Reçel gülünden maya yaptım.
Dün de ekmeğimi kekikle mayalamıştım. Ondan önceki günlerde ise akasyadan, hamınelinden, elma ve narenciye çiçeklerinden, leylaklardan ve geçen yaz da ıhlamur çiçeğinden.
İğde çiçek açmış, onu da denemeli. Hatta Zübeyde Teyze’nin bahçesinden tazecik biberiye, nane ve gelincik de koydum kavanozlara. Diğerlerinin içine de ayrı ayrı dilimlenmiş elma, portakal ve nar taneleri. Bakalım tutacak mı maya? Bakalım yarın hangisinden mayalayacağım ekmeğimi?
Aslında bunlar hep bahardan! Bahar mayası bunun adı, bahar ekmeği.
İşte bu da kolaycacık tarifi!
Maya tarifi:
- Bir orta boy kavanoz
- Bir iki avuç yenebilir, güzel kokulu taze veya kuru çiçek/bitki/meyve
- Üzerini tamamen kapatacak ve hava boşluğu bırakmayacak kadar içme suyu
- Ve yaprakların üzerinde küçücük aktif hava kabarcıkları oluşacak kadar zaman.
- Hava sıcaksa daha kısa, serinse daha uzun bir zaman. Bazı çiçekler için dört-beş gün, bazıları içinse bir günlük bir zaman.
Çeşme suyunu sevmiyor bakteriler, bir de kapakta hava boşluğu kalınca çiçekler çürüyebiliyor. Maya olduktan sonra kapaktan taşma olabiliyor bu yüzden ben arada açıp havasını alıp, su ekleyip geri kapatıyorum. Hemen kullanmayacaksanız maya olduktan sonra dolapta saklayabilirsiniz. Meyveden yapılan maya sirkeleşebiliyor, sirke kokusu varsa hamur maya tutmuyor. Mor salkım, sifin gibi güzel kokulu ancak zehirli çiçeklere de amman dikkat derim! Onlardan yapmayıverin.
Ekmek tarifi:
- Yapışkan ama toplayıp çekince tabandan temiz olarak gelen bir hamur için; aldığı kadar un, bir tatlı kaşığı da tuz.
- Ve iki katına çıkması için de zaman.
- Kimi hamur 24 saatte kabarıyor, kimisi 12.
- Ve hayır ekşi olmuyor, tatlı bir ekmek çiçek mayasınınki.
- Dilerseniz fırını 50 dereceye getirip fırının içinde daha kısa sürede mayalayabilirsiniz.
Her dilimi aromalı, yapımı kolay şahane bir ekmek bekliyor sizi. Benim en sevdiklerim: Hanımeli, ıhlamur, gül, elma çiçeği, portakal çiçeği ve kekik. Nane ve biberiye ile yapacağım denemeler, taze meyve mayası ile yapacağım çörekler de ayrı heyecanlandırıyor beni. Defne, reyhan, fesleğen ve karahindiba mayalı ekmekler de sırada. "Öğütülmüş" kuru nane, kekik gibi baharatlar ile henüz denemedim ama olmaz mı? Bakarsınız oluverir!
Şimdi bunları yazınca öyle mutfak tutkunu ve ekmek ustası gibi göründüğüme bakmayın; korkardım ben ekmek mayalamaktan. Maya tutmaz da ekmeğim kabarmazsa moralim bozulur diye de bulamadım onca zaman elimi hamur işine. Ee tabi sadece odamda test çözerek geçen çocukluğumun, gençliğimin ve dört yıl önce işi bırakana kadar süren 8/18 mesaisinin de katkısı büyük mutfak işlerine olan mesafeme. Konu ilk defa yapacağım bir şey ise; girmedim hiç başarısından emin olmadığım işlere. Ve evet, mutfakta bile risk almadım. Performans kaygısının, yetersizlik düşüncesinin ve sonuç odaklılığımın hayatıma nasıl da sirayet ettiğinin kanıtıydı sanki mutfak. Nasıl da inceden ve nasıl da sezdirmeden...
Bu; ödül ve ceza ile şekillenmiş çocukluğumun, içsel motivasyon yerine sonuç odaklı bildirimlerin üzerine kurulu bir sistemin benliğimdeki yansıması. Evde, işte ve okulda hep sonuç önemliydi çünkü; performans önemliydi. Deneyebilirim, öğrenebilirim diyerek değil, “ya yapamazsam, başarısız olursam" diye düşünerek başladım her şeye. Kaygı duydum sıklıkla belli, bazen de belirsiz. Ve bu düşüncenin motive ettiği her başlangıç, yaptığım işin bütün seyrini değiştirdi. Öğrenmemi yavaşlattı, zorlaştırdı... Çünkü keyif almadığım bir şeyi öyle kolay kolay öğrenemezdim; "en iyisi ben bi bakkala gideyim” dedim ve gittim. Yapamadığımda da “bir dahakine neyi farklı yapabilirim?” diye soracağıma, “Ben yapamadım” ruh halinde takılı kalıverdim. Kendi yorumumu katmam gereken ölçüsüz, göz kararı verilmiş tarifleri denemedim. “Nasıl yapılır kılavuzlarındaki" detaylara, sıra sıra adımlara odaklanıp işin bütününü görmekte, hissetmekte, ilişki kurmakta her geçen gün kötüleştim. Ve böylece daha da yetersiz hissettim.
Yetersizlik ve başarısızlık korkusundan deneyime, sürece kendimi açmadığım, ilişki kurmak yerine hep tarifte bir sonraki adıma odaklandığım, risk alamadığım ve sınırlarımı hiç zorlamadığım gerçeği ile ekmek yaparken yüzleştim ben. Performans kaygısından arınıp kendimi sürecin akışına bıraktığımda; bir çocuğunki gibi neşeli bir merak tuttu elimden, mayaladı ekmeğimi. Yalnız sonuçtan değil ama en çok süreçte öğrendiklerimden keyif almaya başladım. Mayayı tanıdım ve anladım. Ekmeğin tadına kaygıyla değil, merakla baktım.
Kendime dair bütün bu farkındalıklarımdan önce mevcut ekşi maya tarifleri korkutuyordu gözümü. Son derece teknik, aşırı detaylı, her adımı “çok” ve “en" önemli olarak anlatılan ekşi maya gözümü korkuttu. Ancak şimdi anlatım ve sunum tarzından bağımsız dinleyebiliyorum kendi iç sesimi ve deneyebilirim diyorum. Öğrenebilirim. Anlatıldığı kadar "en ve çok" da yokmuş o detaylarda bunu yaşayarak öğreniyorum.
Demem o ki:
Hayal gücünüzü kullanın. Kendinize süreci sevmek, üretmek için bir şans tanıyın... Sonra bir dilim ikram edin çevrenize fırından çıkan sıcacıktan ve yüzlerindeki şaşkın ifadeye gülümseyiverin.
Afiyet olsun.
Şule Seda Ay
YORUMLAR