Tam hazırlanmış, evden çıkmadan ayna karşısında kendini son kontrolden geçiriyordu ki telefonu çaldı. Dörtle başlayıp dörtle biten numarayı görünce sesini kısıp hışımla çantasının içine attı.


Asansördeki komşuya yarım ağız “Günaydın…” dedi. Oturduğu bloğun önüne park ettiği arabasına yürürken tökezleyince kendi kendine kızdı. Saçını kulağının arkasına götürür gibi yapıp bir sağına bir soluna, yukarılara göz attı. Görünürde kimse yoktu. Komik duruma düşmediği için rahatladı.


Dikiz aynasında dudaklarını büzüp rujuna, kaşlarını kaldırıp göz farına bakarken çantasından yükselen sirene benzer sesle kendine geldi. Yüzünü buruşturdu. Telefonu alıp mesajı okudu.


“5289 XXXX XXXX 3229 numaralı kredi kartınızın, 01.03.2019 son ödeme tarihli, en az ödeme tutarı 8000 TL. borcu bulunmaktadır. Ödenmemesi durumunda yasal takip başlatılacaktır. Bilgi için 4XX X XX4’ü arayınız.”


Telefonu koltuğa fırlatıp vitesi geriye aldı, ne aynaya ne başını çevirip geriye bakmadan gaza bastı. Eğer arkasından geçen genç adam yarım metre daha yakınından yürüyor olsaydı, çoktan ona çarpmıştı. “Pardon” deyip hızla sitenin çıkışına vardı. Ancak geçici bir arızadan ötürü bariyer açılmayınca beklemek zorunda kaldı. Genç adam yanından geçerken, başını diğer yana çevirdi. Bariyerin açılmasını beklerken, onun servise bindiğini gördü. Yüzündeki küçümser ifade, servisin ön camındaki küçük tabelada, günlerdir ondan borcunu ödemesini isteyen bankanın ismini görünce öfkeye dönüştü.


“Salaklar!” diye bağırdı.


Dur-kalk ilerleyerek işe vardı. Park ederken kırmızı benzin ışığının yandığını fark edince “Offf!” dedi. Kredi kartı, borcundan ötürü kapalıydı, hesabındaki son miktara banka el koymuştu. Cüzdanındaki paraya mecbur olmadıkça dokunmaması gerekiyordu.


“Ne o, Karadeniz’de gemilerin mi battı?”


Camı tıklatan iş arkadaşına hemen gülümsedi.


“Yok canım, tırnağımın kenarı kırılmış, ona bakıyordum.”


Çantasının saplarından tutup, işyerinin otoparkının delik deşik beton zeminine topukları saplanmasın diye dikkatle yürürken, “Öğle üzeri kuaföre uğrarım. Ojeleri de çıkarttırıp yeniden sürdürmek istiyordum zaten.”


Banu için, nasıl göründüğü, hakkında ne düşünüldüğü çok önemliydi. Giysileriyle ayakkabıları hep yepyeni, saçları biraz önce kuaförde yapılmış gibiydi. “Dikişleri yoruldu” deyip iki ayda bir kendine etek-ceket takım alıyordu. Bu tabiri bir moda dergisinde okumuş, sevmiş, benimsemişti. Haftada üç kez fön çektirdiği saçlarına sürdüğü bakım yağları ile yüzüne sürdüğü makyaj malzemelerinin kokusu bazen parfümünü bastırıyordu. Topuk boylarına göre sıraya dizdiği ayakkabıları için ikinci dolabı geçen ay almıştı.


Rengini açmak için saçına gölge attırıyor, bir tarafı mavi, bir tarafı gri lensler takıyor, formunu korumak için yarı aç geziyordu. Yaz tatillerini çok yıldızlı tatil köylerinde geçiriyor, kışları iki gece-üç günlük yurtdışı turlarına katılıyordu. Sırf pazartesileri işyerindekilere hafta sonu kayağa gittiğini ya da at binip golf oynadığını söylemek için boyunu epeyce aşan kulüplere üye olmuştu.


Fakat şimdi hepsinin sonuna gelmişti. Kulüp üyeliklerinin, dikişleri yorulmamış giysilerin, ince-kalın, uzun-kısa topukların, boşaltıp boşaltıp doldurduğu makyaj çantalarının, hepsinin sonuna gelmişti.


Kendi kendine çözümler bulmaya çalışıyordu. Kirayı ev sahibine havale yaptıysa kredi kartı borcunu sonraki aya erteliyor, bankaya ödeme yapınca kirayı ileri atıyor, cep telefonuyla televizyon paketi ise ortalama iki ayda bir kredi kartından tahsil edilebiliyordu.


O öğle üzeri kuaförde kırık tırnağını törpülettikten sonra oje sürdürürken yine telefonu çaldı. Özel numaranın çağrısını reddetmek için işaret parmağıyla kapat tuşuna basmaya çalışırken, yanlışlıkla hoparlöre basınca konuşmak zorunda kaldı.


“İyi günler, Banu Hanım’la mı görüşüyorum?”


“Evet.”


“Banu Hanım, ben Avukat Mehmet İzci. İmge Bank Hukuk Servisi’nden arıyorum.


Eğer kredi kartınız için hazırladığımız geri ödeme planı kabul etmez ve ilk taksiti ödemezseniz yasal takip süreci başlatılacak. Yarın öğleye kadar 8000 TL ödeme yapabilir misiniz?”


Bir an sessizlik olunca ekledi.


“Dilerseniz, öğle tatilinden sonra sizi tekrar arayabilirim.”


Manikürcü, iki kuaför ve dört müşteri önünde tırnağındaki ojeler gibi kıpkırmızı kesilen Banu, yutkunup cevap verdi.


“Pardon, sanırım isim benzerliğinden ötürü bir hata yaptınız. Aradığınız Banu Hanım ben olamam. Lütfen bir daha beni rahatsız etmeyin. İyi günler.”


Ojelerinin kurumasını beklerken manikürcüyle, kuaförle sohbet etmeye, şakalaşmaya çalıştı. Ancak sesindeki asabi tona engel olamadı. Hayatı boyunca hiç o günkü kadar utanmamıştı.


Hızlı adımlarla işe dönerken ayağı kaldırım taşlarının arasındaki boşluğa takıldı. Tam yere kapaklanacakken biri onu tuttu.

“İyi misiniz?”


Başını kaldırdığında, sabah çarpmak üzere olduğu genç adamla karşılaşınca afalladı. Düşüp yara bere içinde kalmasına engel olan kişi, sabah az kalsın ezeceği adamdı.


“Acele işe dönmem lazım, teşekkürler, iyiyim” deyip arkasını döndü. İlerlerken gözleri doldu. Caddenin gürültüsünden onun sözlerini duymadı.


“Ben Mehmet, tekrar görüşmek üzere.”



2. bölüm 26 Şubat 2019 Salı hthayat.com’da...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir 2.HALA YOK
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.