Hepsi RARE projesinin bütünü.Waris Ahluwalia’nın güzelliğe, tarihe ve zanaatkârlığa olan tutkusundan yola çıkarak geliştirdiği bu proje, Venedik’teki ikonik Gritti Palace Oteli ile yaratıcı bir işbirliğinin sonucu. Bu proje için farklı tasarımcıların, sanatçıların, zanaatkârların vemarkaların yarattığı çok özel; her biri bir hikâye anlatan, tutkunun ve yaratıcılığın ürünü olan objeler ve sanat işleri seçiliyor. Projenin küratöryal danışma kurulunda sanat dünyasına yön veren isimleri var; Alexander Gilkes, Amanda Harlech, Andrew Spade, BobMellet, DemetMüftüoğlu Eşeli, Jan Kennedy, Jean Pigozzi, Jefferson Hack, Jamie Gray ve Tilda Swinton. Türkiye’den Demet Müftüoğlu Eşeli’nin seçtiği eserlere yer veren proje, geçtiğimiz hafta sanatseverlerle buluştu. Bu projeyi anlatmak içinWaris Ahluwalia ve DemetMüftüoğlu Eşeli sorularımızı yanıtladı.


Warıs Ahluwalıa: İlhamkaynağı aşk ve tarih...


Sizin hikâye anlatıcısı olduğunuzu söylüyorlar. Ne dersiniz?

Hikâyeler, toplumda çok önemli rol oynar. Geçmişten günümüze; kültür, eğlence ve eğitimi korurlar. Hikâyeler, her şeyin başlangıcıdır. Hikâye anlatıcısı olmak çok asil bir şey, bu sıfattan onur duyarım.


Bizimle Rare’in hikâyesini paylaşabilir misiniz?

Çok uzun zamandır zanaatkârlarla çalışıyorum. İlk metal işçim Roma’daydı. El işçiliğine âşık oldum. Seneler boyunca taşçılarla, minecilerle, marangozlarla, mermercilerle, dokucularla, dokumacılarla, serigraflarla ve daha birçok alanda çalışan zanaatkârla çalıştım. Bu, sadece benim değil, sayısız zanaatkârın ve dünya çapında pek çok sanatçının işini de bir araya getirmenin bir yoluydu. Bu koleksiyonu, zanaatkârlığın kutlaması olarak görebiliriz. Zannatkârlar, sadece objenin değil hayatlarını bu modern zamanda geleneklere adayan ve yaşatan nadir soyların insanları. Zanaatkâr ilk olarak objeyi yapandır ancak bu düşünceyi bir ileri adıma taşırsak fark ediyoruz ki koleksiyoner ve tüketici bu denklemin çok önemli bir parçası. Bir ustanın işini desteklemek, o zanaatkârlığın yaşamasının tek yolu. Bu proje üstünde iki senedir çalışılıyor. Luxury Collection Hotels & Resorts ve Gritti Palace’ın genel müdürüyle olan bir konuşma sırasında başladı. Hikâye anlatmak ve deneyimleri paylaşmak hakkında konuşuyorduk. Bu fikir de otelin çok önemli bir yenilenmeden geçtiğini söyledikleri an geldi aklıma. Bu oteli çok iyi biliyorum ve uzun yıllardır benim favorim. The Gritti adeta sihirli bir yer. Bunu tekneden çıkıp terasa adım attığınız an hissediyorsunuz. Kâşif kütüphanesi


House of Waris RARE de bu mekânlardan biri. Geleneğe büyük saygım var ama bir yandan da geçmişte yaşamanın gereksiz olduğuna inanıyorum. Rare bu mekâna hayat veriyor, davetlilerin ve ziyaretçilerin ilgisini çekiyor, Burada nadir zanatkârlar, nadir ge le nek ler, na dir hi kâ ye ler var ve her şey den önem li si na dir bir yer de yiz. Bu pro je - de Ve ne di k’ in es ki ti ca ri mi ra sın dan ve kül tü rün den esin len dim.


Gritti Palace gibi mekânların ruhu olduğuna inanır mısınız?

enedik Kanalı’nın yanında otururken mimar Arthur Erickson bir seferinde şöyle söylemişti: “Ruhu olan binalar çok enderdir. Tektir, benzersizdir, şiirseldir, bir kalbin ürünüdür.” Gritti de bu mekânlardan biri. Aşk maceraları ve büyüyle yoğrulmuş, birçok sanatçının, yazarın, kâşifin durak noktası. İnce zarafeti ve cazibesiyle zihni ve kalbi besleyen büyüleyici ve zarif bir mekân.


Projenin küratöryal danışma kurulunda sanata yön veren isimler var. Demet de bu isimlerden biri. Nasıl tanıştınız?

Demet ile yıllar önce Türkiye’ye ilk seyahatimde tanıştık. Çok iyi anlaştık ve hiçbir zaman iletişimimizi koparmadık. Daha sonra, Demet ve İngiltere merkezli Another Magazine’in kurucusu Jefferson Hack, beni ilk IST. Festival’a katılımcı olarak davet etti. İşte o zaman İstanbul’un kültür-sanat yaşamına dahil oldum. Geleneklere değer veren ve kültürel anlamda güncel olma çabasında olan yerlere karşı zaafım var. İşte İstanbul’un yaptığı da bu, geleceğini geçmişle buluşturuyor. Demet ve Alphan, tüm dünyadan insanları şehirlerine getirmekte ve başka şehirlerde de onlara İstanbul’un güzelliklerini aktarmakta inanılmaz başarılılar.


Projeleriniz ve tasarımlarınızın arkasındaki ilhan kaynaklarınız neler? House of Waris’in eşarpları ve takıları yalnızca birer ürün değil. Hepsinin bir hikâyesi olduğunu düşünüyorum.

Yaptığım tüm işlerin ilham kaynağı aşk ve tarih oldu. Ama açıkçası ikisini de tam olarak anladığımı iddia edemem. Ortaya koyduğumuz işler bunları anlama noktasında bir araştırma oldu. Bu durumun işlere nasıl yansıdığı ise işin heyecan verici tarafı -düşünceler ve hisler bu yolla nesneleşiyor- bazen altın, bazen elmaslar ve bazen kaşmir. Arkeologlar kazılar sonrasında mücevherlere ve çömleklere ulaşır. Topraktan gelen ve daha sonra toprağa dönen. Sihir, kader, romantizm...


Hindistan’da doğdunuz, New York’ta yaşıyorsunuz. Bu iki farklı kültür hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Hindistan doğduğum ve ruhumun beslendiği yer. Yaptığım her şeyde Hindistan’ın etkisi çok büyük. Hindistan’a her gittiğimde kendimi oraya bağlanmış gibi hissediyorum. Hindistan bir güzellikler ve efsaneler ülkesi. Himalayalar, güneyde sık ormanlar, Büyük Thar Çölü, Bengal kaplanları ve Hint filleri insanoğlunun yaptığı her şeyin üstünde. Her zaman iki kere dünyaya geldiğimi söylüyorum. İlk olarak Hindistan ve ikinci olarak da New York. New York benim ikinci evim. Sürekli değişen gelişen ve parlayan bir şehir olan New York.

Demet Müftüoğlu Eşeli: Moda ve sanat etkileşim içinde


Türkiye’de moda ve sanat denildiğinde ilk akla gelen isimlerdensiniz. Moda ve sanat yolculuğunuz nasıl başladı?

İçinde yaratıcılık barındıran işler her zaman ilgimi çekiyor. Moda ve sanatın özünde var olan yenilikçi ve özgür ruhu kendime çok yakın hissettiğim için sanırım çalışmalarım da hep bu yönde oldu. Moda ve sanat her zaman birbiriyle etkileşim içinde. Ben de bu etkileşimden yola çıkarak, 2000 yılında sanat danışmanı görevini üstlendiğim Vakko çatısı altında, moda ve sanat içerikli çalışmalar yaptım. V2K designers konsept mağaza fikri bu süreçte ortaya çıkan projelerden biriydi. 2009 yılının sonlarında da uluslararası sanatsal işbirliklerini tetiklemek amacıyla, bir kültür-sanat platformu olan ISTANBUL’74’ü kurduk.


Peki çağdaş sanata olan bu tutku nereden geliyor?

10 yıldan fazla süre New York gibi çok kültürlü bir metropolde yaşayıp çalıştıktan sonra, orada katıldığım yaratıcı kültür-sanat etkinliklerini İstanbul’a taşımak, hem de kendi kültürümüzdeki çok sesliliği oradaki insanlarla paylaşmak istedim.


Istanbul’74 de bu tutkunun sonucunda ortaya çıktı. 2011 yazı itibarıyla o zamanlar böyle bir oluşuma ihtiyaç duyduğunu düşündüğüm Karaköy’e taşındık. Karaköy’deki sanat mekânımızda, uluslararası galerilerle yaptığımız işbirlikleri kapsamında Tracey Emin, Inez & Vinoodh, Jonah Freeman & Justin Lowe, Nicolas Pol, Angel Otero, Robin Rhode, Waris Ahluwalia, Sandro Kopp gibi sanatçıların sergilerini gerçekleştirdik. Ayrıca, 2010 yılından itibaren aynı çatı altında, farklı yaratıcı kulvarlardan gelen dünya çapındaki isimleri paneller, söyleşiler, workshop’lar, film gösterimleri ve sergiler aracılığıyla Türkiye’deki meslektaşları ile buluşturduğumuz İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali’ni (Istancool) düzenliyoruz.


Istanbul’74 bana göre büyük bir başarı Türkiye için. Vizyon sahibi olduğunuz kadar cesaretli olduğunuzu da düşünüyorum; yanılıyor muyum?

İstanbul’un uluslararası kültür-sanat ağına büyük bir katkısı olduğuna ve bu anlamdaki gücünün gün geçtikçe arttığına inanıyorum. Biz de Istanbul’74 ile uluslararası kültür-sanat platformunun en iyi örneklerini İstanbul’a taşımak konusunda öncü olma arzusu içindeyiz. Bu bilinçle, yıl boyunca çok çeşitli ve farklı tasarlanmış sergiler ve bir etkinlik programı ile hem Türk sanatçıların yeteneklerini dünyaya tanıtmayı hem de uluslararası kültür-sanat arenası ile olan bağımızı her zaman en üst düzeyde tutmayı hedefliyoruz.


Waris Ahluwalia gibi yaratıcı bir isimle birlikte çalışmak nasıl bır duygu?

Waris’le çalışmak her zaman çok keyifli. Daha önce House of Waris’i Istanbul’74’te büyük beğeni toplayan bir mücevher sergisiyle ağırlamıştık. Waris’in son projesi, farklı kültürlerin hikâyelerinin zanaatkârlıkla anlatıldığı House of Waris RARE koleksiyonu. Bu projede Küratöryel Danışma Kurulu’nun içerisinde yer alıyorum. Türkiye’den seçilen tasarımlar için danışmanlık yaptığım bu koleksiyonda, bizim kültürümüzü temsil eden tasarımları görmek çok heyecan verici. Türkiye’den Vakko’nun bu koleksiyon için özel olarak tasarladığı tavla, Osmanlı Sanatı Uzmanı Serdar Gülgün’ün tasarımı “Princely Globe” isimli tasarım objesi, Yastık by Rıfat Özbek tasarımı özel yastıklar, Autoban’ın tasarladığı pirinç saplı ekmek tahtaları yer alıyor. Benim büyük bir heyecan duyarak tasarladığım Escaped by Demet isimli seyahat çantaları da bu koleksiyonda yer alıyor.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.