Dünyada yaşananlar keyif vermiyor. Alışık olduğumuz meseleler ise yerli yerinde. Hemen herkesin psikolojisi bozuk olsa da yaşanan olumsuzlukların kadınların ruh sağlığını daha fazla etkilediğini biz değil uzmanlar söylüyor. Baskıcı anne babalar, eşit olmayan iş koşulları, çocukların getirdiği yükün ağırlığı, iş hayatında maruz kalınan ayrımcılık ve cinsellikle ilgili problemler psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor. Böyle olunca; yüzü gülmeyen annelerin, mutsuz eşlerin, çalışan üzgün kadınların oranı dikkat çekici boyutlara ulaşıyor.




Şiddet ve taciz mağduru kadın sayısının her geçen gün arttığı dünyada ve ülkemizde, hep bir ağızdan "Şiddete hayır" diye haykıranlar arasında bile şiddet uygulayanlar var. O halde bu durumdan en çok etkilenen kadınların psikolojik sorunlarını ve çözüm yollarını masaya yatırmanın zamanı geldi. Söz sırası uzmanlarda...




Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2002 tarihli raporu; kadınlarda ruhsal hastalıkların daha fazla görülme nedeninin biyolojik ve hormonal yatkınlıklardan çok, stres ve risk etkenlerine daha çok maruz kalmaları olduğuna dikkat çekiyor. Kadınlar çocukluk yaşlarından itibaren ruhsal hastalıklara erkeklere oranla daha çok yakalanıyor. Yine kadınlarda erkeklere kıyasla 2 kat fazla görülen depresyon ve anksiyete bozuklukları gibi ruhsal hastalıklar özellikle 20’li yaşların sonu ve 30’lu yaşlarda ortaya çıkıyor.




Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın Ruh Sağlığı Çalışma Birimi Koordinatörü ve Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, ülkemizde yapılmış en büyük araştırma olan “Türkiye Ruh Sağlığı Profili” çalışmasının, Türkiye’de nüfusun yüzde 18’inin yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçirdiğini ortaya koyduğunu söylüyor. Bu noktada ülkemizde ve dünyada ruh sağlığı konularında yeterince araştırma olmadığını da not etmek gerek.




ABD’deki Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nün 2012 verilerine göre bir yıl içinde herhangi bir ruhsal hastalığı olanların oranı yüzde 18.6 iken, ağır ruhsal rahatsızlığı bulunanların oranı yüzde 4.1. Ortalama her 5 kişiden biri bir ruhsal hastalık geçiriyor. Her 20 kişiden birinde de ağır yeti yitimine yol açan bir hastalık görülüyor. Sık rastlanan hastalıklardan “majör depresyon”un yaşam boyu görülme sıklığı yüzde 20.5. Her 5 kişiden biri en az bir kez depresyon geçirirken, her 12 kişiden birinde travma sonrası stres bozukluğu var.



Kadınlar ruhsal hastalıklarda erkeklerin çok önünde




Yine ABD’deki istatistiklerde kadınlarda izlenen ruhsal hastalık oranının yüzde 22, erkeklerde ise yüzde 14.6 olduğu görülüyor. Depresif bozukluklar ile anksiyete bozuklukları gibi psikolojik ve çevresel faktörlerin daha fazla tetiklediği ruhsal hastalıklar kadınlarda erkeklerden iki kat fazla görülüyor. Farklı çalışmalarda, depresif bozukluklarda bu oran 1.5 3 kata çıkarken; panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk gibi anksiyete bozukluklarında oranın erkeklerden 1.5 4 kat daha fazla olduğuna dikkat çekiliyor.





Tedavi için başvuruyor ama tedavi görmüyorlar




Tüm dünyada kadınlar sağlık kurumlarına daha sık başvursa da ABD’de 2008 yılında yapılan genel bir tarama çalışması, kadınların psikiyatri hizmetlerine erkeklerle karşılaştırıldığında yüzde 40 oranında daha az eriştiğini gösteriyor. Kadınlarda depresyon 2 kat daha sık görüldüğü halde psikiyatri kliniklerinde yatan depresyon hastalarında bu oran dörtte bire düşüyor. Bu, kadınların ruhsal açıdan daha sık rahatsızlıkla karşılaşıp sağlık kurumlarına daha çok başvursalar da tedavilerini tamamlayamadıklarını gösteriyor. Bu durumun temel nedeninin cinsiyet eşitsizliği olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, “Klinik gözlemlerimiz, ev işleri ve çocuk bakımındaki sorumluluklarından dolayı bir kadının hastanede yatarak tedavi görmesinin ailesi ve kendisi tarafından istenmediğini gösteriyor” diyor.




En çok yoksulluk ve şiddet hasta ediyor




Kadınlarda ruhsal hastalıkların daha sık görülmesinin temel nedenlerinden ikisi, yoksulluk ve kadına yönelik şiddet. Bu konudaki tüm çalışmalar; yoksul, az okumuş, erken yaşta evlenmiş, çalışmayan ve kendi yaşamını belirleme hakkı olmayan kadınların şiddete daha çok maruz kaldığını gösteriyor. Ancak eğitimli ve kentli kadınların şiddet mağduru olması da nadir rastlanan bir durum değil. Bu, şiddet eğilimli erkeklerin eğitim ve kariyeri de kolay idrak edemediklerinin göstergesi. İntihar girişiminde bulunan her 5 kadından birinin yakın dönemde fiziksel şiddete maruz kaldığını gösteren çalışmalar da var. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre dünyada kadınların yüzde 75’inin banka hesabı bulunmuyor. Çoğu kadın maaşsız, düşük ücretli veya güvencesiz işlerde çalışıyor. Dünyadaki mal varlıklarının sadece yüzde 1’inin mülkiyetinin kadınların elinde olması da kadının durumunu ortaya koyan önemli bir gösterge olarak değerlendiriliyor.



Suçlu kadınlık hormonları mı?




Kadınlarda hormonal değişiklikler âdet öncesi dönemde çeşitli ruhsal belirtilerin ortaya çıkmasına ve var olan depresyonun şiddetlenmesine yol açabiliyor. Üreme çağındaki kadınların yaklaşık yüzde 20’sinde, âdet öncesi dönemde birkaç günden 2 haftaya kadar süren duygusal, davranışsal ve fiziksel değişikliklerin izlendiği, “âdet öncesi sendromu” adı verilen bir rahatsızlık bulunuyor. Ayrıca gebelik ve doğum sonrası dönemde de kadınlarda depresyon oranının yükseldiğine dikkat çekiliyor. Çalışmalar; yoksulluk, sosyal destek yetersizliği, şiddete maruz kalma gibi nedenlerin kadınlarda doğum sonrası depresyonu 11 kata kadar artırdığını ortaya koyuyor. Bu durum depresyonun sık görülme nedeninin (doğum sonrası dönemde bile) sadece hormonal faktörlere bağlanamayacağını gösteriyor.




Kadının yaşamı kendi elinde değil




Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, “Kadınlar çocukluk döneminden itibaren fiziksel, cinsel ve duygusal şiddete çok daha sık maruz kalıyor” diyor; Türkiye’de hâlâ çoğu kadının kiminle kaç yaşında evleneceği, kaç yıl eğitim alacağı, nasıl bir meslek sahibi olacağı, ücretli bir işte çalışıp çalışmayacağı, kaç çocuk doğuracağı, evden hangi saatte çıkıp eve hangi saatte gireceği, ne kadar para harcayıp nereye gidebileceği gibi konularda karar alma süreçlerine ailesi ve çevresi karışıyor.






Avrupalı kadın da şiddet mağduru




Geçtiğimiz yıl yayınlanan “Avrupa Birliği Ülkelerinde Kadına Yönelik Şiddet” araştırmasında; son 12 ay içinde Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan 13 milyon kadının fiziksel şiddete, 3.7 milyon kadının ise cinsel şiddete maruz bırakıldığı tespit ediliyor. Bu, AB ülkelerinde yaşayan kadınların yüzde 8’inin son bir yıl içinde fiziksel ya da cinsel şiddet yaşadıkları anlamına geliyor. Yine aynı araştırmada, bu ülkelerde yaşayan her 3 kadından 1’inin 15 yaşından sonra en az bir defa fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldığına dikkat çekiliyor. Istatistiklere göre İngiltere gibi bir ülkede bile evli kadınların yüzde 44’üne eşi tarafından en az bir kez fiziksel şiddet uygulanıyor.


Kadına yönelik iyileştirmeler var




Geçtiğimiz günlerde Başbakan Ahmet Davutoğlu’ nun açıkladığı iyileştirme paketi kadın ve çocuğa yönelik yeni haberler içeriyor. Buna göre;




Kadın ve çocuğa şiddete karşı çok kapsamlı bir seferberlik başlatılacak.




Gençlere (istemeleri halinde) evlilik öncesi eğitim programlarıyla destek verilecek.




Belediyelere kreş ve gündüz bakım evi zorunluluğu getirilecek.




Çocuk okul çağına gelene kadar ebeveynler kısmi çalışma düzeninden yararlanacak




Prematüre doğum veya annenin vefatı halinde izinler yeniden düzenlenecek. Anne doğum esnasında yaşamını yitirirse aynı haklar babaya geçecek.




Eşi doğum yapana 5 gün izin verilecek.




Annelik izni bitiminden sonra ilk çocuk için iki ay, ikinci çocuk için 4 ay olmak üzere yarı zamanlı çalışma izni getirilecek.




İlk doğumda 300, ikincide 400, 3. çocukta 600 lira yardım verilecek.




Süper annelik yıpratıyor




Kadınları en çok çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayamama, karınlarını doyuramama (ya da yetersiz doyurma) eğitim ve giyim giderlerine yetememe gibi sorunlar üzüyor. Öte yandan, daha çok kentli anneleri ilgilendiren “süper annelik” kavramı da kadın ruh sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Kadınların pek çoğu gebeliğin ilk anından itibaren “varlığını çocuğuna adama beklentisi” altında eziliyor.




Gerçek yaşamda “süper anne” olamadığını düşünen birçok kadın kendini suçlu ve beceriksiz hissediyor. Annelikten beklenen ağır performans ve atfedilen mitler kadınların bu yük altında ezilip çok sayıda ruhsal rahatsızlıkla karşılaşmasına yol açabiliyor. Tüm bu nedenlerle çocuk bakımı ve bundan kaynaklanan sorumlulukları nedeniyle pek çok kadın ev yaşamına mahkûm olurken, erkekler kamusal alana çıkıp güç sahibi oluyor, sosyal yaşamı düzenliyor ve politika belirliyor.




19 yaş ve altı genç kadınların 5’te biri çocuk sahibi




Türkiye’de 19 yaş ve altındaki genç kadın ve kız çocuklarının neredeyse 5’te birinin ilk çocuğunu doğurmuş ya da doğurmak üzere olduğuna dikkat çekiliyor. Ergen gebelerde depresyon ve özkıyım riskinin daha yüksek olduğu belirtiliyor. Ergen annelerin bebeklerinin ölüm oranları da daha yüksek oluyor. Bu kadınlar hem anneliğin ağır sorumluluğu altında eziliyor hem de eğitim süreçleri yarıda kaldığı için yaşamlarını daha düşük sosyal statüde sürdürüyorlar.



En tahammül edemedikleri şey




Kadınları ruhsal hastalıkların kucağına iten en tahammül edemedikleri şeylerin başında eşleri tarafından kötü muamele görmek, fiziksel ve sözel şiddete maruz kalmak geliyor.




Kadınlarda depresyon görülme oranı erkeklerden 2 kat fazla.




“Türkiye Ruh Sağlığı Profili” çalışmasına göre nüfusun yüzde 18’i yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçiriyor.




ABD istatistiklerine göre kadınlarda izlenen ruhsal hastalık oranı yüzde 22, erkeklerde yüzde 14.6.




Dünyadaki mal varlıklarının sadece yüzde 1’inin mülkiyeti kadınların elinde.




Türkiye’de 19 yaş ve altı her 5 kadın ve çocuktan biri ilk bebeğini doğurmuş ya da doğurmak üzere.




Kadınlarda depresyon ve anksiyete bozuklukları gibi ruhsal hastalıkların görülme yaşı 30.




Ortalama her 5 kişiden birinin ruhsal hastalığı var.




Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada yaşayan kadınların yüzde 75’inin banka hesabı yok.




İntihar girişiminde bulunan her 5 kadından biri yakın dönemde şiddet mağduru olmuş.




Üreme çağındaki kadınların yaklaşık yüzde 20’sinde “Âdet öncesi sendromu” görülüyor.





YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.