Kenya’da 4 Mart’ta seçim var. Ülke, 2007’deki etnik çatışmalara yol açan seçimden bu yana ilk kez sandığa gidiyor.




Anketlerde Başbakan Raila Odinga önde. İkinci sırada Kenya’nın ilk cumhurbaşkanının oğlu olan Kenyatta var. Aralarında İngiltere ve Fransa’nın da bulunduğu bazı ülkeler, Uluslararası CezaMahkemesi tarafından aranan Uhuru Kenyatta seçilirse ülkeyle “sınırlı bir ilişki” kurulacağını açıkladı. ABD Başkanı Barack Obama da babasının memleketinde yapılan seçimlere kayıtsız kalmadı tabii.




Youtube’da yayımlanan bir konuşmasına, ülkede yaygın olarak konuşulan Svahilice dilinde selamla söze başladı. Kenyalılara bu seçimler vesilesiyle baskı ve şiddeti reddetmelerini, sadece aşiret ya da etnik grup değil, gururlu bir ulusun üyeleri olduklarını göstermeleri gerektiğini söyledi...




Yırtıcı hayvanlar girmesin diye...


Şimdi bu girizgâhtan sonra; “Kenya’da heyecan dorukta... Dünya bu seçime kitlendi” gibi cümleler de kurulabilir. Ama anlatacaklarımbaşka. Zaten seçimlerin neyi değiştireceğini görmek için beklemekten başka çare yok. Fakat Masai Mara’daki baraka okulda Kenyalı çocukların bu tantananın çok uzağında bir yaşamları olduğunu söyleyebilirim. Gittiğimde öğle tatilindeydiler. Kimi yemek sırasında, kimi etrafta oynuyordu...


Çocuk işte, dünyanın her yerinde aynı. Pronto Tour’dan bize eşlik eden Sarp Özkar yanında bolca çikolata getirmiş, hepsi bayıldı. Daha önce hiç yememişler. Vermesemiydik acaba? Sonuçta insan bilmediğini istemez.... Derken MasaiMara’da bir köye geldik.




Bizi 2 yerli kapıda karşıladı. Köylerine buyur ettiler. Bir daire, etrafında minik evler var.Minik dediysem, hakikaten öyle. Bizim1 oda 1 salonlar yanında saray kalır. Daracık bir koridordan içeri


giriliyor. Dar olmasının sebebi yırtıcı hayvanlar içeri giremesin diyeymiş. Evin tek penceresi var; İki elinizi yanyana koyun, büyüklüğü işte o kadar. Bunları, “Aman ne gam, ne fakirlik” diye anlatmıyorum. Aksine, hallerinden hiç de şikâyetçi görünmüyorlar. Tabii Kenya’nınmilli gelir sıralamasında 154’üncü olduğunun, kişi başı gelirin 1681 dolar olduğunun da farkındayım.




Kabile reisinin cep telefonu çaldı


Neyse,misafirperver kabilemize dönelim. Büyük bir incelik gösterip bizi gezdiren kabile reisi anlatmaya başladı. İşte her evden bir erkek akşamköyü beklermiş. Kadınlar damalumtemizlik işleriyle uğraşırmış. Sohbet iyi, hoş, organik gidiyordu da reisin cep telefonu bir anda çalmasaydı iyiydi. Bir anda sanki büyü bozuldu.


Meğer öncesi de varmış. Köye bizi nazik bir şekilde buyur ederken demeğer kişi başı 20 dolar almışlar. Avlandıklarımızrakları gösterdiler. “Ne ilginç” demeye kalmadan “Şu kadar dolar, almak ister misin” diye sordu içlerinden biri. “Yok alamam, uçağa sokulurmu bilmiyorum” derken nasıl katlandığını anlatmaya başladılar... Her an işi bir tık öteye götürüp bavul boyumızrak üretimine geçebilirler gibi geldi bana.




İnek kanı içme gösterisi


İnek kanı, sütü ve sığır etiyle besleniyorlarmış. “Size inek kanını nasıl içtiğimizi gösterelimmi” diye sorulunca “Ah tabii. İlginç olur” dedik elbet. “Peki, kişi başı 30 dolar” dendi ardından. Artık o saatten sonraMasaiMara köyü oldumu sanaMasai Ticaret Merkezi! Tabii her köy Halil pazarlama mantığında sanmayın.Muhtemelen bana böylesi denk geldi. Neyse, son olarak da hayvanları nasıl avladıklarına dair ufak bir gösteri... İki kelimeden biri Hakuna Matata olan şarkılar söylediler.




Lafı geçmişken, çoğunuzun Aslan Kral filminden hatırlayacağı Hakuna Matata, burada iki adımda bir duyacağınız bir laf. “Boşver gitsin, takma kafana” gibi bir anlamı var. Ki adamlar bunu laf olsun diye söylemiyor, hakikaten özümsemişler.




1963’te ulusal kahraman Jomo Kenyatta sayesinde sömürge döneminden çıkıp bağımsız Kenya Cumhuriyeti’ne kavuşmuş bir ülke. Şunun şurasında kaç yıl geçmiş ki o dönemin izleri topyekûn silinsin. Kaldı ki Kenyatta’yı 1978’deki seçimlerde başa geçen Batı destekli anti-komünist diktatör Daniel Arap Moi’nin demir yumruğu altında oldukları 25 yılı da üste katın. İşkenceler, kayıplar, insan hakları ihlalleri...




Onca zaman bu halkın neler yaşadığını göz önünde bulunduracak olursak, “Hakuna matata’dan başka çaremi var” diye düşünüyor insan. Benimiçin bu felsefenin kanlı canlı yürüyen kanıtı,


Ole Sitima oldu. Yolunuz bir gün oralara düşerse diye bu ismi not edin. Çok kral adam. Kendisiyle safari turu boyunca; ki toplam3 gün sürdü, beraberdik. 22 yıldır rehberlik yapıyormuş. “Her gün farklı bir manzarayla karşılaşıyorum. Doğa böyle bir yer” dedi. Hakkı var.




Çok iyi bir film izlemişsin gibi


Safarideyken savanada, yani geniş çayırlarda geziyorsunuz. Tabii araba içindesiniz. “Etrafta bir şey yok. Aşağı insek ne olur ki” diye içimden geçti. Ama değil işte.


Araba 2 metre gidiyor. Ben diyeyim tilki, siz deyin çita, artık şansınıza hangisi düştüyse bir anda beliriveriyor. Bu yüzden arabadan inmek yasak. İşin en ilginç yanını söyleyeyim: Etrafta hiçbir yaşam belirtisi yokken, kahraman rehberimiz Sitima kaptırıp bizi bir yere götürüyordu. Kâh yatar pozisyonda, kâh ağacın üstünde konuşlanmış bir sürü hayvan görüyorduk. “Nereden anlıyorsun orada olduklarını” diye sordum. “Burada doğdum, artık bir yerden sonra hissediyorsun” gibi bir cevap verdi. İnandım. İşte Kenya böyle bir yer. Hani çok iyi bir film izlemişsin gibi. “Ben bir yer gördüm, bir şey yaşadım, iyi geldi” dedirtiyor. Ha, diyeceksiniz ki nasıl gidilir; dünya para. Oysa Pronto Tour Pazarlama Müdürü Sarp Özkar Kenya’nın ulaşılabilir olduğunu söylüyor.




İkinci gün aksiyon lâzım


Masai Mara Milli Parkı’ndaki safarinin ilk günü çok verimli geçti. Leopar gördüm ki şu dönem görmek neredeyse mucizeymiş. Üstüne bir de çok çekingenlermiş. Oysa ben onu gördüğümde impalanın bacağını ağaçtan sarkıtmış katır kutur yiyordu. Yola devam. Fil gördüm, antilop, bir de


zürafa... Sonra ceylan, tavuskuşu... Hepsi iyi hoş da aslan gördün mü duracaksın. O ne asalet, o ne özgüven!




Bir aileyle karşı karşıyayım. İki dişi aslan, yanında da 10 yavrusu. Birbirlerinin üzerinden atlamacalar, koklaşmacalar, anneyi kovalamacalar... İkinci günse tavuskuşuymuş, ceylanmış, antilopmuş geçiniz.


Alışıyorsunuz, eskisi kadar ilginç gelmiyorlar. Ama dedim ya, kedigiller bir başka. Bahsettiğim aslan ailesine yine rastladım.


Bir ara dişi aslanlardan biri koşmaya başladı. Hedefinde bir impala ve yavrusu vardı. Bu noktada itiraf etmem gerek, safarideyken insan şımarıyor. “Aaa, aslan gördüm” demek yetmiyor. İlle bir aksiyon olsun istiyorsunuz. Ama yavrusunun gözü önünde de annesi yenir mi? Neyse ki aslan iyice yaklaşmışken diğer impalalar zamanında yetişti. Bir anda kalabalıklaşıp kakofoni yarattılar. Aslan da vazgeçti. “Doğanın kanunu” hakikaten iyi laf. İnsanın içini rahatlatıyor.






Haber: Pınar Erbaş





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.