Bugün 20 Kasım, Çocuk Hakları Günü. Yani, çocukların erişkinlerden farklı haklara sahip olduğu ve bu hakların ayrıca tanınması gerektiğinden yola çıkılarak hazırlanan Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi'nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilip, güncellenip, "Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme" şeklinde değiştirildiği gün: 20 Kasım 1989. Türkiye de 5 yıl sonra yani 1994'te kabul etmiş bu sözleşmeyi.


Wikipedia.org'a göre sözleşme, BM üyesi ülkelerin ikisi -ABD ve Somali- hariç tamamı, yani 193 ülke tarafından kabul edilmiş durumda son 26 yıldır. Türkiye'de ise 1929'da kutlanmaya başlayan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na ilaveten bu sözleşmeye imza atılması nedeniyle son 21 yıldır ülke olarak tüm dünyaya; çocuk haklarının tanındığı konusunda söz verilmiş durumda.

Fakat bu söz ne kadar yerine getirilebildi ya da getiriliyor? Acaba Türkiye, çocuklar için ne kadar iyi bir ülke?


Unicef’in web sayfasında "Çocukların Durumu" başlıklı bir analiz yer alıyor. 2011 yılsonu Türkiye nüfusu olan 74,7 milyonun içinde; 18 yaşından küçük yaklaşık 23 milyon, 15-24 yaş grubunda ise yaklaşık 12,5 milyon yurttaş olduğu, 0-24 yaş grubunun ise 31,4 milyon olduğu belirtiliyor. Bence bu analiz, sosyolojik tespitleri nedeniyle çok dikkat çekici.


Analize göre Türkiye, çocuk yaşatma, çocuk sağlığı ve refahı, erken dönem çocuk gelişimi, eğitim, çocuk haklarının izlenmesi ve çocuk katılımı ve çocuk koruma konularında çeşitli kazanımlar elde etmiş durumda. Ayrıca Suriyeli sığınmacıların temel ihtiyaçlarına katkı sağlıyor. Ülke sınırları dışında Asya, Afrika ve diğer bölgelerdeki insani yardım ve kalkınma çabaları dikkat çekiyor. Ancak ülke sınırları içinde çözüm bekleyen konular var. Artan ulusal gelirle birlikte fırsatlar halk içinde eşit dağıtılmıyor. Türkiye'de toplumsal cinsiyet eşitsizliği çok belirgin. Kamu hizmetlerinin bir kısmı görece gelişmemiş durumdayken, diğer bir kısmı kapsam ve kalite açısından eşitsizlikler içeriyor. İnsan hakları her zaman ve her durumda iyi kavranmıyor, gerekli saygılı görmüyor.


Tüm bu koşullar, kız ve erkek çocukları için ciddi ve kimi zaman da dramatik sonuçlara yol açıyor:


4 çocuktan 1'i yoksul

Çocukların yaklaşık dörtte biri yoksulluk içinde yaşıyor. Çocuklar arasında yoksulluk, yetişkinlere göre daha yaygın. Az eğitimli anne babaların çocukları, daha yoksul. Maddi olanaksızlık içindeki kız ve erkek çocukların kötü beslenme, sağlık sorunları, çocuk işçiliği, okula devamsızlık, şiddet ve parçalanmış aile, hatta doğal felaketler sonucu ölüm ve yaralanma riski yüksek. Yoksulluğun çocuklar üzerindeki etkisi yaşam boyu sürüyor ve sonuçta kendi çocuklarını da etkiliyor.


100 çocuktan 10'u bodur

Bazı iyileşmelere rağmen Türkiye'deki çocukların yüzde 10'u bodur. Yani, boyları yaşlarına göre kısa. Mikrobesin yetersizlikleri önemli. Çocukların anne sütüyle beslenmeleri yaygın olsa da yeni doğanların gerektiği gibi ilk 6 ay yalnızca anne sütüyle beslenmesi hiç de o kadar sık değil.


En kötü biçimde çalıştırılıyorlar

Çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerini Türkiye'de görmek hâlâ mümkün. Bu çocuklar, sağlık ve gelişim hakkından yoksun, gelecekleri tehlikede. Kız ve erkek çocuklar, tarımda mevsimlik işlere katılmak için aileleriyle birlikte yerden yere göç ediyor, sokaklarda çalışıyor, sanayi ve hizmet sektörlerinde tehlikeli işlerle uğraşıyor.


İlköğretimin ikiye ayrılması eğitime katılımı azaltıyor

Eğitime katılım: Başka kızlar; kimi çocuklar yoksulluk, çocuk işçiliği, muhafazakarlaşma, ev içi sorumluluklar, beklenti düzeylerinin düşüklüğü gibi nedenlerle ilkokuldan ayrılıyor ya da düzenli devam edemiyor. Okula başlama yaşının 60 aya çekilmesi ve ilköğretimin iki evreye ayrılması, geç başlama, okula hazır olmama veya evreler arasında geçiş yapamama gibi nedenlere eğitime katılımı azaltabiliyor. Ortaöğretimde okullaşmada; bölgeler, kır/kent ayrımı, sosyoekonomik durum ve cinsiyet bazında önemli eşitsizlikler görülüyor. Ayrıca çocukların dışarıda çalışma veya evde iş yapma zorunlulukları ya da şevksizlik nedeniyle okul devamsızlığı da yaygın. Verilen eğitimin ve eğitim ortamlarının kalitesi; bir yöreden diğerine, bir okuldan ötekine farklılıklar gösteriyor.


100 gençten 30'u, ne çalışıyor ne de okuyor

Pek çok genç için, okuldan işe geçiş zor bir süreç. Türkiye'de gençlerin yüzde 30'u, ne eğitimde ne de çalışıyor. Okulla iş arasında sıkışıp kalmış durumdalar. Uluslararası standartlara göre çok yüksek bir oran. Okulu erken bırakma ya da işgücüne dahil olmama eğilimleri nedeniyle kızlar arasında bu oran, daha da yüksek.


Aile hekimliği zayıf

Halk sağlığı sistemi bebek ve çocuk ölümlerinin ve bulaşıcı hastalıkların önlenmesi bakımından başarılı, ancak aile hekimliği; gelişim gecikmeleri, kaza, yaralanma, beslenme sorunları, bulaşıcı olmayan hastalıklar ve zihinsel sağlık gibi başlıklarda bütünlükçü bir yaklaşım sunamıyor.


Üreme bilgileri hâlâ tabu

Ergenlerin üreme sağlığına ilişkin bilgiler, bu alandaki toplumsal tabular nedeniyle çok sınırlı kalıyor. Ayrıca gençlerin örneğin uyuşturucu ve madde bağımlılığı gibi konular dahil olmak üzere diğer sağlık konularına ve risklere ilişkin daha fazla bilgi ve hizmete ihtiyacı var.


Evde, okulda şiddet görüyorlar

Yaş, cinsiyet ve toplumsal konumlarına bağlı olarak kız ve erkek çocukların çoğu, şu ya da bu şekilde şiddete, istismara, sömürüye veya ihmale maruz kalıyor. Şiddet; evde, okulda veya toplumun içinde yetişkinler veya diğer çocuklar tarafından uygulanıyor. Özellikle kız çocuklara yönelik cinsel istismar, toplumda ciddi anlamda kaygılara yol açıyor. Ancak bu sorunlarla tam olarak yüzleşilmiyor ve gerekli önlemler alınmıyor.


Yetişkin mahkemelerinde yargılanıyorlar

Gerçekleştirilen bunca reforma rağmen, yargılanan çocuklar, uluslararası standartlarda bir muamele görmüyor. Suça karışan çok sayıda çocuk, yetişkinlerin davalarının görüldüğü mahkemelerde yargılanıyor. Gözaltı koşulları elverişsiz. Mağdur durumdaki çocuklar, ikincil mağduriyetlerle karşılaşabiliyor.


Erkenden zorla evlendiriliyorlar

Kız çocuklarının çok genç yaşlarda evlendirilmeleri, sürüp giden ve ele alınmayan bir sorun. Bu durum; kızların üreme sağlığı haklarını ihlal ediyor, erken yaşlarda doğum ile sık/çok gebelik gibi riskli sonuçlara yol açıyor, kızların fiziksel, duygusal ve toplumsal açılardan olgunlaşmadan eğitimden ayrılmalarına ve ev kadını olarak işe başlamalarına neden oluyor, onları aile içi şiddete maruz bırakıyor ve sonuçta yoksulluk döngüsünü pekiştiriyor.


Namus cinayetleri hâlâ medyada yer alıyor

Ülkede namus cinayetlerinin işlendiği veya kadınların intihara zorlandığı haberleri medyada yer almaya devam ediyor. Buradaki mağdurlar genellikle; kadınların kamu ortamındaki davranışlarını sınırlayan aşırı muhafazakar ölçüleri ihlal ederek ailelerinin namusuna gölge düşürdüğü düşünülen genç kadınlar ve kimi örneklerler de ergen yaşlardaki kızlar.


***

UNICEF


Ayrıca yapılması gerekenler hakkında genel tavsiyelere de yer verilmiş. Tavsiyelerin başında ise "toplumun her kademesinde var olan, çocuklar için iyi şeyler yapma istekliliğinin bir çocuk hakları kültürüyle tamamlanması gerektiği" yer alıyor.


Türkiye İstatistik Kurumu kayıtlarına göre yaklaşık 900 bin çocuk işçi bulunuyor. Ancak aile içinde istihdam edilen ve kayıtlara yansımayan çocuk işçi sayısının 5,6 milyon olduğu iddia ediliyor.


İddialar sürüyor: 700 bin kimsesiz çocuk var. 20 bin çocuk sokakta yaşıyor. Anne-baba dayağı yiyen çocuk sayısı yüzde 72, öğretmen dayağı yiyen ise yüzde 22. 334 çocuk, annesiyle birlikte cezaevinde yaşıyor. Bu rakamlara, seçim öncesi cinnetle birlikte bu yıl hayatını kaybeden 33 çocuğu da katmak gerek.


Son söz: Çocuklara ölüm, hapis ve sömürü yakışmıyor. Çocuklara verilen sözleri tutmak gerek.




Hayriye Mengüç

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.