Uzm. Dr. Mesut Zeren, besin alerjisi hakkında bilinmeyenleri anlattı.


Besin alerjisi nedir?

Her ne kadar besinlerin neden olduğu düşünülen her türlü olumsuz etkiyi besin alerjisi olarak adlandırsak da, bu aslında doğru değil. Tanımlamayı doğru yapabilmek için ne olduğunu da iyi bilmek gerekiyor. Genelde besinlerin bizzat kendilerinin ya da besinlerle birlikte alınabilecek başka etkenlerin, immünolojik ya da immünolojik olmayan mekanizmalarla oluşturabileceği her türlü anormal tabloyu, besin reaksiyonları başlığı altında toplamak doğru olur.


Besin reaksiyonları nelerdir?

Besin reaksiyonlarını iki gruba ayırabiliriz: Birinci grup herhangi bir alerjenin ve savunma sisteminin aşırı reaksiyonunun söz konusu olmadığı, diğer mekanizmalarla oluşan, anormal yanıtların bulunduğu “besin intoleransı” olarak nitelendirilen gruptur. İkinci grup ise; immünolojik yani savunma sistemi aracılığıyla besinlere gösterilen aşırı duyarlılık reaksiyonlarıdır.


Besin alerjisi belirtileri nelerdir?

Deri: Kaşıntı, yanma, kızartı, ateş, üşüme, karıncalanma, terleme, ürtiker, su toplayarak kabarma, kırmızı lekeler, sivilceler.


Kulak burun boğaz: Burun tıkanıklığı, hapşırma, burun kaşıntısı, burnun devamlı akması. Boğazdan akıntı, boğazda ağrı, kuruluk veya gıcık, damaklarda kaşıntı, kuru öksürük. Kulaklarda çınlama, tıkanma, ağrı, orta derecede sağırlık, baş dönmesi ve dengesizlik.


Gözler: Görmede bulanıklık, gözlerde ağrı, sulanma, şaşılık, ışıklardan rahatsız olma, göz kapağında seğirme, kaşıntı, kızarma ve şişme.


Solunum: Nefes darlığı, hırıldama, öksürük, bronşlarda mukus oluşumu.


Kardiyovasküler: Kalpte çarpıntı, nabız hızının artması, düzensiz nabız, kızarma, solgunluk, ateş, üşüme, karıncalanma, ellerde kızarıklık veya morarma, bayılma, omurlarda ağrı.


Sindirim sistemi: Ağızda kuruluk, tükürük salınımında artma, pamukçuk oluşumu, dilde acılık, diş ağrısı, geğirme, midede yanma, hazımsızlık, bulantı, kusma, yutmada zorluk, karında gurultu, ağrı, kramplar, ishal, rektumda kaşıntı veya yanma.


Genitoüriner: Sık, ağrılı idrara çıkma, idrarını kontrol edememe, vajinal kaşıntı veya akıntı.


Kas iskelet sistemi: Yorgunluk, kas zayıflıkları, eklem ve kaslarda ağrı, gerginlik, göğüs ağrısı, sırt ağrısı, boyun kaslarında spazm.


Sinir sistemi: Baş ağrısı, migren, devamlı uyku hali, sersemlik, yavaşlık, durgunluk, donukluk, keyifsizlik, ciddiyet, ağlama nöbetleri, gerginlik, anksiyete, hiperaktiflik, huzursuzluk, sinirlilik, konsantrasyon bozukluğu, gülme, kendini diğer insanlardan farklı hissetme, kelimeleri, isimleri ya da numaraları unutma, kekelemek.


Hangi besinler alerjiye neden olur?

İnsanlar doğduktan sonra yaşamları boyunca binlerce farklı besin ile karşılaşmaktadırlar. Bu besinlerin içerisinde besin öğesi dediğimiz daha küçük yapı taşları mevcuttur. Bunlar; protein, yağ, karbonhidrat, su, vitamin ve minerallerdir. Hazır gıdalarda ise tüm bu besin öğelerine ek olarak gıda katkı maddeleri eklenmektedir. Besin öğeleri arasında alerjiye yol aça maddeler genellikle protein yapısındadır.





İnsanlarda sıklıkla alerjiye neden olan besinler ise şunlardır:

  • İnek sütü,

  • Yumurta,

  • Balık ve kabuklu deniz ürünleri,

  • Kabuklu ve yağlı kuruyemişler (fındık, fıstık gibi),

  • Tahıllar,

  • Etler,

  • Meyve ve sebzeler,

  • Kuru baklagiller,

  • Baharatlar ve çeşni vericiler,

  • Çikolata,

  • Bal,

  • Bazı içecekler.

Süt ve yumurta gibi bazı besinler, meyve ve sebzelere göre daha sık alerjik reaksiyona neden olur. Yer fıstığı ve ağaç fıstığı diğerlerine göre daha ciddi reaksiyonlara sebebiyet verir. Bazı besinler özellikle erken çocukluk döneminde alerjik reaksiyonlara neden olurken (12-24 ay inek sütü alerjisi), bazıları ise hayat boyu devam eder (fıstık alerjisi gibi).


Gıda katkı maddelerinin besin alerjisi oluşumundaki rolü nedir?

Besinlerin işlenmesi sırasında çeşitli amaçlarla teknolojik olarak katkı maddeleri katılmaktadır. Bu maddeler ya koruyucu, ya şekillendirici, ya renklendirici ya da tatlandırıcı olarak konulmaktadır. Bu katkı maddelerini belirten etiketlerin üzerinde E ile başlayan kod numaraları bulunur. “E” katkı maddesinin Avrupa Birliği’nde onaylandığını gösterir. Besin üretim teknolojilerindeki gelişmeyle birlikte, ürünlere eklenen farklı katkı maddelerinin, çeşitli alerjik reaksiyonlara neden olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında önemli yer alan sülfitler çok sayıda yiyecekte (turşu, patates cipsi), alkollü içecekte ve ilaçta bulunur. Astımlı hastaların %5’inde sülfitlerin yenilmesi sonucunda ciddi nefes darlığı oluşmaktadır. Bu atakların dışında, kişilerde ağızda, deride kızarmaya ve kaşıntıya neden olmaktadır. Katkı maddesi olarak kullanılan monosodyum glutamat doğal olarak bazı besinlerde bulunabileceği gibi lezzet artırıcı olarak da besinlere eklenebilir (çorbalarda, hazır et ve tavuklarda). “Çin lokantası sendromu” denen baş ağrısı, ensede yanma, göğüste baskı hissi, terleme ve ürtiker gibi belirti ve yakınmalara yol açan bir tabloya neden olabilir.


Besin alerjileri ile başa çıkma yolları nelerdir?

Besin alerjisi tanısı aldıysanız, alerjik reaksiyon verdiğiniz besini hayatınızdan çıkarmanız gerekir. Bu önlemin yanı sıra dikkat etmeniz gereken bazı püf noktalarının olduğunu da unutmayın. Bir diyetisyene danışın. Diyetisyeniniz, alerji oluşturduğunuz besinle ilgili bilgi vermekle kalmaz, aynı zamanda o besin beslenme planınızda olmadan da besin çeşitliliği sağlamanızda size yardımcı olur. Besin etiketlerine dikkat edin. Alerjik reaksiyon gösterdiğiniz besin sadece tek tüketildiğinde değil, başka bir besinin içinde yer aldığında da vücudunuzda aynı tepkiler oluşmasına neden olur. Bu nedenle; besin etiketlerini dikkatlice okuyup, alerjik olduğunuz besinin satın alacağınız besinin içinde yer alıp almadığını belirlemelisiniz. Örneğin; süte alerjiniz varsa sütlü çikolatalardan uzak durup, bitter çikolata almanız gerekir. Etiket okumaktan vazgeçmeyin. Defalarca satın aldığınız bir ürün de olsa, her seferinde etiketi muhakkak gözden geçirmelisiniz. Çünkü besinin içeriği değiştirilmiş olabilir.




Metabolic Balance Türkiye temsilcilerinden Kişiye Özel Tıp ve Anti-Aging Uzmanı Dr. Hakkı Kumuşoğlu, besin alerjilerinin yol açtığı hastalıkları önlemek için yapılabilecekleri anlatıyor.


Besin alerjileri küçük yaşlarda sıklıkla görülebiliyor

İnsanlar, doğduktan sonra belirli dönemler içerisinde yemek türleriyle tanışırlar. İlk altı ay zorunlu olan anne sütünden sonra ek gıdaya geçiş dönemi besinlerin tanındığı yeni bir dönemdir. Yaşla birlikte tüketilen besinler çeşitlendiğinde alerjiler ortaya çıkabilirken, besin alerjileri çok küçük yaşlarda da sıkça görülebiliyor. Buna neden olan antijenler birincil ve ikincil alerjenler olarak ayrılıyor. Buğday ürünleri ve inek sütü ürünleri birincil alerjenler; polen, ev tozu, metal ve hayvan tüyü alerjileri ise ikincil alerjenler olarak sınıflanıyor. Anne sütü sonrasında vücuda ilk giren yabancı proteinler inek sütü ve buğday ürünleri olduğu için besin listesinden çıkarıldığında farklı besin türlerinin sebep olduğu alerjilerin yanında ikincil alerjenlerin de ortadan kalkmasına yardımcı olabiliyor.


Uzmanlar tarafından hazırlanan kalori kısıtlayıcı diyetler, günlük besin ihtiyacının karşılanmasında etkili olsa da kimi zaman kilo kaybı zor oluyor. Çünkü her gıda her insanda aynı etkiyi göstermeyebilir. Kişiye Özel Metabolik Balance Beslenme ve Metabolizma Programı ise işte tam da bu noktada öne çıkıyor. Kişilere uygulanan alerji testleri incelendiğinde bazen en çok tüketilen besinlerin istenmeyen reaksiyonlara neden olduğu görülüyor. Bu tarz durumlarda metabolizmanın hızı daha da yavaşlıyor ve kilo kaybı da zorlaşıyor.


Alerjiler, immün sistemdeki dengeyi bozabilir

Besinlerin içinde yer alan protein, vitamin, mineral, karbonhidrat ve yağ gibi yapı taşları kimi zaman vücut tarafından yabancı olarak algılanabiliyor. İmmün sistem (bağışıklık sistemi) bu maddelere karşı savaş açtığında ise kişilerin rahatsızlanmasına sebep olan reaksiyonlar ortaya çıkabiliyor. Yemek yendikten sonra ortaya çıkan nefes darlığı, karın ağrısı ve bilinç kayıpları bu tepkiler arasında yer alıyor. Sindirim sisteminde ortaya çıkan bu durum besin alerjilerinin çeşitli yan etkilerle başka hastalıklara zemin hazırlamasına sebep olabiliyor. Kan testi ile tanısı konulabilen otoimmün hastalıklarda, Metabolic Balance beslenme ve metabolizma programına başlamadan önce yapılan 36 parametre kan analizi bunuların tespitini kolaylaştırıyor. Bu beslenme programı uygulanırken düşen insülin seviyesi sayesinde de alerjilere karşı önemli rol oynayan antienflamatuvar salgıların üretimi de artıyor. Peki, Metabolic Balance programıyla hangi alerjik hastalıkların önüne geçilebiliyor?


Eklemlerde hasara neden olan iltihabi eklem hastalığı olarak bilinen artrit sessiz enflamasyonla ilerleyen, zamanla kronikleşen bir hastalıktır. Metabolic Balance beslenme ve metabolizma programı ise antienflamatuvar bir beslenme şeklinden oluşması sebebiyle artritin iyileşmesine zemin hazırlar. Özellikle Omega 3 / Omega 6 oranı 1/3 olarak dengelenirken, aynı zamanda insülin seviyesi de kontrol altına alındığından, linoleik asidin araşidonik aside dönüşümü engelleniyor. Bu da artritin iyileşme sürecine katkıda bulunuyor. Haşimato Tiroiditi, vücudun tiroid bezi dokusunu yabancı bir doku olarak algıladığı ve tiroid bezi hücrelerine saldırdığı bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. Beslenmeye bağlı olarak metabolizmanın düzenlenmesiyle birlikte tiroid hormonu salgıları da kısmen düzeldiği için Metabolic Balance beslenme programı olumlu bir çözüm meydana getiriyor. Ayrıca doğru beslenme ile enflamasyonun azalmasını sağlayan metabolizma düzeni sayesinde astım belirtilerinde de belirgin düzelmeler görülebiliyor. Program içinde primer alerjenlerin yer almaması alerjik astımı olan hastalarda reaksiyonların azalmasına ya da tamamen ortadan kalkmasına yardımcı olabiliyor.




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok çirkin yaaa
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.