Acil olarak paraya ihtiyacı olan genç adam, zengin olma hayalleriyle yanlış ahlaki seçimler yapar ve giderek daha da zor durumlara düşer... Hollywood’un çok sevdiği bu hikâye şablonu “Büyük Kumar”da yeniden karşımıza geliyor: Princeton’da okuyan genç Richie (Justin Timberlake), üniversite parasını internette kumar oynatarak çıkarmaya çalışırken okul idaresinden “Kampusa kumar sokamazsın” uyarısı alır. O da bunun üzerine ABD’ye girmesi yasaklandığı için Kosta Rika’da konuşlanarak online kumar oynatan işadamı Ivan Block’un (Ben Affleck) kapısını çalar. Gerisi bildik hikâye... Bir anda büyük paralara kavuşan Richie’nin cicim ayları çabuk geçecek, Block’un kirli işlerine bulaştıkça hayatı kâbusa dönüşecektir.


Filmin fragmanını izlemek için tıklayınız!


Ben Affleck’in güven veren, dost canlısı yüz ifadesiyle Block, tipik bir kötü adam olmaktan hayli uzak. Belki de bu nedenle yazarlar, Richie ile tanıştığında Block’a elinde bıçakla balık keserken “Öldürdüğün şeyi yiyeceksin” gibi zorlama laflar ettirmiş; bir başka sahnede ise timsahlara çiğ tavuk atarken göstermişler... Neden, çünkü alt metinde Richie, timsahlara atılan bir tavuk aslında. Yine de Block ve Richie’nin arasındaki çatışma çok ilginç bir hale gelemiyor. Patron – çalışan, avcı – yem ilişkisinde tıkanıp kalıyoruz. Gemma Arterton’ın canlandırdığı Rebecca’nın da güçlü bir üçüncü karakter olarak filme zenginlik getirdiği söylenemez.


Aslına bakarsanız, “Büyük Kumar” diğer kumar filmlerinde olduğu gibi heyecanlı oyun sahnelerine yer verse, “gizli plan ve sürpriz son” gibi türün silahlarını iyi kullansa, online kumar konusunu daha iyi işlese ve ana karakterini uzmanlık alanı üzerinde çalışırken daha çok gösterse, belki bütün eksilerini unutturabilirdi. Bu haliyle bırakın türün “Ocean’s” serisi gibi çok parlak örneklerini, 2008 yapımı “21” gibi orta halli örneklerini dahi aratıyor.


“Güneşin Karanlığında”dan (The Lincoln Lawyer – 2011) hatırladığımız yönetmen Brad Furman, “Büyük Kumar”da elindeki öyküyü resimlemenin ötesine geçmiyor. Filmin en iyi yanı ise temposu yüksek, zamanı iyi kullanan, sarkmayan, akıcı bir iş olması...


‘Orta’da kalanlar

Kısa filmlerinden tanıdığım Can Kılcıoğlu’nun ilk uzun filmi “Karnaval” gösterime girdi. Kılcıoğlu, geçtiğimiz İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde seyirci karşısına çıkan filminde, sinemamızın son yıllarda biraz ihmal ettiği orta sınıfa dair bir öykü anlatıyor.


İzmir’de geçen film, babalarının yanında çalışmak zorunda kalan Alis (Serdar Orçin) ile Demet’in (Tülin Özen) çıkışsız hayatları üzerine kurulu. Babasına (Sait Genay) isyan ederek evden kaçan Alis, iş ararken hayatını bir otomobilin içinde sürdürüyor. Pastacı olup İstanbul’a gitmek isteyen Demet ise babasının (Vedat Erincin) her işine koşuyor. Star Wars’un R2D2 adlı robotunu hatırlatan Karnaval adlı halı yıkama makinesi de önemli bir “karakter”.


Kimsenin satın almadığı bu pahalı makine, Alis’in hayat boyu taşımak zorunda olduğu yüklerin bir simgesi. Zaten film boyunca Alis ve Demet sürekli bir şeyler taşıyor, bir yerlere koşturuyorlar. Ekonomik olarak bağlı oldukları ailelerine karşı sorumlulukları, özgürlüklerinin önünde bir engel ve yıkıp geçmeleri mümkün değil. Kılcıoğlu bu çelişki üzerine kuruyor filmini. Dolayısıyla, romantik komediye ya da aşka pek yüklenmiyor. Tülin Özen’in komediye olan yatkınlığını ve rahat oyunculuğunu bir kez daha gösterdiği filmde Serdar Orçin de oynadığı karakterin çelişkilerini yansıtmayı başarıyor. “Karnaval”, seyirciyi çabuk yakalayan, hüzünlü ve eğlenceli bir film.


Haber: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.