Hep yeniden doğmaktan bahsedilir, doğumla ilgili… Doğum yapmış olmak şart da değildir belki yeniden doğmak için.


Eğer çocuk doğurarak yeniden doğduysak, sonra belki bin kere ölürüz… Lohusayken bir yerlerimiz acıdığında… Çocuğumuz hastalandığında… Ona ilk bağırışımızda…


Annelik binlerce baloncuğun köpürüp köpürüp patlaması, köpürüp tekrar tekrar patlamasıdır... Kimin için nasıl olursa olsun, bir çocuğun doğumu bir annenin de doğumu demek… Bir anda olmuş gibi görünen ama zamana hatta ömre yayılan…


Bir doğumla yeniden doğan, sonraki yaratımlara aracılık ederken neler yaşar peki? Evet, ben iki doğum ile yaratıma aracılık etmeyi tecrübe etmiş biriydim. Benim en büyük iki aracı oluşum bunlardı. Hepimiz her an bir şeylerin yaratımına aracılık ederken benim payıma da böylesi düşmüştü yaşamda. İkinci kızımla da yeniden doğmuştum ama kısa süre sonra ölmüştüm... Doğumdan bir süre sonra…


Küçük kızım, ben 34 yaşındayken, tam da iş hayatına geri dönmüşken, son düzlüğe girerken, o zaman rahat zannedip doğru bildiğim rahata ererken geliverdi hayatımıza… Tüm hikâye başa sardı. Hem de evde hali hazırda 6 yaşında bir çocuk varken. Herkesler bir yerlerde bir şeyken, bir şeyler olma yolunda ilerlerken…Nefsim kıvranırken, gönlümse aslında tam da olduğum yerden mutluyken…


Bense tekrar kucağımda bebeğim, ilk kızımda “mutlak yalnızlık” dediğim kadar olmasa da yine büyük yalnızlığımla baş başaydım… “Bir evin annesi olmak” değilken hayalim, tam da bu olmuştum. Belki de bunu hissettiği için çok ağlayan, aslında mizaç olarak çabuk parlayan ama çabuk da sönen, biraz büyüdüğünde evimizde güneş gibi parlayacağından habersiz olduğumuz küçük kızımı bebeklikten okulöncesi çağa getirmek karanlık ve uzun bir dönem olarak hayatıma kazınıyordu… ve bir gün geldi ki ben öldüm.


Bir gece, yastığın üzerinde “gecenin şerri” dedikleri gibi bir an geldi ve ben en dip noktada olduğumu hissettim. Sinir-stres değildi, duygu patlaması değildi, hiçbir şey değildi. Belki de buydu evet, koca bir hiçlikti… ve sonunda bir an geldi ki ben “öldüm”. Ölüm elbette daha büyük bir deneyimdir, ölenler daha iyi bilir muhakkak. Ama dünyada ölenler de çok iyi bilir ki, dünya şartlarında ölüp dirilmek de fena sayılmaz, esaslı bir deneyimdir. O ölüm anı öyle bir huzur ve rahatlık getirdi ki, ayağı dibe vurmadan yüzeye çıkamamanın ne olduğunu, o geceden sonra anladım.


Günler geçti ve bulutlar aralanmaya başladı. Bir yol açıldı önüme. Aslında yolu açmaya niyet etmesem belki de potansiyel olarak kalacaktı… ve ben de olduğum yerde kalacaktım… Kaderin çabaya bağlı olduğunu şimdi iliklerime kadar hissediyorsam da, bu henüz bir “bilgi ve deneyim” halinde değildi benim için. Yine de hayatta kalma içgüdüsü gibi içimde uyanandı bu, iyileşme isteği… Sonra da öyle bir içsel huzur geldi ki, ruhumun katmanlarına inmeye hazır hale geldim. Hem kendi nefsim hem de başkalarının nefsini görür hale geldim. Böylece, içlerindeki çocuğu da… Öyle olunca öfkelenmelerim de eskisi gibi olmadı. Her davranışı, sağlıklı egonun inşasına giden yolda salınımlar olarak görür oldum. Hem kendim hem de tüm insanlık için şifa diler oldum. Ama “ben oldum” değil. Olmadım. Elbette ben de salınıp durmaya devam ettim. Her gün yeni bir gün ve her gün yeniden öğrenciyim. Bazen bir çocuktan, bazen bir yapraktan, bazen yaşanan bir olaydan öğreniyorum ve öğrencilik hiyerarşik veya düzlemsel zamanda giden bir yolculuk da değil. Öğrencilik ömür boyu… Bunu fark edince birilerinin peşinden sürüklenme veya bir şeylere dahil olmayınca kaçırma kaygıları da son buluyor. Herkes kendi aydınlanmasını, samadhi veya satori’sini yaşıyor ve öğrencilik her gün devam ediyor. Şu anda hayatta olan herkes her gün sınav halinde ama insan bazen bir çocuktan da çok şey öğreniyor.


İyileşmeyi seçenler veya seçmeyenler…


İyileşmeyi seçmek sonsuz mutluluk ve mutlak iyileşme getirmiyor. Hatta her dönemeçten sonra yeni bir “musibet” getiriyor ki niyet sınansın, eşik geçilirken de beceriler gelişsin. Ve fırtınadan sonra öyle bir güneş açıyor, öyle bir aydınlık insanın gözünü alıyor ki, bir sonraki fırtınadan sonra açacak güneşi hayal ederek yelkenlere asılmanın tadı bambaşka oluyor…


İyileşmeyi seçenler veya seçmeyenler… Belki de hayat bu kadar basit…


Tavsiye ederim, iyileşmeye niyet edin…




Senem Tahmaz


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.