Hayat zaten bir yarış değil mi? Doğduğumuzdan beri öyle bir yarışın içine sokmuşlar ki bizleri, koş babam koş. Çoğu zaman bayağı bayağı pes etme noktasına gelsek de yapamıyoruz. Pes etmeyi başkaları bize yakıştıramıyor bir türlü. Velhasıl bu bebekliğimizde başlayan bir yolculuk haline geliyor.


Annelerimize babalarımıza az mı söylenmiş: "Sevim hanımların kızı Fatma, sizin kızdan daha büyük doğmuş. Gürbüz bir bebekmiş. Belli belli annesi iyi beslenmiş hamileyken. Bakmış karnındaki bebeğe. Sizinki niye böyle cılız doğmuş? Yoksa dikkat etmedin mi hamileyken bebeğe? Hasta mı acaba bebek?"


Zavallı annelerimiz kim bilir ne kadar endişelenmiştir. Sizinkini bilmem ama benim annem bayağı bayağı korkmuş hastayım diye. Sağolsun konu komşu, babaanne, hala; başımda Kur’an bile okumaya kalmışlar gidiciyim diye. Tek sorun da 2 kilo 750 gram doğmammış.


Annemin içine öyle bir oturmuş ki; o gün bugündür, kendimin zayıf, çıtı pıtı biri olduğunu göremedim.


"O tabaktakilerin hepsi bitecek, nimet arkadan ağlar" diye diye bu hale geldim ben. Nimet ağlar mı, ağlamaz mı bilmem ama ben arada ağlıyorum.


O ağlayan nimetler yüzünden arkamdan koşan çılgın köy ekmekleri, arkamdan ‘beni ye!’ diye bağıran tombul tombul köftelerle cebelleştim çocukluk rüyalarımda. Kabuslardı benim için. Sırf o Sevim teyzenin kızı Fatma yüzünden miydi yani bu çektiklerim. Sırf onunla aşık atacağım diye mi yarıştırılıyordum? Halbuki ben Sevim Teyzenin kızı Fatma değilim ki! Annemin kızı Tuba’yım.


Ne çok çekmişizdir bu kimin çocuğu daha kilolu, sağlıklı atışmalardan. Oysaki çocuğun sağlığı kilosuyla paralel bir şekilde gitmez ki…


Biliyor musunuz bu yarışlara, 80’lerde 90’larda giren annelerimizden hiç bir farkımız yok. Biz de çaktırmadan o yarışların içine misilleme dalmış bir nesiliz. Kendi çocuklarımızın kilolarını, gelişimlerini birbirimizinkiyle bıyık altından yarıştırmıyor muyuz?



“Hayır! Ne alakası var”lara hiç girmeyelim. Çünkü farkında olsak da olmasak da, bu yarışta hem kendimiz, hem de çocuklarımız koşuyoruz.


‘Bir hanımefendi tabağındakilerin hepsini bitirmez’ diye bir moda akımı başlamış. Ben hiç dolaşmıyorum o denizlerde. Malum rüyamda beni kovalayan tombul bir köfte görmek istemem.


Şaka bir yana, bu yarışlarda maalesef bayrağı devralmış bir şekilde ilerliyoruz.

İçim içimi yese de pek ısrar etmemeye çalışıyorum çocuklara bu yemek yeme konusunda. Malum hala cabasını çeken birisiyim.

Biz yeni nesil anneler, hem kendi aramızda hem de eski nesil annelerle yarış içindeyiz. İşimiz biraz daha zor bizim.

Bu teknoloji geliştikçe hem işimiz zorlaşıyor, hem daha da kolaylaşıyor. İşimiz kolaylaşıyor çünkü her şeyi daha detaylı inceleyip, öğreniyoruz.


‘Aaaa! Bu böyle değilmiş de, diğer türlüymüş aslında’, ‘bu işi diğer türlü yapmak daha da kolaymış’ dediğim birçok şey var benim. Bir şeyi merak ediyorsak ilk önce Google amcaya dert yanıyoruz. O da bize bir bir açıklıyor. Bazen haddinden fazla açıklıyor. Yanlış yönlendirdiği de olmuyor desek yalan olur.



Bu teknolojinin zorluklarından birisi de, kim ne yapmış, bugün çocuğuna ne yedirmiş öğrendiğimiz anlar.


‘Ayyy bugün çocuğa yemekte avokado mu vermiş? Gördün mü kız o yüzden çocuğu böyle sağlıklı. Biz de hemen avokadoya başlıyoruz, yarından tezi yok. Ama önce şu meretin adını doğru söyleyeyim. Neydi? Ha şurada yazıyor… A-va-ka-do. Ay yok yok. Yanlış söyledim. A-vo-ka-do! He işte bu. Bizim manav amcada var mıdır acaba? Aman yoksa markete giderim. Orada da bulamazsam internetten sipariş veririm. Ben kalp internet. Çocuğum daha sağlıklı, akıllı olacak. Bilmem kimin çocuğuna bin basacak. "


Bu sohbeti kendi kendime yapmamış olan kaç yeni nesil anneyiz? Sizi bilemeyeceğim ama benim arada sırada yaptığım oldu maalesef. Yani elinize mum dikemeyeceğim.


Hamileyken ne kadar yersem yiyeyim, benim bebeklerim hep küçük doğdu. Zamanında doğan olmadı bizde. Erken doğanlar ve geç doğanlar diye ikiye ayrılıyor bizdeki doğumlar.


Erken de doğsalar, geç de doğsalar üç buçuk kilodan fazla doğan olmadı bizde. Olmaz da zaten. Ne ben, ne eşim öyle selvi boylu değiliz.

Dolayısıyla bizden olan çocuklar da ileride 12 dev adam ya da Potanın Perileri’ne de katılma şansı olan çocuklar değiller.


Ama etrafımızda o kadar çok, "Ay bu çocuklar niye bu kadar zayıflar? Hastalar mı yoksa? Gelişim bozukluğu olmasın bunlarda? " sorularına maruz kalıyoruz. İlk başlarda çok kafaya takardım ben. Ondan sonra bir gün baktım ki, çocukların büyüme atakları var. Bir bakıyorum bir hafta "Haydi yavrum at şunu ağzına. Haydi bebeğim bunu da…" şeklindeyiz. Bir diğer hafta ise "Evladım, yavaş beni bulsan beni yiyeceksin. Dur çocuğum o yenmiyor…"lar havada uçuşuyor. Mutfaktan bir yatmak için çıktığım zamanlar oluyor.


Yani anlayacağınız, bırakalım başkasının çocuklarının yeme sevdalarını. Adı üzerinde o çocuklar başkalarının.

Bir evin içindeki çocuklar bile aynı olmuyor ki.

Çocuklar hamur değil ki, aynı kek kalıbına koyup tek bir şekil elde edelim.




Tuba David

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.