Gündemimiz malum, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı görevine iki büyük liderden biri seçilecek. Konuyu ilk turda kapatamadığımız için, her şey uzayan bir ayrılığın sancıları gibi yorucu olmaya başladı. “Bu toksik ilişkiyi bitirirsem mi daha mutlu olacağım, yoksa onunla da mutlu olmayı deneyebilir miyim?”


Bugünlerde gece gündüz demeden akan seçim gündemi, hangi görüşten olursak olalım, hangi sonucu beklediğimiz fark etmeksizin bizi yoruyor. 2016’deki ABD seçimleri döneminde, toplumda artan stres bozukluğu Amerikalı psikoloji araştırmacılarının gözünden kaçmamıştı. “Seçim stresi bozukluğu” (election stress disorder) tabirini literatüre kazandıran terapist ve yazar Steven Stosny, Washington Post’taki yazısında güncel anketleri vurgulamıştı. 4 Amerikan vatandaşından birinin daha az üretken olduğu ve işyerindeki politik tartışmalar yüzünden daha stresli hissettiği görülüyordu. Washington Post ve ABC’nin ortak anketinde halka “hangi adayın onları daha çok strese soktuğu” sorulmuştu, aday Hillary Clinton %50, seçimin kazananı Donald Trump ise halkın %70’inde kaygı uyandırıyordu.


Steven Stosny’e göre, bu belirsizlik ortamında halkın genelinin kendini stresli ve kaygılı hissetmesi açıkça anlaşılır bir durum. Bir sonraki seçim döneminde Stosny, halkta birikmiş stresin de bir faktör olarak değerlendirebileceğini söylemişti: "Seçim stres bozukluğu, sürekli bir seçimle ilgili sürekli bir kaygı ve saplantı halinde olmakla ilgili ve bu kaygı, hayatımızın tüm alanlarına yayılabiliyor. Özellikle bu dönemde pandeminin, sosyal adaletsizlik ve iş güvencesizliği konularının da gündemde olması, kaygı düzeyini artırıyor.”


Türkiye’de de benzer kaygıların hepimizi sardığı ortada. Stresliyiz. Daha Şubat depremlerinin yasıyla vedalaşmadan seçim stresine gömüldük. Kadınlar olarak da özellikle bizleri ve aslında ayrımcılığa maruz kalan herkesi endişelendiren bir gündeme maruz kalıyoruz. Umutlarımız yükseliyor, alçalıyor, gündem sürekli güncelleniyor. Neredeyse her gün yeni bir siyasetçinin açıklamasını duymak için saate bakıyoruz. Yorgunuz.


Feminist yazar Audre Lorde, "Kendine bakmak, kendini beğenmişlik değildir, kendini korumadır; dolayısıyla siyasi bir savaş eylemidir" der. Dileriz bütün savaşlar bir an evvel son bulsun da, biz her halükarda gücümüzü yitirmemek, kendimizi korumak için çabalamamız gereken bir noktadayız.


Seçim stresiyle baş etmek için, özellikle kaygı bozuklukları alanında çalışan Dr. Jennifer Shannon bazı basit yöntemler öneriyor:


1- Zihninizi “genişletin”

Jennifer Shannon, “Yaklaşan seçimler gibi belirsiz bir durumla karşı karşıya kaldığımızda, zihnimiz olabilecek tüm olumsuz sonuçlar arasında gezinir durur” diyor. Sinir sistemlerimiz, herhangi bir sebepten kendimize, yaşantımıza karşı bir tehdit hissettiğimizde aktive olur ve bize zarar verebilecek her olasılığı değerlendirmek, böylece daha güvende hissetmek ister.


Shannon şöyle açıklıyor: “Olumsuz hislerimizin ve kaygımızın yalnızca seçim sonuçları belli olunca ortadan kalkacağını ve dinlenip rahatlayabileceğimizi düşünürsek, faydasız çabalar ve endişelerle kendimizi tüketiriz. Bu eğilime karşı koymak için, zihinsel olarak bu olasılıkların etrafında genişlemeye ve onlara yer açmaya niyet edin. Örneğin: ‘Kontrolüm dahilinde olanı yaptıktan sonra, geriye kalan belirsizliğe izin vereceğim.’”


2- Dürtülerinizi frenleyin

Seçim hakkında kesin bilgiler edinmek ve endişenizi dizginlemek için düşüncesizce davranıyor olabilirsiniz. Oy verdiğiniz partinin kazanacağına dair işaretler bulabilmek için haber akışlarını sürekli kontrol etmek, başkalarını ikna etmeye çalışmak ve siyasi tartışmaları kafanızda tekrar tekrar oynatmak, son derece reaktif limbik sistemimiz tarafından tetiklenen ve sinir sisteminin netlik arayan davranışlardır. Bu davranışlar sadece endişe döngüsünü besler.


Kesinliğe ulaşma dürtüsünü dizginlediğimizde, limbik sistemimize belirsizliğe tahammül edebileceğimizi ve daha fazla “savaş ya da kaç” mesajına ihtiyaç duymadığımızı göstererek genişleyen zihninizi geliştirin.


3- Negatif duyguları kabullenin

“Belirsizliğe eşlik eden duygular dayanılmaz gelebilir. Bu duygulara direnmek veya onlardan uzaklaşmaya çalışmak yalnızca geçici bir rahatlama sağlar; duygular kaçınılmaz olarak tekrar ortaya çıkarlar, içeri girmek için kapıya vururlar.” diyor Jennifer Shannon ve duygulara bir misafir gibi davranmayı öneriyor: “Onları isimleriyle buyur edin. Merhaba Öfke. İçeri gel! Bu duyguların kendilerini ifade etmeleri için vücudunuzda yer açmak için nefesinizi kullanın. Düşündüğünüzün aksine, savaş ya da kaç nörokimyasalları ve hormonlar kendi başlarına metabolize olurlar! Bu sürece yardımcı olmak için düşüncelerinizi, kendi korkularınız da dahil olmak üzere doğrudan kontrol edemediğiniz her şeyi kabul eden geniş zihniyetinize yönlendirin.”


Jennifer Shannon, iyi bu üç stratejiyi uygulayarak kazanacağımız becerilerin, seçim gündeminin belirsizliğinin ortasında rahatlamayı öğrenmemize de yardımcı olacağını söylüyor. Üstelik daha sonrasında hayattaki diğer belirsizliklerle baş etme becerimizi de geliştirmiş olacağız.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.