Bugün bir arkadaşım dedi, biz aslında hep kandırılıyoruz. İnsanlar bize bir yere kadar eşlik ediyorlar sonra bırakıp gidiyorlar diye. Kendilerini tatmin ettikten sonra senin duygularına bakmadan hayatından çekip gidebiliyorlar. Sonunda en baştan başlamak zorunda kalan yine sen oluyorsun.


İnsanın dünyaya geldiğinden ölene kadar özlemini duyduğu tek büyük bir şey vardır; sevgi. Bir tatminsizliktir gidiyor ama bizim jenerasyonda. Hep, daha iyisini bulabilirim mantığı var. "Elindeki" ile yetinmekten bahsetmiyorum. O kişi ile beraberken mutlu olsa bile acaba daha da mutlu olabilir miyim diye düşünüyoruz. Bana daha uyan, beni daha da mutlu edebilecek biri illaki vardır mantığı. Peki gerçekten öyle mi? Dimyat'a bulgura giderken evdeki pirinçten olmayasın sonra.


Hayatlarımız hep tek kişilik. Dün okumuş olduğum blogdaki gibi, çift kişilik yataklarda tek kişi yatıyoruz. Bir sürü kişi gelip geçiyor hayatımızdan, birkaçı veya çoğu o çift kişilik yataklarımızda da eşlik ediyor bize ama eşlik ediyor. Kalıcı olmuyor. Özlediğimiz o duyguyu başkalarının teninde arıyoruz. Ama günün sonunda o yatağa, o sana, bana hapis gibi gelen yatağa tek başımıza dönüp yastıklarımıza sarılarak uyuyoruz. Duygularımızı, yalnızlığımızı kimse ile paylaşamıyoruz. Sonra o özlem daha da büyüyor, daha da kabus gibi çöküyor üstüne. Bir daha mutlu olamayacakmış, bir daha kaçırdığın şeyleri bulamayacakmış, bir daha sevemeyecekmiş, aynı duyguları hissedemeyecekmiş gibi.


Niye mutsuzuz peki? Niye tatmin olamıyoruz? Niye pozitif düşünemiyoruz? Aşk hayatında bile ikiye ayrılmış bir toplumuz biz. Bir taraftan yeni gelinlerin çeyizlerini izlerken evde tek başımıza çayımızı yudumluyoruz. Pastel tonlarında hayalleri ve hayatları olan insanlarla tek başına gri bir hayat süren insanların uçurumu günümüz. "Kocişlerine" yemek yapmaktan başka zevki olmayan insanlar yerine tek olayım, kendime yeteyim düşüncesi hakim olan taraftayım ben de. Peki kendi kendine yetmek niye bu kadar zor? Veya bir insana kendini açmak? Belki de kendini açtıktan sonra onun karşısında çırılçıplak olduğunu düşündüğündendir. Kendini açınca o kişinin seni paramparça edebileceğinden korktuğun içindir veya kendini açtığında onu kaybedeceğinden korktuğun içindir... Nitekim kendini açınca şu ana kadar mutlu olamamış bir insan olduğumdan artık o bile bir opsiyon değil benim için. Biz boşanmış ailelerin çocukları olarak zaten güvenimizi yitirmiş bir jenerasyonuz. 30 sene önce evlenen anne babalarımız bile geçinemiyorken biz nasıl geçinebilelim?


Belki de gerçek aşk gerçekten de Yeşilçam ve Hollywood filmlerinden ibaret. Biz ise doğduğumuz günden beri onun peşinden koşan umutsuz vakalarız.


Belki de pastel tonlardaki evleri ile pastel tonlardaki hayalleri bütünleşmiş olan insanlar haklı, kim bilir.



Franzbrötchen



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.