Romanda bizi sürükleyen, yazarın dili ve karakterin zihninde olup bitenlerdir. Romanın olay örgüsü bir filmde hiçbir işe yaramayabilir. Bir yazar romanda dramatik çatışmaları istediği gibi geliştirme özgürlüğüne sahipken sinemada seyirci sabırsızdır. “Bu İşte Bir Yalnızlık Var” seyirciden roman okurunun sabrını isteyen filmlerden. Seyirci ana karakterin arzusunu ve karşısına çıkan engelleri kısa sürede net olarak öğrenmek ister. Oysa burada Engin Altan Düzyatan tarafından canlandırılan Mehmet’in gizli arzusunun netleşmesi epey bir zaman alıyor. Önündeki engellerin ne olduğu da çok belirli değil. Olup bitenlerin bir çoğunun aşk öyküsüne pek bir katkısı yok. Tüm bunlar filmi bol diyaloglu düz bir akışa mahkûm ediyor.


Mehmet’in, komşusu ve yakın arkadaşı Ayşe (Özgü Namal) ile birlikte, Ayşe’nin aniden ortadan kaybolan kocası Orhan’ı araması, Michelangelo Antonioni’nin “Macera” filmini hatırlatıyor. Aldığı sinema eğitiminin romanlarındaki etkisini reddetmeyen Tuna Kiremitçi’nin “Macera” gibi bir klasikten esinlenmesi mümkün. Burak Göral’ın uyarladığı senaryo da, hayat pratiği ile idealler arasındaki uyumsuzluk, evliliklerin sevgisizlik nedeniyle yürümemesi, yalnızlaşma ve mutsuzluk gibi temalara sahip. Öykü özünde birbiriyle çok yakın olmaları gerekirken uzak kalmış iki insan üzerine. Bir sürü şey paylaşmalarına rağmen mutsuzluklarının gerçek nedenleri üzerine konuşamıyorlar. Film ise bunlara kayıtsız kalarak, bir duygusal yakınlaşma sürecini anlatırmış gibi başlıyor ve öyle ilerliyor. Keşke, finalde Nazlı’nın (Gaye Gürsel) Mehmet ve Ayşe ile ilgili söylediklerini film bize en başından hissettirebilse...


Uyumsuzluk filmin aleyhine

Yönetmen Ketche, görüntü yönetmeni James Gucciardo’nun sıcak, canlı, hayat dolu renkleriyle bir romantik komedi atmosferi inşa ediyor. Hızlı kurguyla, göze hoş gelen klip tadında sahnelere imza atıyor. Ne var ki, bu cilalı görsellikle öykünün hüznü arasındaki uyumsuzluk bence filmin aleyhine işliyor.


Öte yandan, Mehmet’in eski rock’çı arkadaşı Altan’la (Emin Gürsoy) birlikte Atiye’nin grubunda çalışması da ana öyküye pek bir şey katmıyor. Sonuç olarak, bir müzisyenin idealleriyle ilgili bir öykü bu. Mehmet’in piyasayla uzlaşmasının nedeni, Atiye’nin iyi bir müzisyen ve insan olmasıyla açıklanıyor ki bunun öyküyle ne ilgisi olduğunu anlamıyorsunuz. Sadece öykü ile yönetmenlik değil, öykü de kendi içinde uyumsuz parçalardan oluşuyor.


Öte yandan, kaba komediyle ağdalı melodram arasında sıkışmış bir sinema ortamında yapımcı Murat Akdilek’in böyle farklı bir projeye yatırım yapması dahil filmde takdire değer şeyler de var. Özgü Namal her zamanki gibi rahat ve doğal. Ama Ayşe’nin içinde olup bitenleri bizden saklıyor. Engin Altan Düzyatan ise tam aksine Mehmet’in iç dünyasını anlatmak için elinden geleni yapıyor. İkisi de iyi ama onlar da uyumsuz. Amerikan usulü film gramerine yatkınlığıyla öne çıkan yönetmen Ketche’nin ise galiba daha klasik öykülere yönelmesi gerekiyor. Ayrıca filmi neden bu kadar uzattığını anlamak da mümkün değil.


Yazı: Mehmet Açar



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.