Motel Maria Cnistina’nın önünde suyun kıyısındayım. Kulağımda Osvaldo Farres’in unutumaz bestesi Quesas Quesas çalıyor... Urumea’nın çıkışında San Sebastian Film Festivali’nin yapıldığı bina tüm haşmetiyle duruyor. “Haşmetiyle” diyorum, ama “San Sebastian’ın kalbine saplanmış bir hançer” gibi demek daha doğru olur aslında. Bu bina, şık Bask şehrine hiç yakışmıyor. Adını uzun zamandır duyduğum şehri keşfetmek için sabırsızlanıyorum. Castillo Kalea’nın bulunduğu burnu dolaşarak La Concha, yani İstiridye Kabuğu Plajı’na doğru yürüyorum. Solumda küçükliman, tepede ise şehrin sembollerinden, İsa’nın Kutsal Kalp Heykeli var. Denizden dönen yelkenciler art arda küçük marinaya giriyor. Sahile sıralanan lokantaların masaları dolmaya başlamış. Kumlara uzanıyorum, şehrin sesini dinliyorum. Karşımda İgueldo Tepesi var. “Yarın ilk iş oraya çıkmalıyım” diye düşünüyorum. Birazdan şehrin en iyi restoranlarından Kokotxa’ya gideceğim. Ardından her zaman ki gibi şehrin sokaklarına karışacağım...


Şehrin en masum hali

Sabah saat altıyı biraz geçiyor, San Sebastian’ın üç plajından Zurriola’dayım. Plaj festival binasının hemen arkasına düşüyor. Aynı zamanda şehrin buluşma noktalarından. San Telmo Müzesi, şehrin çekim noktalarından bir diğeri. Bir bölümü kayaların içine gömülmüş gibi gözüküyor.

İçeride San Sebastian geçmişine ait bir sergi var. Şehrin geçmişi 1014 yılına uzanıyor. O dönemde San Sebastian Manastırı’nın etrafına kurulmuş. Ancak resmi kuruluşu Navarra Kralı Sancho el Savio tarafından 1174’te yapılmış. Yıllar içerisinde Fransızlar tarafından işgal edilen şehir, günümüzde özerk Bask şehri olarak devam ediyor serüvenine. Şehre bütünüyle panoramik bir bakış atmak için en doğru nokta, kuşkusuz İgueldo Tepesi. Tepeye çıkmanın en kolay yolu da tramvay. Zirvede müthiş manzara var. İsa Heykeli, kaplumbağa sırtına benzeyen adacık, uzun ve görkemli La Concha sahili... Keyifle haşır neşir insanların şehri burası.


Ne yenir?

Bask bölgesinde bizim“Tapas” diye bildiğimiz İspanyol mezelerine “Pinços” diyorlar. Arada pek fark yok. İspanyol tapasına Bask dokunuşu olarak özetleyebiliriz durumu. Bide Bide, klasik pinços mekânlarından

biri. San Sebastian’da kötü yemek bulmanız zor.Malum şehrin doğasına aykırı. Gandarias, Bask mutfağının olmazsa olmaz mekânlarından. Mantarlı karides, kalamar, yumurtalı karides,mantarlı risotto mutlaka tadına bakılması gereken lezzetlerden. Bölgenin geleneksel içkisi ise cider. Kokotxa‘ta özellikle mürekkep balığı soslu chipiron, Galiçya usulü ahtapot denenmeli. Yanında Rioja bölgesi şarapları içilebilir. Yeni tatlar peşindeyseniz, tatlı likör ya da geleneksel Bask içkileri denenebilir. Biarritz’li bir arkadaşımın ilk tavsiyesi Azrak oldu. Ardından Endülüs’te yaşayan Monica da ısrarla bahsedince gitmek farz oldu. Bask mutfağının özünden uzaklaşmayan bir özgün tat arıyorsanız mutlaka deneyin. Dedelerinin 19. yüzyıl sonlarında şaraphane ve han olarak inşa ettikleri mekân, bugün Juan Mari Arzak ve şef Elena Arzak tarafından işletiliyor. Yayınladıkları yemek kitapları da ilginizi çekebilir. Bu arada aylar öncesinden rezervasyonların dolu olduğunu hatırlatayım.



Yazı: Levent Özçelik

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.