İstanbul'da oturuyorsanız, bazı şeylerin bedeli vardır. Malum trafik nedeniyle bazen şehirden çıkar, dönemezsiniz; bazen de yılın sayılı kültür organizasyonlarından olan kitap fuarına ulaşmaya çalışır, yollarda helak olursunuz... Çocuklara bu konuda ders vermek için (!) dün, TÜYAP Kitap Fuarı'nın kapanışını yapmak üzere Kadıköy'den Beylikdüzü'ne gittik. Öyle kendi aracımıza atlayıp, kasıla kasıla da değil; metrobüsle hoplaya zıplaya, aktarma yapa yapa... Dünkü maraton nedeniyle Boğaziçi Köprüsü'nün de kapalı olması, metrobüsün güzergahını değiştirerek gezimizi daha da ilginç bir hale getirdi.


İlk durak Söğütlüçeşme'den binsek de metrobüste sadece bir oturma yeri bulduğumuzdan, kızım benim kucağımda, oğlum babasının hemen yanında ayakta, yolculuğumuz başladı. Çocukların yüzündeki asık havayı fark etmemeye çalışarak, "Ne güzel gidiyoruz" dedim, ama kimseden yanıt çıkmadı. Ucunda kitap da olsa; haklı olarak bu yolculuk pek çekici gelmemişti... Kavacık üzerinden metrobüsle adım adım ikinci köprüye girdiğimizde, bir buçuk saattir yolda olduğumuzu fark ettim ama çocukların bu durumu idrak edecek hali yoktu. Defne benim kucağıma ilişmiş bir halde, Çınar ise ayakta babasının yanında midesi bulanarak cama kafasını koymuş durumda ilerliyordu.




Oğlum ayakta, midesi bulanırken...

Boyu neredeyse bana yaklaşmış kızımı, sanki hâlâ bebekmiş gibi kucağıma alma girişimim nedeniyle tek bacağımın üzerindeki ağırlığı dengelemeye çalışırken, bir yandan da geçen haftasonu kaçırdığımız fuarı, bu haftasonu nihayet yakaladık, diyerek; 'kitaba giden yolda olma'yı kendimce olumlamaya çalışıyordum. Fakat bir ara kafasını kaldırıp bana bakan Çınar'ın, "Anne yine böyle mi döneceğiz?" diye sorması, keyfimi iyice kaçırdı. Çocuk, daha fuara varmadan dönüşün derdine düşmüştü. Nihayet Levent üzerinden Zincirlikuyu'ya vardığımızda, belki oturabiliriz ümidiyle Beylikdüzü'ne doğru ilerleyen başka bir metrobüse kendimizi attık. Ama nafile...


Neyse saat 12:00'de başlayan yolculuğumuz, 15:00'e doğru sonuçlandı. Beylikdüzü'de metrobüsten indiğimizde kalabalığın içinde kaybolmamak üzere, tembihleştik. Telefonla birbirimizi arama zinciri oluşturduk ayaküstü… Ve nihayet üst geçitten, fuar kapısına doğru ilerlemeye başladık. Üst geçidi aşar aşmaz bizi, bir tomar bileti elinde sallayan insanlar karşıladı. "İçeride beklemeyin, bilet alın, 5 lira" diye bağırıyorlardı. "Eyvah, içeride de sıra var" dedim kendi kendime. Kapıya yaklaştıkta acayip bir müzik işitmeye başladık, bir kitap fuarı değil de sanki dikkat çekmeye çalışan bir seyyar satıcı tezgahında yükselen bir müzik... Arada bir kesiliyor ve anons yapılıyordu; "Dışarıdan bilet almayın, geçersizdir, biletlerinizi kapıdan alın" manasında...





Ama içeride hiç de düşündüğümüz gibi bir kuyruk yoktu, basın kartım nedeniyle ben ve çocuklar ücretsiz, eşim de 5 TL karşılığı fuara girdik.


Kapıdan içeri adım attığımızda, hepimizin yüzünde zafer kazanmış kumandan edası vardı. Nihayet gelmiştik. 750 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katıldığı dev fuar, karşımızdaydı.

Fuarın bu yılki teması "Mizah: Hayata Gülümseyerek Bakmak" idi. Biz de öyle yaptık; kelebek misali, akşam saat 19:00'da kapanana kadar fuardaki bütün standlara dokunduk. Oğlum Penguen ve Mavi Bulut standlarına, kızım Elma Yayınları, Günışığı Kitaplığı ve Altın Yayınları'na bayıldı. Ben Ayrıntı'ya, eşimse Dost, Avesta ve Doğu Batı'ya doyamadık. Bulduğumuz tüm katalog ve ayraçları sırt çantalarımıza doldurduk, dönüşe geçtik. Çocuklar vapurla dönmek isteseler de ilk bulduğumuz metrobüse kendimizi attık; bu kez ben ve oğlum tek kişilik koltukta kucak kucağa oturduk, kızım babasıyla ayakta uyuklar vaziyette, önce Cevizlibağ'da aktarma yaptık. Sürpriz Söğütlüçeşme metrobüsüyle Zincirlikuyu’yu pas geçip direkt evin yakınlarına vardığımızda saat 20:30'du. Yarın yeni başlayacak haftayı, çocukların ütülenmemiş okul formalarını, hazırlanmamış beslenme çantalarını, yazılacak yazıları falan aklıma getirmeme çalıştım. Fakat harcadığım bu eforla; gelecek yıl Beylikdüzü'dekine değil de Frankurt'taki kitap fuarına gitmeye söz verdim kendi kendime...





Hemen hepimiz çok yorgunduk ve erkenden yattık. Akşamın sürprizi ise oğlumdan geldi: Yatmadan önce yanağıma öpücük kondururken, "İyi ki kitap fuarına gittik anne, teşekkürler" dedi.


Çok mutlu oldum.




Yazı ve fotoğraflar: Hayriye Mengüç

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.