Bu akımı kim başlattı?

Prada bunu uzun yıllardır yapıyor. Markanın baş tasarımcısı Miuccia Prada çirkin bulduğu bir rengi, deseni, kumaşı ya da konsepti alıyor. Üzerine düşünüyor, eviriyor, çeviriyor ve her sezon sofistike bir koleksiyona dönüştürüyor. Markanın müdavimleri onu kompleks kombinleri ve avangard detayları için seviyor. Gucci, geçirdiği değişimle beraber bir zamanlar bize itici gelen birçok detayı sevmemizi sağlıyor. Erkeklere 70’lerden miras fırfırlı gömlekler giydiriyor, fitilli kadife takımlarla kadın modelleri podyuma sürüyor, dede evindeki deri misafir terlikleri arzu nesnesine dönüşüyor, eskinin “inek öğrenci” gözlükleri bugün havalı kızların gözünde.2012’de Céline markasının tasarımcısı Phoebe Philo, ortopedi doktorlarının favorisi Birkenstock sandaletlerin kürkle kaplanmış versiyonlarıyla karşımıza çıkınca başta hepimiz şaşırdık. Tamam, 7’den 70’e hem sağlık hem de rahatlık için bu terlikleri tercih edebiliyorduk ama dünyanın en beğenilen moda tasarımcısının da aynı şeyi yapacağını hiç düşünmemiştik. Aslında o zaman daha hiçbir şey bilmiyorduk.





‘Çirkin modası’nın ilk yansımaları

Aynı dönem “Man Repeller” adında bir blogger da adını yeni yeni duyurmaya başlamıştı. Blog’un yaratıcısı New Yorklu Leandra Medine, kendi deyimiyle “erkek kaçıran” kıyafetleriyle karşı cinse seksi görünenden ve markaların kusursuz siluetlerinden farklı, ilk bakışta itici gelebilecek eklektik tarzını her geçen gün büyüyen okuyucu kitlesiyle paylaşıyordu. 2013’te dikkat çeken bir gelişme de kendini “anti moda” hareketi olarak tanımlayan ‘Normcore’ akımının yükselişi oldu. Normcore, ilhamını 90’lı yıllardan alan yüksek belli jean’leri, gri bol sweatshirt’leri ve baba tipi spor ayakkabı modelleriyle Seinfeld dizisindeki Jerry Seinfeld gardırobunu zirveye taşıyan bir hareketti. Herkes “basic” parçaların büyüsünü tekrar keşfediyordu. Ama sonra iş normalden çirkine doğru sapmaya başladı. Bir yandan kafalar karıştı tabii, insanlar bu kadar çirkin şeylerin nasıl moda olduğunu anlayamadı. Diğer yandan da 90’lı yılların favorisi anne kotu, bel çantası, füzo tayt ve havlu çoraplar normal hayatta karşımıza çıkmaya başlıyordu. Derken İngiliz modasının deneysel ismi Christopher Kane, estetikten nasibini almamış Crocs terlikleri mücevherimsi aksesuvarlarla bezeyerek podyuma çıkardı. Hem de dünyanın en saygın moda haftalarından biri olan Londra’da. İşte o zaman “ugly fashion” terimi ciddi ciddi dillendirilir oldu.


Bugünün favori markaları hep aynı yolun yolcusu

Arkasından Vetements ve Off-White markalarının orta yaş turistleri andıran bol kesim jean pantolonları, bel çantaları ve hışırtılı eşofman takımları geldi. Rick Owens bu akıma destek veriyordu. Gucci’nin başında bulunan dâhi çocuk Alessandro Michele, uyumsuz parçaları bir araya getirerek kendine ait bir maksimalizm imajı yarattı. Vetements ve Reebok’ın imzasını taşıyan, üst üste üç ayrı tabana sahip mutantlaşmış spor ayakkabısı InstaPump, lüks bir online platformda satışa çıktıktan bir saat sonra tükendi. Gucci bel çantalarının deposu iki günde bir sıfırlanıyor. Crocks’lar ise o kadar sevildi ki sonradan bir de Balenciaga markası tarafından platform taban versiyonları ile tekrarlandı. Peki çoğunluğun “Bunu kimse almaz” diye tanımladığı çirkin parçalar nasıl oluyor da her gün yeni bir satış rekoruna imza atıyor?



Bu sorunun en kolay cevabı rahatlık ve pratiklik faktörüydü. Elinizde sürekli Clutch’a bağımlı kalmak yerine özellikle cep telefonuyla yapışık yaşanan bir devirde belinize çanta takmak pratik bir çözüm. Sürekli topuklularla gezmek yerine en şık eteğin altına spor ayakkabının ya da ortopedik terliğin kabul görmesi ise rahat bir alternatif. Ama daha derinde yatan bir yenilik arayışı var. Moda sürekli farklı bir trendi hayatımıza sokarak tazelenmek zorunda. Bu yenilenme 2000’li yılların başında seksapelin derecesini yükselterek yapılmıştı. Sürekli yeni bir dekolte ekleniyordu. Bir sene omuzlar açılıyor, sonra diyafram bölgesine pencereler geliyordu. O dönemin ilahları Tom Ford, Roberto Cavalli ve Christian Louboutin olarak görülüyordu. Sonunda transparan ve dekoltenin kullanımı öylesine arttı ki bir ödül töreninde Rihanna’yı sadece fileden örülmüş, astarsız bir elbise ile gördük. Artık seksilik adına yeni söylenecek bir şey kalmamıştı ki moda çirkin parçalarla bizi şaşırtabileceğini keşfetti. Hani güzel bir kadın için “Çuval giyse yakışır” derler ya işte yeni iddia en çirkini makyajlayarak sevdirebilmek. Böylece sadece hastane görevlilerinin, bahçıvanların ve çocukların giydiği Crocs’lar sosyal medyanın baş köşesine oturdu. Sadece sosyal medya mı? Saygın haber programları ve gazeteler haber yaptı. Yani reklam değerini düşünsenize? (Hem Balenciaga hem Crocs adına) Sürekli farklı bir şeyler deneyerek insanları şaşırtmayı misyon edinen Instagram’ın moda ikonları da “çirkin modası”ndan epeyce faydalanmaya başladı. Çünkü onlar modaevlerini bizden hızlı “anlıyorlardı”. Sonuç olarak eğer bir göz zevki katliamı yaşanıyorsa suçlu sandalyesinde modaevleri ve sosyal medya ünlüleri beraber oturmalıydı. Çünkü moda yayınları bu trene o kadar hızlı binmediler.


Çirkini sevdirebilmek de bir iddiadır

Bugün gelinen noktada sosyal medyanın tüketimi çok hızlı olduğu için şaşırtıcı parçalar da çok çabuk eskiyor. Hele ki buna hizmet eden “fast fashion” markaların itici gücü de hesaba katılırsa. Moda tasarımcıları güzelin içinde çirkini, çirkinin içinde de güzel olanı gördüklerini savunuyorlar. O nedenle onlar için bu bir meydan okuma gibi. Modaseverler de “ugly fashion”ı buna benzer sözlerle savunuyorlar. Medyanın ve düzenin kusursuz estetik kodlarına bir başkaldırı olarak gördüklerinden bahsediyorlar.



Konu içinde adı sık sık anılan Christopher Kane ise Crocs’ları son 4 sezondur baş tacı etmesini şöyle açıklıyor: “Dünyanın gelişimine yön veren akıllı insanlar, sağlıkta çığır açan doktorlar, laboratuvarlarda devrim yaratan bilim adamları bu rahatlığı tercih ediyorlarsa bir bildikleri olmalı.” Burada bir parantez açarak Facebook’un yaratıcısı Mark Zuckerberg ile hayatımıza giren 3 şeritli Adidas marka plastik terliklerin de en moda parçalardan biri olduğunu hatırlatmak gerekiyor.


Modanın kendini tekrarlama huyundan dolayı şu ara 90’ların dönüşüne şahit olduğumuzu da unutmamak gerekir. Levi’s 501’leri tekrar hayatımıza sokan ve bel çantalarını zirveye taşıyan nedenler arasında 90’lar etkisi sayılmalı. Kabul etmek lazım ki o yıllar, bol kalıpları ve uniseks giyim anlayışıyla “çirkin modası”nın laboratuvar dönemi gibiydi. Ama insanların sıkıştırıldıkları güzellik kalıbının dışına çıkma istekleri ve kendi modalarını yaratma arzuları da gözden kaçırılmamalı. Kim bilir düzenin bizi daha rahat bıraktığı bir gelecekte, biz de ugly fashion ile baş kaldırmak zorunda hissederiz kendimizi. Bir taraftan da göz gördükçe kendini alıştırıyor mu? Gönül daha mı çok katlanıyor?


Haber: Çağla Bİngöl


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.