Sabah gözümü açtığımda yüreğimin yazacaklarımla dolu olduğunu hissettim. Taşacak gibiydi. Telaşla ve hızlıca giyindim, kahvaltı bile yapmadan evden çıktım. Otobüste hemen geldi. Yiyecek bir şeyler alıp -ilaç içmeliyim- dükkana geldim.


Klavyemle buluştuk. Sezen mesaiye başladı ilk önce; ”Kaç kişiyiz savunan sevdayı”, “Benim yerimedeee sev”… Kulağım Sezen’de, gözlerim klavyede. Klavyem parmaklarımın ucunda. Eee, haydi dokun harflere, cümlelere, yola çık. Açıl engin denizlere. Uç pamuk tarlası bulutlara doğru... Yok... Yüreğime elimi attım, boşa çıktı. Ee... Nereye gitti bunca duygu, kelime, cümle? Tık yok. Allah allah... Tabii ya... Suçlu Sezen... Hepsini o çaldı. Kırıntı bile bırakmadan. Bir kulağımdan girdi, yüreğime dokundu, diğer kulağımdan çıktı. Çıkarken de hepsini götürdü… Yoksa nereden uyduracak?


”Gözüme ilk damlası düştü, gelecek sonbaharın. Yeni bir sayfanın öncüsü, bakalım hediyesi ne zamanın…”

“Sen şimdi gerdanını maviye, göğsünü bir yelkenliye. Gönlünü ilk önüne çıkan yaz seferine bağlamışsındır. ”

“Vurunca dibine sakız rakısının, biraz da ağlamışsındır”.

”Benim yerime de sev…”


Hırsızsın sezen! Boşalttın yüreğimi. Azıcık da bana bıraksaydın, geçmiş günlerimizin hatırına ses çıkarmazdım. Beni eskiden de çok ağlattın. “Geri dön”ü unutmadım. Ben de diyorum, el kadar kara kızdan bunca duygu nereden çıkıyor... Çalıyor… Günah değil mi insanlara? Ne söyleyecekler sırdaşlarına? Benim gibi sırdaşı olmayanlar ne yazacak kimsenin haberi olmayan, okunmayan sosyal sayfalarına? Tek sırdaşımdı o... Hala da öyle... Hep öyle kalacak. 261 km uzakta başka biriyle el ele, göz göze olsa da… Yakında olsa da fark etmiyor zaten. Yüreği uzakta onun. Benden çok uzakta. Aklı da yüreğinin peşinde. Güzel yüzü artık farklı gülüyor. Gözleri umutla parıldıyor. Her zamankinden daha neşeli, hareketli. İnsanlara daha iyi davranıyor. Bunlar iyi göstergeler, benden başkasını da mutlu eden hareketler. Görünüşte ben de mutlu olmalıyım. Nasılsa okumuyor; içim kan ağlıyor, nasıl mutlu görüneyim kardeşim? İki paket yüzlük peçete bitirdim ben. Salya sümüklü biri miyim? Hayır... Ağladım ulan, ağlıyorum. Gözyaşım görünmesin diye altı buçuk-yedide dükkana geliyorum. İçim acıyor benim. Kimseye de söyleyemediğim için daha çok acıyor.


Nerelere geldin kardeş? Yazı ne güzel gidiyordu… Kırıldı orada. “Tek sırdaşımdı” demeseydin iyiydi. Niye zamanında başka sırdaşlarım da olmadı? Neden acaba? Tek sırdaş, tek sevgili , tek yanında iyi hissedilen. Iyi olmamış. Zamanında tedbir alsam iyi olurmuş. Geçmiş ola. Atı alan bütün Anadolu’yu boydan boya geçti. Sen de klavyene anlat artık. Tozlu, yağlı klavyen dinler anca seni. […] Koltuk ve klavye arasında sonlansın bu ızdırap. Bitsin artık bu hikaye. Yenisi başladı ya ,onu takip etsin dostlar. Iki hemşehrinin memleketten uzakta başlayan, geç kalmış, hak edilmiş umutla bakılan, gelecek güzel hayatları. Mutlulukları. İnşallah Allah onlara bir de evlat nasip eder...


Bu ağır geldi be. Yeter bu kadar bugünlük. Kahvaltımı yapıp ilacımı içmem lazım. Geç kaldım. Hep ve her şeye de geç kaldığım gibi…. Hak ediyorum yaşadıklarımı…


19.07


Meserifi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.