kara kara düşünmeye başlamış. Hepsi de öyle berbatmış ve yazarlar bu tür romanların ayrılmaz parçası hararetli bölümlere varana kadar öyle çok laf kalabalığı yapıyormuş ki kimse bunları alıp okumazmış. Böylece kitaplar yayınlanmamış.


Açıkçası üzerinden topu topu 8-10 yıl geçti ama yayıncılık dünyasının bugün erotik kitaplar konusunda bir sıkıntı çektiği söylenemez. O kötünün kötüsü “Grinin 50 Tonu”yla birlikte sanki bir eşik aşıldı. Geçenlerde “Kitap okurlarının Facebook’u” sayılan Good Reads’e girip en çok nelerin ilgi gördüğüne, okunduğuna baktığımda net olarak gördüm ki günümüzde akla gelebilecek her tarzda erotik kitap yazılıyor, yayınlanıyor, okunuyor... Eh, ne de olsa artık özgür bir çağda yaşıyoruz.



HER NESİL KENDİNİ DAHA AÇIK FİKİRLİ SANIYOR

Burada derin bir nefes alıp duralım ve az önceki cümleyi bir soru işaretiyle bitirelim. Nasıl o kadar emin olabiliyoruz ki? Cinsel özgürlüğü sahiden de 1960’larda yaşanan olaylar, doğum kontrol haplarının bulunuşu falan mı tetiklenmişti? Ve o günden bugüne geçen zaman bizi daha mı özgür yapmıştı?


Karen Dolby imzalı “Bir Nefeste Cinsellik Tarihi” adlı kitaba bakacak olursak, böyle düşünenler fena halde yanılıyor. Dolby, “Her nesil kendinden öncekilerin ağırbaşlı, utangaç, eski kafalı, bağnaz hatta sıkıcı olduğuna inanır, oysa bu doğru değildir” diyor ve binlerce yıllık insanlık tarihinden sayısız gerçek hikâyeyle bunu bize kanıtlıyor.


Kitaptan öğrendiğim şeyler ilginç; iki dünya savaşının ardından yaşanan ahlaki çözülmeler, 1300’lerdeki büyük veba salgını ya da 1918’deki grip salgınından sonra yaşanan “koyver gitsin” dönemleri şaşırtıcı. Karen Dolby çok daha eskilerle başlıyor tabii. İlkel insan bir yandan açlığa, soğuğa ve vahşi hayvanlara karşı amansız bir ölüm kalım mücadelesi verirken, bir yandan da mağarasının duvarlarına topraktan elde ettiği boyalarla resim çiziyor, kaya parçalarından güzel kadın vücutları oyuyormuş. (O koca memeli, dolgun kalçalı heykelciklerin bugünün ölçülerine göre güzel sayılıp sayılamayacağı meselesi sadece bir ayrıntı, üzerinde durmaya bile değmez. Vahşi tabiatı karşısına alıp kan ter içinde didinen 40 bin yıl öncenin Leonardo DiCaprio’sunun, hayatın zorluklarıyla baş etmek adına bulabildiği tek yoldu, bu minik heykeller.) Özetle seks hep vardı ve erotik sanat eserleri her çağda üretildi.


Karen Dolby, Ortaçağ’da hüküm süren kötü şöhretli Borgia’lardan yazdıkları yüzünden zindanı boylayan Marquis de Sade’a, eski Roma’nın “skandallar kraliçesi” Messalina’dan “Binbir Gece Masalları” ve “Kama Sutra”nın çevirmeni Sir Richard Burton’a zaten bir biçimde tanıdığımız şahsiyetlere kitabında yer veriyor ama rivayetler, günlükler, mahkeme kayıtları ve mektuplar aracılığıyla bu eğlenceli ve meşakkatli yolun o kadar ünlü olmayan kahramanlarını da anıyor. İşin içine ister istemez meşhur felsefeciler, Ortaçağ papaları, kral ve kraliçeler, doktorlar, siyasetçiler de karışıyor, böylece farklı dönemlerin karanlık köşeleri biraz olsun aydınlanıyor. Bu konuda geçmişin çeşitliliği ve yaratıcılığı hayret verici.


“Bir Nefeste Cinsellik Tarihi”ni okuyun ama karakterlerini yargılamayın. Yazar da zaten finale, bir zamanların ünlü aktrisi Patricia Campbell’ın bir sözünü almış: “Bu sevgi dolu insanların gerçekte ne yaptığının bir önemi var mı? Tabii bunu sokakta yapmadıkları ve fincancı katırlarını ürkütmedikleri sürece...”


Kitapta neler var?

  • Fransız sarayının kadrolu metresleri ve resmi metreslik kurumunun görev tanımları.
  • “Bu gece başım ağrıyor” cümlesinin nasıl ortaya çıktığı.
  • Saç bakımı, makyaj ve diş beyazlatma yöntemlerinin binlerce yıl önce nasıl yaratıldığı.
  • Yasalar gereği “zaruri” kılınmış günahlar, sıkça başvurulan bekâret kemerleri, aşk iksirleri.
  • İlk cinsel fetişler, Ortaçağ’da hiç de tuhaf karşılanmayan BDSM’ciler.
  • Mum ışığında kestane ziyafetleri, güzelliği tamamlayan bir unsur olarak dövmenin kullanım alanları.
  • Tutuculukta zirve yapan Victoria döneminde çelişkili biçimde pornografinin ve vibratörlerin icadı.

Adı geçen kişilerden bazıları

  • “Tanrım bana iffet ve haysiyet ver ama henüz erken” diyen Aziz Augustinus.
  • Kesik kulağı hakkındaki gerçekleri ilk kez öğrendiğimiz ressam Van Gogh.
  • Akıl almaz ama epey komik kurallar listesiyle bizi şaşırtan ABD Başkanı Benjamin Franklin.
  • Mısır yolculuklarının gerçek sebebi konusunda rivayetler muhtelif olan büyük yazar Gustave Flaubert.



Gülenay Börekçi

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.