Bizim zamanımızda böyle değildi.


Biz bezleri elde yıkıyorduk.

Ohooo…

Sular kesilirdi.

Böyle makineler yoktu.

Nerdeee…


Evet, anlıyorum. Görüyorum ve anlıyorum. Zor olmuştur. Peki, bir de şu gözle bakmaya ne dersiniz?


Siz öncelikli olarak çocuğun temizliğiyle, yemeğiyle meşguldünüz. Çocuğun üstünü kirletip kirletmediği, terbiyeli olup olmadığı, ailesini rezil edip etmediği gibi kriterler önemliydi. Temiz bir ev, kadınlığın en üst mertebesine erişmekti. İşe gidip gelmek, en yeterli babalıktı.

Şimdi kadınlar ne yapsa yetmiyor.

Günde on saat çalışan, üç saat yol tepen kadın yemeğini de yapıyor.

Yemeğini yapan, yoğurdunu da mayalıyor.

Çocuğunun ödevine yardım eden, etmese geri kalan çocuğunun okul etkinliği için malzeme araştırıyor.

En uygun kitapları seçmeye çalışıyor.

Büyük yaşta çocuğunun sosyal medyasını, arkadaşlık ilişkilerini takip ediyor.

Spora, sanat kursuna yazılan çocuğunu götürüp getiriyor, “eti senin kemiği benim” demeden her alanda, kurtlar sofrasına dönüşen ortamlarda iz sürüyor.

Alışverişini yapıyor. Taleplerle dans ediyor.

Okul tarafından verilen görevleri, programı takip ediyor.

Değişip duran eğitim sistemini anlamaya çalışıyor, çocuğuyla birlikte psikolojik ve lojistik anlamda uyumlanmak için uğraşıyor.

Aile katılımı, proje ödevi, okul gezisi...

Sömestr programlıyor, yaz okulu araştırıyor, spor kampına gönderiyor. Ödemeler, malzeme alışverişi, yemeği, uykusu, psikolojisi... Temiz gıdası, besin çeşitliliği, abur cubur ve reklam bombardımanıyla, kültürel tuhaflıklarla mücadele...

Köy yaşamı görsünler diye kamplara götürüyoruz. Öyle bir zaman…

Bugünün ebeveynliğinde işler bunlarla bitmiyor.


Geçmişten aktarılan şeyleri fark eden ebeveynler, aynı hataları yapmamak, geçmiş nesillerden ve yaşamdan gelen travmaların izlerini silmek için kendiyle çalışıyor, bireysel gelişim için kafa patlatıyor, göbek çatlatıyor, vicdan titretiyor.


Beton, asfalt, metal, plastik ve elektromanyetik bir yapaylığın içinde çocuğuna bir avuç doğa bulmak için tırmalıyor şartları.


Alerji oluyor çocuk, hiperaktivite belirtileri gösteriyor; çocuklara şehir ve bu düzen iyi gelmiyor.


Ebeveynler hepsine kafa yoruyor, direksiyon sallıyor, toplu taşımada inip biniyor, zihnen ve bedenen sele kapılmış gidiyor.


Bezleri elde yıkıyordunuz ama biz de koyduğunuz yerde duruyorduk. Mahalle hayatında dolup boşalıyor, destek alıyor, deşarj oluyor, sade yaşamlar sürüyordunuz. Sorular "Çocuklar öyle şey sormaz" diye cevaplanıyordu. Kendi kendimize oynuyorduk.


Kusura bakmayın ama bizim işimiz de zor. Bu konuda bir anlaşalım.


O, sizin için zordu.

Bizim zorlantılarımız şimdi bizeyse, gelecekte de yeni nesillerin önüne yeni zorluklar çıkacaksa, sizinkiler de sizeydi. Devran böyle dönüyor.

Karşındakinin ihtiyacını görseniz, onun zorluğuna hizalansanız, uyumlansanız?

Devir geçiyor, bir ucundan tursanız…


Baştan söyleyeceğimi en sonda söyleyeyim. Bu yazı, anneme veya yakın çevremde birilerine serzeniş değil. Bu örneklerdeki gibi bir türlü “işiniz zor” diyemeyen, kendi zihninden çıkamayan, anılarını tecrübeye dönüştürüp aktaramayan, çağa uyumlanamayan her yaştan yaşlıya…


Ne güzeldir yumuşacık bir bilgelikle sarmalanmak, destek görmek… Yaşadıklarınla, gördüklerinle, edindiklerinle yaşamı kucaklayan bir olgun yetişkin olmak ne güzeldir. Bu ikisinin el ele tutuşması ne güzeldir.


Bahar yaklaşıyor. Haydi, her yaştan, her yaşam deneyiminden gelenleri hep birlikte avucumuzun içine alalım ve her ne varsa toprağa sunalım. Kimisi gübre olsun, kimisi tohum. Birlikte sulayalım. Işık olan umutla...


Senem Tahmaz

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.