Bugünkü gazetelerde (6 Aralık 2018) bir haber vardı: Şiddet gören bir kadın, şiddet esnasında kocasını eline geçirdiği bir bıçakla öldürüyor. Yerel mahkeme kadına 16 yıl hapis cezası veriyor. Yargıtay kararı bozuyor ve meşru müdafaa gerekçesiyle kadının beraat etmesi gerektiği kararını veriyor.


Nasıl ünlü Dreyfus Davası, yeniden yargılanabilme hakkı konusunda hukuk tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuşsa, kanaatimce bu karar da Türk hukuk tarihinde kadının korunması konusunda bir dönüm noktası oluşturacaktır veya oluşturmalıdır.


Maço, kaba, zayıf erkeklerin içip içip gece yarısı eve gelip evdeki zayıf ve korumasız eşlerini, kadınları dövmesi, bunu hemen her akşam veya her hafta tekrarlaması ve bu olayların münferit değil, yaygın bir hal alması, bu konuda devletin zecri tedbirler alması gerekliliğini öne çıkarıyor. Evet, devlet bu konuda devamlı yeni tedbirler alıyor ama bunlar yeterli olmuyor.


Bu çilenin çözülmesine yardımı dokunacağını umduğum potansiyel tedbirlerden biri de bu tip muamelelere sürekli maruz kaldığı için emniyete veya adliyeye müracaat eden kadınlara, koruma isteyen kadınlara, sığınma evlerine sığınan kadınlara silah taşıma ruhsatı verilmesidir. Tabii ki bu işin bir prosedürü olmalı. Örneğin, kadının önceden emniyete müracaat etmiş olması, bu konuda erkeğe uyarı, uzaklaştırma veya ceza verilmiş olması gibi bir mahkeme kararı olması veya olayın birden fazla tekrarlanmış olması gibi bazı ön şartlar gerekli görülebilir. Keza, tabii ki kadının sağlık açısından silah kullanmaya mani bir hali bulunmaması gibi standart şartlar da gözetilebilir.


Bu şartların gerçekleşmesi halinde olaya bakan hakimin kararıyla (bu yeterli olmalı), kadına ömür boyu (veya belli bir müddet; örneğin, beş yıl) silah taşıma ruhsatı verilmeli. Eğer kadının mali durumu müsait değilse, devlet silah parasını, ruhsat harcı ve sair vergi vb bedellerini de karşılamalı.


Tabii ki silah ruhsatı ve silah vermekle iş bitmiyor. Bugünkü gazetelerde yer alan olayda olduğu gibi hakimler meşru müdafaa hakkını işletmeli, bu hak sadece kanunlarda yer alan ama mahkeme kararlarında uygulanmayan bir hak olarak kağıt üstünde kalmamalı. Kanaatimce, meşru müdafaa hakkı Türkiye’de yeterince uygulanmıyor veya genellikle sanık lehine uygulanıyor. Örneğin, gecenin saat üçünde, siz veya eşiniz veya çocuğunuz tuvalet ihtiyacı için kalkıyor ve koridorda veya salonda hırsızla karşılaşıyor, siz de korkuyla (ki korkmamak mümkün değil) hırsızı vuruyorsunuz. Bu durum meşru müdafaa sayılmalı ve hırsız ölse bile vurana ceza verilmemeli. Öyle ya, belki salonda uyuyan bir çocuğunuz veya misafiriniz olabilir ve siz eğer kısa yoldan hırsızı etkisiz hale getirmezseniz çıkacak arbedede hırsız size veya onlara çok ciddi zararlar verebilir, hatta birinizi öldürebilir.


Lafı fazla uzatmayım. Yukarıda bahsettiğim duruma düşen kadınlara hem silah verilmeli hem de ağır şekilde dövülme, yaralanma ve bunların tekrarı hallerinde, canını koruma durumuna düştüğünde, kocasını veya aşığını öldürmesi halinde bu meşru müdafaa sayılmalı ve kadına ceza verilmemeli.


Bu kararlar emsal teşkil ederek kazai içtihat oluşturmalı ve teamül haline gelmelidir.


Ali Adnan İnal

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.