11 Eylül’den sonra terörizmin Amerikan uygarlığına yönelttiği tehditle ilgili birçok seyrettik. “Kod Adı: Olympus” (Olympus Has Fallen), söz konusu tehdidin cüretini ve çapını belki de en çok abartan film.


Kuzey Koreli acımasız bir komünistin liderliğindeki teröristlerinWashington’a hava saldırısıyla başlayıp Beyaz Saray’ı işgal etmesiyle sonuçlanan eylemlerinin olabilirlik açısından mantığa sığan pek bir yanı yok. Masa başı göreve sürgün edilmiş gizli servis ajanı Mike Banning’in (Gerard Butler), kahramanca sahneye çıkıp, “Zor Ölüm”deki Bruce Willis misali Beyaz Saray’da teröristlere karşı tek başına verdiği mücadele de pek inanılır değil.


Ama Hollywood aksiyonu dediğimiz böyle bir şey değil midir? Aramızdaki gizli kontrat gereği bizi hayalden hayale sürüklemelerini koltuğa oturur oturmaz kabullenmez miyiz? Zaten “Kod Adı: Olympus”un sorunu da inandırıcılık değil, daha çok niyet... Niyet ne derseniz, öncelikle katıksız bir Amerikan milliyetçiliği, derim. Oscar’ı aldığı Beyaz Saray’da açıklanan “Argo”da olduğu gibi bir “halkla ilişkiler projesi”ni de andırıyor. “Kod Adı: Olympus”, “İran ve Kuzey Kore gibi ülkeler nükleer silahlara sahip olduğu sürece terörizmin sonu gelmez, dünya barışı tesis edilemez” tezini beyazperdeye paranoyakça yansıtan bir film.


Beyaz Saray önünde fotoğraf çeken Uzakdoğulu turistlerin birden teröriste dönüşmesi, yabancı siyasi heyetlerin barındırdığı “gizli tehlike”ler de yabancı düşmanlığını barındıran öğeler olarak dikkat çekici. Politik okumaları bir yana bırakıp bir aksiyon ve gerilim filmi olarak baktığımızda, sadece sürükleyici ve oyalayıcı olduğunu söyleyebiliriz. Yönetmen Antoine Fuqua’nın özellikle Beyaz Saray’ın işgaliyle sonuçlanan baskın sekansını baştan sona gayet iyi planlayıp çektiği kesin. İşgalden sonraki bölümler ise füze kumanda odalarında geçen kalabalık kadrolu “Soğuk Savaş gerilimleri” ile rehine filmlerini andırıyor.Morgan Freeman’in belirli bir oyunculuk tadı getirdiği filmin çekilme amaçlarından biri de Gerard Butler’ı Bruce Willis tarzı bir aksiyon kahramanı olarak lanse edebilmek. Butler’ın yapımcılar arasında olduğunu da hesap edersek, gişe başarısı halinde Mike Banning karakteriyle başka bir filmde daha karşılaşacağımız kesin. Özetle sadece aksiyon sevenler için...


Kızlar Bahar Tatili’nde

Amerikan taşrasından ve derslerinden bunalan üniversiteli dört genç kız, bahar tatilinde deniz kenarına gitmeyi planlar. Günlerini bikinileriyle geçirmek, seks, uyuşturucu ve alkolle dolu partilere katılmak için paraları denkleşmeyince su tabancasıyla bir soygun dahi gerçekleştirirler. Gittikleri yer tam da hayal ettikleri gibidir ama tanıştıkları rap’çi gangsterin (James Franco) onları dahil ettiği uyuşturucu ve suç dünyası, dört arkadaşı bir yol ayrımına getirir...


“Bahar Tatili” (Spring Breakers) ağır tempolu elektronik müzik videolarında karşımıza çıkan, Sofia Coppola’nın “Virgin Suicides” (1999) ile “Marie Antoinette” (2006) filmlerinde de yer yer kullandığı görsel stille çekilmiş bir film. Yönetmen Harmony Korine, senaryosunu da yazdığı filmde bazen “slow motion” tekniğini kullanarak bazen kafayı bulmuş karakterlerin ağır hareketlerini takip ederek adeta “uyuşturucu ve alkol kafasında” geçen bir film oluşturmuş. Korine, filmde “gangsta rap” diye adlandırılan müzik türünün silah, uyuşturucu, dans, müzik ve çıplak kadın bedenini buluşturan erotik görsel estetiğinden de fazlasıyla ilham alıyor. MTV’de binlerce gencin deniz kıyısında yaptığı parti programlarını izleyenler için de hayli tanıdık görüntüler sunan “Bahar Tatili”, eğlenmek isterken yoldan çıkan masum kızların filmi değil. Dördü de âlemlere şuurlu bir biçimde akıyor...


Candy (Vanessa Hudgens) ve Brit (Ashley Benson) daha cesaretli ve ne istediklerini bilen tipler. Faith (Selena Gomez) ve Cotty (Rachel Korine) ise kafası karışık ve temkinli kızlar. Çok şükür, finalde bir ahlak dersi ya da mesaj yok. Buna karşılık, filmi ayakta tutan sağlam fikirlerden söz edilemez. Korine’in derdi sofistike bir havaya bürünerek “durum ne yazık ki budur” demek, bir MTV jenerasyonu eleştirisi getirmek gibi görünüyor. “Gençlik nereye gidiyor?” diyenlerin tasalarıyla da örtüşen bir film bu... Ama üslup ne kadar “ince”, niyet ne kadar “derin” olursa olsun “Bahar Tatili” kadın vücudunu sergileme açısından ucuz erotik filmleri pek aratmıyor. Benzer imajlar ve diyalogların sıkça tekrar edildiğini de belirtelim.




Haber: Mehmet Açar


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.