Seyredilmesi gereken 10 Alman klasiği
Bu hafta gösterime giren “Yüzümdeki Sır” (Phoenix) vesilesiyle Alman sinemasından seyredilmesi gereken 10 klasik film seçtik. Seçkimizde, her yönetmenden tek bir film almaya ve Alman sinemasının farklı dönemlerini yansıtmaya dikkat ettik.
-
Dr. Caligari'nin Kabini 1920
(Das cabinet des Dr. Caligari) Yönetmen: Robert Wiene. Görsel atmosferin de en az hikâye kadar önemli olduğunu ispat eden ilk filmlerden. Sıkı bir ekip çalışması sonucu gerçeklik algısını zorlayan set tasarımları ve ışık oyunlarıyla Alman dışavurumcu estetiğini sinemaya yansıtan yönetmen Wiene, sinema tarihinin ilk seri katil filmlerinden birine de imza atıyor. Öykü ise seyirciyi ters köşeye yatıran
finaliyle dönemin sinemasına göre devrimci bir nitelik taşıyor.
1 / 10 -
Nosferatu 1922
(Nosferatu, eine Symphonie des Grauens) Yönetmen: F. W. Murnau. Bram Stoker'ın "Dracula" romanından yapılan ve telif sorunları nedeniyle bazı bölümleri değiştirilen bu uyarlama zamanla değerini artırmış bir klasik. Murnau, 1920'ler için yenilikçi bir anlatımla korku- gerilim sinemasını inşa ediyor; sonrasında defalarca kullanılacak buluşlara imza atıyor. Kont Orlok'ta Max Schreck hâlâ korkutucu. Nosferatu'nun gün ışığında kaybolmasıyla noktalanan finali şahane
2 / 10 -
Metropolis 1927
Yönetmen: Fritz Lang. Bilimkurgu sinemasının mihenk taşlarından. Lang 1920'lerin özel efekt tekniğiyle geleceğin dünyasını gökyüzüne uzanan yüksek binalarla görselleştiriyor. İşçilerin dünyası ise yeraltında. Lang'ın Thea von Harbou'nun romanından sinemaya aktardığı film, "yapay zekâ-insan ilişkisi" ve "karanlık gelecek" gibi bilimkurgu sinemasının bugün bile vazgeçemediği temalara hayat veren bir şaheser.
3 / 10 -
Aguirre, Tanrının Gazabı 1972
(Aguirre, der zorn Gottes) Yönetmen: Werner Herzog. İnka uygarlığını yok eden İspanyol kâşifler, Amazon Nehri boyunca ilerleyerek altınla dolu El Dorado'ya ulaşmaya çalışırlar. Liderleri Don Aguirres, merhamet duygusundan nasibini almamış, yerlileri insan yerine koymayan biridir. Yolculuk, bir noktadan sonra "deliliğin ötesine" uzanır. Alman sinemasının hiçbir zorluktan yılmayan çılgın
yönetmeni Herzog'dan, sakin, vahşi, ürpertici bir öykü.
4 / 10 -
Zamanın Akışında 1976
(Im Lauf der Zeit) Yönetmen: Wim Wenders. Evliliği sona eren mutsuz bir adam, taşradaki sinema salonlarını dolaşan bir projeksiyon makinesi tamircisine eşlik eder. İki adam çok konuşmadan yolculuk eder, çevrelerini ve birbirlerini gözlemlerler. Bu arada biz de onların gerçek sorunlarının ne olduğunu düşünürüz. Hüzünlü bir
atmosferde geçen, hem kadınlarla ne yapacağını hem de onlarsız mutlu
olmayı bilmeyen erkekler üzerine 175 dakikalık siyah beyaz bir klasik.
5 / 10 -
Maria Braun'un Evliliği 1979
(Die Ehe der Maria Braun) Yönetmen: Rainer Werner Fassbinder. II. Dünya Savaşı'nın dehşetinden Almanya'nın toparlanış dönemlerine uzanan sert bir film. Hannah Schygulla'nın oynadığı Maria Braun, bir roman kahramanı kadar iyi işlenen bir karakter. Fassbinder, Maria'nın seks, ego ve maddi refah arayışını anlatırken ıstıraplarını gözlemlemeyi de başarıyor. Kamera kullanımı ve görüntüler mükemmel. 37 yaşında hayatını kaybetmiş bir dehadan, seyirciye kendini iyi hissettirmeyecek kurşun gibi bir başyapıt.
6 / 10 -
Christiane F. 1981
(Christiane F. - Wir Kinder vom Bahnhof Zoo) Yönetmen: Uli Edel. 1970'lerin Berlin'inden, ürpertici, gerçek bir hayat hikâyesi. 14 yaşındaki Christiane, bir gece The Sound adlı diskoya gider ve hayatı değişir. Orada tanıştığı gençler yavaş yavaş eroin çukuruna batmaktadır. Kimse ona önermese de bir kez denemek ister... Uli Edel, sade ve soğukkanlı bir tavırla, suçu "kötü adamlar"a yüklemeden anlatıyor her şeyi. Ancak gençlerin ruhundaki o derin boşluğu ve yaşadıkları sevgisizliği içinizde hissediyorsunuz.
7 / 10 -
Das Boot 1981
Yönetmen: Wolfgang Petersen. Filmin büyük bölümü II. Dünya Savaşı sırasında, Atlantik'te müttefik gemilerine saldıran bir Alman denizaltısında geçiyor. Savaşı onların gözünden yaşıyor, daracık bir alanda mürettabatın çektiği çileyi, sıkıntıyı
yakından gözlemliyoruz. Savaşı, kaybeden cepheden anlatan yönetmen Petersen, görüntü yönetmeni Jost Vacano'nun ve fedakâr oyuncu kadrosunundesteğiyle gerçekçi, sarsıcı ve savaş karşıtı bir iş çıkartıyor.
8 / 10 -
Başkalarının Hayatı 2007
(Das Leben der Anderen) Yönetmen: Florian Henckel von Donnersmarck. Duvarın yıkılmasından 5 yıl önce Doğu Berlin'deyiz. Doğu Alman gizli servisi Stasi'de çalışan Gerd Wiesler (Ulrich Mühe), bir yazarı ve sevgilisini dinlemeye alır. Rejim muhaliflerine karşı acımasız bir adam olan Wiesler, kendisine çok yabancı olan bu 2 insanın hayatına dahil oldukça değişmeye başlar. Yabancı film Oscar'ını da kazanan "BaşkalarınınHayatı" son 10 yılda Almanya'dan gelen en iyi filmlerden.
9 / 10 -
Barbara 2012
(Yönetmen: Christian Petzold. Sorumluluk, ahlak ve vicdan üzerine bir film. Soğuk Savaş yıllarında Doğu Almanya'da geçen film, Batı'ya iltica etme hazırlıkları yapan doktor Barbara'nın (Nina Hoss) öyküsünü anlatıyor. Yönetmen Petzold, Barbara'nın gerçekte hangi erkeği sevdiğini, seçimlerinin nedenlerini, takdire değer bir inatçılıkla seyircinin bulmasını istiyor. Buna karşılık, Doğu Almanya'daki baskıcı rejimin yarattığı travmaları tarafsız kalmadan tasvir ediyor.
10 / 10
YORUMLAR