Bir arkadaşım kolundaki akıllı saatin saydığı adımları gösterip heyecanla anlatıyor: “Sırf ofisteki arkadaşımı geçebilmek için evin içinde koştum. Bak, bir madalya bile kazandım.” Sonra ‘bip’ sesi gelince susup derin derin nefes almaya başladı. Akıllı saati nefes alması gerektiğini hatırlatmıştı! Su almaya üşenen babam, günlük ‘görevini’ tamamlamak için artık sadece merdivenleri kullanıyor, uzun yürüyüşlere çıkıyor. Üstelik geçen yılın verilerine göre dünyada 36 milyon aktif akıllı saat kullanıcısı var. Peki acaba kaçı ‘görevlerini’ tamamlamadan edemiyor... Bir cihaz nasıl bu kadar ikna edici olabilir?


Ben de o saatlerden edindim. Sırf bu yazıyı yazdığım süre içinde saatim bana tam 8 kere ayağa kalkıp yürümemi, su içmemi, kısa bir uyku çekmemi söyledi... İtiraf ediyorum, her seferinde dediklerini yaptım. Çünkü erteleyip durunca sağlıksız ve mutsuz bir hayat yaşadığımı düşünmeye başladım. Benden aldığı verilerle yine de ortaya şöyle bir sonuç çıktı: Şişman, sıkıcı, sağlıksız ve tembelim... “Haklı olabilir” diye düşünüp göreve devam ettim. “Günde 10 bin adım at, nefes al, arada bir ayağa kalk, uygulamaların önerdiğini izle ve oku, bir daha ayağa...” Bunları yaptıkça bana elle tutulamasa da dijital madalyalar verdi, arkadaşlara “Ece bugün hedefini tamamladı” diye mesajlar atıp yerime övündü. Tam alıştım derken bu sefer de uyku düzenime taktı. (Pardon, nefes egzersizi yapmalıyım.) Evet, saatteki Pillow uygulaması benim verimsiz uyuduğumu, bu yüzden hata yapmaya sürükleneceğimin altını çizip durdu. Onu da hallettim derken bu kez su içme alışkanlığım dert oldu! Başta her şey sağlıkla ilgili görünse de hayat düzenim iyice etkilenmeye, cihazdaki sensörler yüzünden beni benden iyi tanıyan algoritmaların esiri olmaya başladım...


‘İnsanlar satın aldıkları ürünlerin potansiyelini bilmiyor’


Aklıma 2.5 yıl önce İnteraktif Pazarlama Zirvesi’nde, trend ve dijital pazarlama uzmanı Michael Tchong’la yaptığımız sohbet geldi. Tchong bana, “Sensörlü cihazlar sayesinde birinin kaç saat uyuduğu, ne zaman seks yaptığı ya da ne zaman ağladığı gibi bilgilere de ulaşabiliyoruz. İnsanlar satın aldıkları ürünlerin potansiyelini bilmiyor. Müşterilerinizin özel bilgileri ve zaaflarından yola çıkarak stratejiler oluşturuyoruz” demişti. Bunun nerelere varabileceğini sorduğumdaysa “Algoritmalar bu kadar hızla büyürken gelecek için endişelenebiliriz. Çünkü hepimiz orada olacağız” diye cevap verdi.


O zaman Tchong’un ne demek istediğini iyi anlayamamıştım ama şimdi yakaladım. İnsanlar karar verme yetisini bu algoritmalarla kaybetmeye başlıyor, bir nevi ‘önerilere’ uymakla yetinir hale geliyor. Algoritma ne mi? Bir sorunu çözebilmek ya da bir sistem geliştirebilmek için tasarlanan mantıksal adımların tamamı olarak tanımlanabilir. Yani eğer yapay zekâya “beyin” dersek, algoritma da çarpışan nöronlara tekabül ediyor... Tchong’un söz ettiği stratejiler de insanların gönüllü olarak satın aldığı cihaz ve uygulamalarla edinen bilgileri yorumlamak. Zira yeni akıllı teknolojinin üstünlüğü de toplanan verileri yorumlayabilmesi... Bilirsiniz, alışveriş sitelerinde uzun süre baktığınız ürün her an sinir bozucu bir şekilde ekranınızın köşesinde çıkar. Şimdi bu sisteme sırf bizim için karar vermesi ve bize zaman kazandırması için para ödüyoruz.


Spotify ve Apple Music kullanıcısının zevklerini, kaç saat müzik dinlediğini, nerede dinlediğini öğrenip ona göre bir liste ve öneri şeması oluşturuyor. Kullanıcının sevmeyeceğini tahmin ettiği şeyleri de göz ardı ediyor. Haber uygulamaları Pocket ve Flipboard okuduğunuz haber içeriklerini, okumaya ayırdığınız süreyi, bildiğiniz dili, paylaştıklarınızı biliyor bu doğrultuda içerik derliyor. Netflix ise dizi, film ve belgesel... Ve hatta arada sana telefonu elinden bırakıp etrafa bakmanı söyleyen uygulama Forest. Şimdi akıllı cihazlarınızdaki uygulamaları açın, kaçının sizin için kararlar verdiğine bir bakın...



Kredi almak için algoritmayı ikna etmelisin

Bunlar daha işin en küçük adımları. Geçen hafta Homo Sapiens’in yazarı Yuval Harari de geleceğin üstün insanı algoritmaları üretebilen ve satın alabilen insanlardan oluşacağını söylemiş, tekrar tekrar “Biz insanlar dünyayı anlamlandırabilme yeteneğimizi kaybediyor ve kendimizi algoritmalara teslim ediyoruz” diyordu.


İnsan eliyle hazırlanmış algoritmalar hayatımızın bu kadar içindeyken ve seçimlerimizi böylesine etkilerken, kötü amaçlarla kullanılmayacağını söyleyebilir miyiz? Yine Harari, “Kim, algoritmaları hazırlayanın önyargıları olmadığını ve kötü niyetli olmadığını söyleyebilir?” diye soruyor. Ülke lideri seçiminden, savaş başlatabilecek seçimlere... Bunlara fütüristik, kötümser varsayımlar gözüyle bakabilirsiniz ama şu örnekleri göz ardı edemeyiz: Geçen yıl Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ile Bilgisayar Bilimleri ve Yapay Zekâ Laboratuvarı araştırmacıları, insanların hareketlerini takip ederek bir sonraki hamlelerini tahmin eden bir algoritma geliştirdi. Şimdilik insanlar karşılaşınca nasıl selamlaşacağını öngörüyor ve yüzde 46 oranında yanılmıyor. Bu sistemin ileride savaş hamlelerini tahmin edebilecek kadar geliştirilmesi mümkün. IBM’e göre buna benzer bir diğer sistem, ABD’deki 3 büyük banka tarafından kullanılıyor. Kredi başvurularını inceleyip kime güvenebileceğini listeleyip karar veren bir teknolojiden söz ediyoruz. Banka memuruna sadece onay verilip verilmediği bilgisi geçiliyor. Yani algoritmalar dünyası çok uzakta değil. Sanırım akıllı saatimin benim için hazırladığı hedef listesini erteleyip ipleri elime almanın vakti geldi...


Günde 35 bin karar

Roberts Wesleyan Enstitüsü’nden Yönetim ve Liderlik Araştırmaları Profesörü Dr. Joel Hoomans’ın 2015’te yayınladığı araştırmasına göre bir insan günde ortalama 35 bin karar veriyor. Bu ne yiyeceğinden tutun da, hangi yöne gideceğine kadar her şeyi kapsıyor. Aynı araştırma akıllı teknolojilerin ve sistemlerin bu karar trafiğinde doğru olanı seçmede yardımcı olabileceğini söylüyor. “Önemli olan öğrenebilen algoritmaların geliştirilmesi” diyen Hoomans’a müjdem var, karşısındakinin elini tahmin etmek ve hatta blöf yapmak zorunda olan algoritma bu hafta 1.8 milyon dolar kazandı. Carnegie Mellon Üniversitesi’nin geliştirdiği sistem öğrenebiliyor ve tahmin edebiliyor...


Geleceği izliyoruz

Gelecekte dünyayı algoritmaların yöneteceği konusu popüler kültüre de malzeme oldu. Örneğin, Black Mirror, Westworld, Continuum gibi dizilerde de işleniyor.



Başka nelere karar veriyorlar?

  • Kindle yeni yüz tanıma sistemi eklediği e-kitap tabletleriyle, hangi paragraf ve sayfada üzüldüğünüzü, güldüğünüzü ya da sıkıldığınızı anlayacak. Bu da kitap önerilerini bir üst seviyeye taşıyacak.

  • Facebook, kullanıcılarına sadece kendi istediği haberleri okutmak üzere bir yazılım geliştirdi.

  • Müzik paylaşım sitesi ReverbNation, yetenekli sanatçıları bulmak için bir algoritma kullanıyor. Ve sadece sistemin seçtiği adaylar yarı finale katılabiliyor.

  • Ölen kişilerin tüm sosyal medya hesaplarını ve dijital izlerini bir kuruma verip dijital olarak tekrar iletişim kurmanızı sağlıyor. Şöyle ki algoritmalar kişiliğini öğrendiği insan gibi davranıp ona göre cevaplar veriyor.

36 Milyon


GFK’nın verilerine göre 2014’te Türkiye’de satılan akıllı saat sayısı 2015’te 4 bin iken 2016’da 55 bini bulmuş. Strategy Analytics’in raporuna göre dünyadaki satışsa 2015’te 19 milyon, 2016’da 36 milyon...


Haber: Ece Ulusum

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.