Sevgi üzerine verdiğim konferanslarda, zaman zaman evlilikle ilgili konulardan söz ediyor ve dinleyicilerin sorularına da cevap veriyorum. Bir gün CKM’de kitap bakıyordum. Genç bir kadın, “İnal Bey biraz konuşabilir miyiz?”dedi. Yazılarımı sürekli okuduğundan, konferanslarımı beğenerek izlediğinden söz etti. Güzel ve çok bakımlı bir hanımefendiydi ama makyajı bozulmuştu, gözleri de kıpkırmızı idi. Çok ağlamışa benziyordu. Ayaküstü anlatmaya başladı. Eşiyle birlikte sinemaya gelmişler. Kendisi bir filmi, eşi diğer bir filmi görmek istemiş. Genç kadın biraz ısrar edince onun seçtiği filme bilet almışlar. Film arasında eşi açmış ağzını yummuş gözünü; seçtiği film nedeniyle çok ağır eleştirilerde bulunmuş. İkinci bölümü izlemeden, kavga ederek sinemadan ayrılmışlar. Koridorlarda kavgaları biraz daha şiddetlenmiş, eşi öfkeyle genç bayanı yalnız bırakıp gitmiş. “Tuvalete girdim, yarım saat ağladım” diyor, ayaküstü konudan konuya geçiyordu. Eşiyle artık hiçbir şeyi konuşabilecek durumlarının kalmadığını, ilişkilerinin kavgaya, çekişmeye dönüştüğünü, her seferinde eşinin o gün olduğu gibi ortamı öfkeyle terk ettiğini, günlerce küs kaldıklarını, korku ve endişe içinde yaşadığını anlattı. Ailelerinin zoruyla bir terapiste gitmişler. Terapist, “Her ikiniz de iyi insansınız ama ilişkiniz bozuk. Ya iyi ilişki içinde olmayı, yani birbirinizle her sorunu açık, doğru, net biçimde konuşmayı ve dinlemeyi öğrenmeniz veya birbirinize daha fazla zarar vermeden boşanmanız gerekir” demiş.


Evlenen birçok genç ve iyi insan aynı durumdalar. Açıklık ve netlik içinde evlilik birliğini oluşturmayı, sürdürmeyi ve korumayı beceremiyorlar. Evlilik kolay değildir. Çatışmalar sıklaştıkça en basit sorunlar bile büyür. Çözüm arayışları yerine, sert tepkilerle tartışmayı bastırma, kapatma ve meydanı terk etme gibi davranışlar devreye girer. Taraflardan biri veya ikisi birden ya daha fazla hırçınlaşmaya yeltenir ya da içine kapanıp ortamdan kaçarak kendilerini korumaya alırlar. Çözüme ulaştırmayan bu tip arayışlar çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Her şekli iletişim bozukluğunu biraz daha artırır. Kaygı, kırgınlık ve gerginlikler çoğalır. Tarafların birbirine olan güveni ve anlayışı azalır. Gerginlik ve çatışmalar ilişkideki saygı unsurunu her olaydan sonra biraz daha azaltır. Saygının azalması sevgisizliği getirir. Bu bataklık gibi bir şeydir. Çırpındıkça çeker, götürür insanı. Sonuç eşlerin birbirlerine yabancılaşmasıdır. Yabancılaşma insanları öyle uzaklaştırır ki, birbirleriyle konuşmaları gereken şeyleri yalnızca yazılarından ve konferanslarından tanıdıkları bir insanla paylaşmaya, ona sığınmaya, onda teselli bulmaya umut bağlar hale getirir.


Evliliğin mutluluk içinde sürebilmesi için, eşler arasında duygusal, ruhsal, zihinsel, fiziksel ve cinsel uyum olması gerekir. Kavgalar, tartışmalar, çekişmeler arasında zihinsel birliktelik kurulamaz. Manevi değerlerden ve iç dünyamızdan uzaklaşıp her şeyimizle bu dünyaya odaklandıkça eşler arasında ruhsal bütünlüğe ulaşılamaz. Duygusal uyum; incelik, hassasiyet ve derin bir ilgi ister. Fiziksel yakınlığın ve özlemin korunabilmesi için, eşlerin birbirlerine ve kendilerine özen göstermeleri gerekir. Temizlik, bakım, tıraş, makyaj gibi şeyler fiziksel yakınlığa alt yapı oluşturur. Okşamak, sarılmak, dokunmak fiziksel birliğe ulaştırır. Evliliğin en lezzetli meyvesi olan cinsellik ise, ilgiyle, bilgiyle ve sevgiyle yaşanmalıdır.


Evlilik insanlara verilmiş önemli bir fırsattır. Bu fırsatı verdiğimiz karar ve sözlerle kendimiz yaratırız. Fakat bilgisizlik, acemilik, kaprisler, kompleksler ve çekişmelerle fırsatı yine biz soldurur, mutluluğa ulaşamayız. Evlilikte mutluluk; mutluluk isteyen ve bekleyen zayıf insanların değil, mutluluğunu kendi yaratabilen güçlü insanların işidir.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.