Gidebileceği kimseler yokken herkes, bir yere yetişmenin sonsuz telaşı içindeydi. Bir gönlü misafir edemeyenler, ömürleri el verdikçe bir başka yürekte yer edinmenin çaresini arıyorlardı. Yoksa Enis Batur haklı mıydı: "Bütün işi gücü, evden işe gitmek olanlara" şiiri anlatamaz mıyız? Sözcüklerin vakitsiz başkaldırısına insanlar nasıl bu kadar ilgisiz ve yabancı kalabiliyor ve dahası etrafını dört bir yandan kuşatan, hayatı kendi yaşadıkları ile sınırlayan hiçlik nasıl kutsanıp, el üstünde tutulabiliyordu? Belki insanların asıl isteği zihinlerini kör karanlığına esir eden tabuların, kuralların asıl yüzünü, yani el değmemiş, bakir gerçeği bilmek, kulaklarını sağır ettiklerini duymak, düşünmek ve tekrar tekrar düşünmek yani var olmak değildi. Belki de insanlar karanlıkta yaşamaktan, kuru bir yaprak gibi savrulmaktan mutluydu.


Gözlerim meçhule giden gemilerin artlarında bıraktıkları ve artık yalnızca yalnızlığın ansızın yanımızda bitip de bir türlü onu başımızdan atamadığımız vakitlerde yâd edeceğimiz kimi güzel anılara takılıp kalıyordu. Çığlık çığlık esen rüzgarın neşeli koşuşturması, gölgelerin arasında kendisi kaybetmiş bir yabancının gayesiz salınımı ve bomboş sokakta yankılanan ve giderek büyüyen çığlık. Giderek her şeye ve herkese daha da yabancılaşıyordum, neredeysem sanki asla oraya ait değildim, kiminleysem sanki tamamen kendime zıt ve yabancı biriyleydim. Oysa konuşmak arzumu bir türlü zapt edemiyor ve ansızın bu yaşıma kadar yüreğimde bir bıçak yarası gibi taşıdığım yalnızlığı ve korkumu bir anlığına üzerimden atıp kimselerin bulunmadığı sokakta hiç tanımadığım bir kimseye o an içimdeki aklımdaki bütün her şeyi anlatacağım diye korkuyorum.


Artık sessizliği yadırgamıyorum eski çok zordu ,herkes gibi bir şey anlatma amacı gütmeden, anlamsızca saatlerce konuşmak kelimeleri ardı ardına dizmek en azından küçücük bir kıpırtı, masum bir öfke hala hayatın içinde ve bir parçası olduğumu bana hatırlatıyordu.


Şimdi nefes almaya, var olmaya dahi tahammül edemiyorum. Konuşmak şöyle dursun; tanıdık bir yüze tesadüf ederim diye sokağa dahi çıkmıyor, muhakkak dışarı çıkmam icap ederse, acımasız dev bir gibi üzerime üzerime yürüyen duvarların arasında kendimi kapana kısılmış gibi hissedip en son kendime dahi dayanamazsam, gecenin ilerleyen vakitlerinde biraz hava alıp derhal eve dönüyordum.


Artık yaşama o kadar yabancıydım ki gözlerimi kendisine yurt edinen hüznün dahi çok sonra farkına vardım. Önceleri bir başıma kalmaktan epey korkardım günün her saatinde samimi olmasam dahi muhakkak birkaç kişi yanımda olur, onları dinler ve onlar da beni dinleyemeye meyilli görürsem birkaç kelime ederdim oysa şimdi o vakitler ne kadar aptal olduğumu yeni yeni anlıyorum. İnsanlar mutluluğu başkalarıyla ve hayatı sahip olduklarıyla şartlandırdıklarından dolayı yalnızlık ve sahip oldukları şeyler doğal olarak kendilerini tatmin etmiyor ve kendileri kendilerinden daha kötü hayat süren insanların var olduklarını, olmasalar dahi, bilerek aldatıyorlar.


Oysa hiçbir şeye sahip olmadıklarını ve en az herkes kadar yalnız olduklarını kesinlikle bilmiyorlar.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.