Resimler yapan, hikayeler yazan, mülti disipliner bir sanatçı olarak sanatın farklı dallarında eserler üreten, serbest fotoğrafçı Serina Haratoka Tara, yaklaşık 1 yıldır yürüttüğü ‘Kültür Mantarı Sanat Hareketi’ isimli sosyal sorumluluk proojesiyle Türkiye’nin dört bir yanında sanat ve sanat tarihiyle ilgili bilgilerini paylaşıyor. Kendisinin en büyük destekçisi ise küçük oğlu Alp.
İtalyan Lisesi’nden sonra Yıldız Teknik’te mimarlık okuyan, dünyayı dolaşma isteğiyle profesyonel turist rehberliği brövesi alan, 13 yıl rehberlikten sonra görüntü yönetmenliği ve rejisörlük çift lisansı için İspanya’ya taşınan ve 7 yıl orada yaşadıktan sonra eşiyle tanışıp Türkiye’ye dönen Serina Haratoka Tara, oğlu Alp ile birlikte çocuklara sanat tarihi ve sanatçıların hayatlarını anlatan bir belgesel program yapma fikriyle yola çıkmış. Ancak ekonomik sebeplerle program askıya alınınca Serina Hanım, projeyi bir sanat hareketi haline dönüştürüp sosyal medya üzerinden üretmeye başlamış.
Bilgi ile iyileşen bir toplum için oğlu ile birlikte sanatın ve kadim bilgilerin peşine düşen Serina Hanım, Kültür Mantarı Sanat Hareketi’ne yönelik sorularımı şöyle yanıtladı:
‘Sanat, zengin ve iyi eğitimlilerin hayatındaki bir olgu değil’
Kültür Mantarı Sanat Hareketi nedir? Amaçlarınız nelerdir? 1 yıldır yaptığınız çalışmaları değerlendirecek olursanız, neler söylemek istersiniz?
Kültür Mantarı Sanat Hareketi toplumsal olarak sanat farkındalığını artırmak ve sanat kültürünü derinleştirmek için ortaya çıkmış bir sosyal sorumluluk projesi. Bir yıldan biraz fazla bir süre önce oğlum Alp ile birlikte çocuklara sanat tarihini, sanatçıların hayatlarını anlatan bir belgesel program yapma fikriyle yola çıktık. Televizyon, ülkemizde hala çok değerli bir iletişim aracı ancak özellikle çocuklar için üretilen içerik onların gelişimini değil aksine gelişmemesini hedefliyor diye düşünüyorum. Biz de Alp ile bir format hazırladık. Onun en sevdiği sanatçıların hayatlarına, farklı sanat akımlarına ve dünyadaki büyük müzelere odaklandık. Amacımız gerçekten toplumsal bir hareket başlatmaktı o sebeple herhangi bir TV kanalında değil en çok izlenen kanallardan birinde olmayı hayal ettik. Sunumumuz kanal tarafından çok beğenildi ancak ekonomik sebeplerle proje askıya alındı. Doğal olarak bu toksik programlara alışmış bir topluma böylesine bilgi içeren bir çocuk programı fazla gelir diye düşünüldü. Sanatı desteklediğini düşündüğümüz birkaç kurum ile görüşmeler yaptık ve hepsi projemizi fazla hayalperest buldu. O esnada hayalkırıklığı yaşamaya vakit bile bırakmadan sosyal medyayı kullanmam gerektiğine karar verdim ve İnstagram’ da bir hesap açtım. Başta ilk ve orta okul seviyesindeki çocuklar ve aileleri hedeflemiştik çünkü 2 yaşından beri müze gezen, sanatçıların hayatlarını inceleyen ve bunu bir zorunluluk değil keyif ve neşeyle yapan Alp’in çocuklara iyi bir örnek olacağını düşündük. (Düşündük diyorum çünkü buna karar veren iki kişiyiz proje başından beri sadece Alp ve ben varız.) Yıllarca sanatın farklı dallarında eğitim almış biri olarak topluma sosyo-kültürel mercekle baktığımda sanatın hep zenginlerin ve çok iyi eğitimlilerin hayatlarında olan bir olgu olarak lanse edildiğini gördüm. Oysa ki sanat, tarihin bilebildiğimiz en eski dönemlerinde mağaraların içinde inanç ve yaşam döngüsü ile ortaya çıkmış bir yaşam tarzı. Nefes almak gibi doğallıkla gelişen ve insan hayatına dahil olan bir hayat kaynağı. Ülkemiz de coğrafi olarak bu kaynağın tam da üstünde bulunuyor. Bunu ailelere anlatabilmek herkesin anlayacağı ve keyifle okuyabileceği bir dil kullanmayı gerektirdi. Zaten ben oldukça anlaşılır temel duygularıyla yaşayan, sanat camiasının o sofistike ve yukardan bakan dünyasına hiçbir zaman dahil olmayan bir sanatçıyım. Bu sebeple bu anlatım dili doğallıkla ortaya çıktı diyebilirim. Her gün farklı bir disiplinden bahsettiğim sosyal medya hesabımızda yaş aralığı gittikçe 7 ila 80 arasında genişledi. Sanatı gerçekten gereksiz gören insanların telefon ekranlarına sanat tarihi, mitoloji ve tüm sanat dalları ile ilgili farklı bilgileri duygu ve fikirleriyle harmanlayıp sunan bir arkadaş oldu Kültür Mantarı.
Her gün keyifle hayata ve sanata dair paylaşımlar yapıyorum, haftada bir sanatla ilgili gelen soruları uzun videolarla cevaplıyorum, Youtube kanalımızda farklı içeriklerle insanlara sanatı hayatlarına dahil etmelerininin yollarını anlatıyorum. Uzun bir süredir de hem ilk, orta, lise ve üniversite seviyesindeki okullarda ve yetişkinler için farklı salonlarda sanatın geçmişi ve iyileştirici gücü ile ilgili söyleşiler yapıyorum. Bu geçen bir yıl müthiş bir tecrübe ve benim için harika bir yolculuğun ilk bölümü gibiydi. Artık emeklemekten yürümeye geçen bir bebek oldu Kültür Mantarı Sanat Hareketi.
2 yaşından bu yana müze gezen Alp, geçen ay Louvre Müzesi’ndeki Rubens’in tablolarının sergilendiği salonda.
‘Herkes iyi bildiği ne varsa paylaşmalı’
Türkiye'de sosyal girişimci olmak konusunda neler söylersiniz? Herkes sosyal girişimci olabilir mi sizce? Sosyal girişimci olmak isteyenlere vermek istediğiniz tüyolar var mı?
Dünya öyle bir halde ki artık kenarda durup üzülmenin zamanı değil. Hep söylediğim bir cümle var: “Düşünceniz ne kadar iyilik dolu olursa olsun, aksiyon almadıkça hiçbir değeri yok”. Herkes iyi bildiği ne varsa paylaşmalı. Bu bilginin derinliğine, ayrılacak zamana ve sosyal girişimin alanına göre etkisi değişebilir. Ancak hedef yardım etmek, değişim ve iyileşme yaratmaksa gerçekten tüm girişimlerin başarılı olacağına inanıyorum. Maalesef insanlar başarıya odaklı yaşıyor, "bu proje başarılı olmuş bunu kopya edeyim ben de başarılı olayım” diyenler o kadar çok ki. Halbuki herbirimiz bambaşka geçmişlerden, ailelerden, eğitimlerden geçtik ve herkesin inanıyorum hayatta iyi yaptığı şeyler birebir aynı değildir. Özgün fikirleri ticari hedefler veya egodan sıyırıp gerçekten toplum için bir iyileşme süreci başlatmak isteyen herkes bunu başarabilir. Bir de bu kurumsal kimlik formatı artık çok işleyen bir lokomotif değil diye düşünüyorum. Birçok proje var benim hevesle takip edip desteklediğim, hiçbiri büyük markalar altında başlayan işler değil. İnsanın gerçek dokunuşu hissediliyor ve bu tip sosyal girişimciler artıyor. Bakın, hiç sponsor olmadan, bir ofis kurmadan kendi kendimize 75 bin kişinin takip ettiği bir sosyal sorumluluk projesi haline geldik. Çünkü hedef net, özgün ve gerçeğiz. Herhangi bir kurgu olmadan…
Projeyi ilk gününden itibaren ekonomik olarak bir tek ben finanse ediyordum. Sonra küçük bir bağış kampanyası yaptık bizi hiç tanımayan ama yardım eden birçok takipçimiz oldu. Bu müthiş bir başarıydı ve daha bir yıl bile dolmamıştı. Şimdi yine sponsorsuz yaptığım söyleşilerle kendi emeğimle projeyi döndürebilmek için bir finans sistemi geliştirdim. Çok da mutluyum. Başlangıçta bir firmanın politikası içine dahil olmak fikren beni zorlardı artık çok daha güçlü hissediyorum. Tüm tüyo budur. Zaman ayırın, proje içinde gerçekten sadece insana odaklanın ve neyi iyi biliyorsanız o kapıdan girin… Hayat, iyilik yapmak isteyeni engellemiyor bence…
‘Ehliyetsiz şoförü otobana göndermek gibi’
İnstagram sayfanızda gördüm, oğlunuz sizinle gurur duymuş... Nedenini açıklamak ister misiniz? Bir ödül veya başka bir şey mi? Oğlunuzun faaliyetlerinizle ilgili sizinle sürdürdüğü ilişki hakkında neler söylersiniz? Yürütttüğünüz anne-oğul sanat yolculuğu, bence örnek bir hareket. Duygu ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
Ebeveynlik çok zor bir görev. Günümüz aile yapısında sadece çocuklara odaklı bir düzen var. Aileler çalışsın kazansın çocuk onu öğrensin, bunu öğrensin. Sürekli bir yarış ve gerginlik. Ben çocuğumu bir atölye veya kursa bırakıp çıkmak yerine birlikte nasıl öğrenebilir fikrine odaklandım. İyi yaptığım ve bildiğim ne varsa ona öğretmeye ya da en azından anlatmaya çalıştım. Benim odağım yabancı diller, seyahat ve sanat üstündedir. O konularla ilgili hep Alp’le bilgilerimi paylaşıyorum keyifle bu yolda bana arkadaş oluyor. Kitap okumayı sevsin diye "kitap oku" demek yerine ona okuduğum kitaplarda hissettiğim duyguları anlatıyorum ki annesinin bile sayfalar içinde böylesine keyif aldığı hayallere daldığı bir aktivite olduğunu görsün… Babası mühendis ve eski basketbolcu, benden çok farklı bir bakış açısı var. O da Alp’e derin bir spor kültürünü (fanatiklikten uzak bir şekilde) ve spor dalları ile ilgili kuralları analitik yolla anlamayı öğretiyor. Oldukça geniş bir yelpazede evde eğitim alıyor diyebiliriz… Birkaç yıl önce onu at binmesi için bir çiftliğe götürdüm. Beraber denedik, o istemedi ben çok sevdim. Uzun süre eğitime devam ettim. Alp’i bir daha oraya götürdüğümüzde dört nala koşan atın üstünde annesini görünce çok mutlu oldu. Bu bir örnek mesela. Çocuğa bir şekilde hayatta her zaman seçeneklerin olduğunu ve herkesin istediği hedefe çalışarak ulaşabileceğini göstermiş oldum. Bu proje için ne kadar çok çalıştığımı görüyor. Söyleşileri defalarca izlemiş olmasına rağmen hepsine gelip beni destekliyor, hatta bazen sunuma yerinden bilgi ekleyerek katılıyor ve bu doğallıkla gelişiyor. Youtube kanalı için “En sevdiğimiz insanlar” diye bir seriye başladık. Hem iyi ve mütevazi insan olan hem de başarılı sanatçılarla sohbetler yapıyoruz. Sanatın insan hayatını nasıl iyi yönde değiştirdiğini göstermek amacıyla yaptığımız söyleşilerden biri ünlü modacı Bahar Korçan’laydı. Alp de onu izledi ve Bahar Hanım’la doğaya ve insana dair yaptığımız yorumları çok beğendi. Bu sebeple başladı o gurur beyanı. 40 yaşında iyi eğitimli, işi gücü olan, hayatında eksiği olmayan annesinin insanlara bir şeyler öğretmek ve iyiliği yaymak için verdiği büyük çabadan dolayı gurur duyan bir çocuk… Ben de onunla gurur duyuyorum. Bu karmaşık dünyada iyi ve nazik bir insan olabilmeye çalıştığı, hata yapınca veya birine fark etmeden zarar verince özür dilemeyi bildiği için. Bunu yapabilen yetişkin o kadar az ki toplumumuzda…
Öteki taraftan anne babalar çocukları ile araları bozulmasın diye sonsuz bir özgürlük tanıyorlar onlara. Bunu doğru bulmuyorum. Ehliyetsiz şoförü otobana göndermek gibi. Bizim evimizde her türlü duygu, coşku, eğitim, karmaşa ve düzen var. Hayata fanus içinde bir çocuk yetiştiremeyecek kadar dünya durumundan haberdarız. Babası sporla ben de sanatla eğitiyoruz çocuğumuzu. Ve büyük bir emek sarf ediyoruz. Onu iyi yapıyor, bunu iyi yapıyor demek için çok erken henüz. Zaten başaracağı işlerin (ne olursa olsun) benim için deği,l kendi hayatı için olacağını biliyor. Tek arzum ne yolda yürürse yürüsün zorluklar, haksızlıklar vs ile bile mücadele ederken içindeki hayalperesti kaybetmesin. Hayal kurmak, benim hayatımdaki en değerli anahtardır.
İyiliği büyütmenin değeri
Gelecek planlarınız hakkında bilgi vermek ister misiniz? Hedefleriniz neler?
Hedefim ülkenin her köşesinde söyleşilerimi gerçekleştirebilmek. Sanatın insanın özü ile birebir bağlantısını anlatınca, hiç alakası olmayanlar bile daha geniş bir bakış açısıyla çıkıyorlar salondan dışarı. Bu harika bir enerji yaratıyor. Ayrıca çok uzun zamandır kadim şifa yöntemlerini araştırıyorum ve tatbik ediyorum. Her söyleşinin ikinci kısmında bu bilgilerle çalışmalar yaptırıyorum. Gerçekten onca insan, bir arada iyiliği yayabileceğimize inanıyoruz. Zaten başarmanın ilk adımı inanmaktır ya, inana inana başarıyoruz bunu. Ama dediğim gibi Kültür Mantarı Sanat Hareketi, henüz bir bebek. Şirketler, belediyeler, insanla birebir iletişimde çalışan herkesin benim sesimi duyabilmesini istiyorum. Büyük çoğunluğu ikna edebildiğimi görüyorum. İnsan olmanın özünde bugünkü gibi o fikir, bu politik düşünce, şu din, bu ırk değil bambaşka bir değer yatıyor. Toplumsal olarak iyileşmenin anahtarı o değer işte. Hem araştırmacılar, sanat tarihçileri, arkeologlar sağolsunlar bu değeri bilimsel olarak kanıtlamak da mümkün. Yeter ki bakmak isteyelim… Görgüsüzlüğün, ahlaksızlığın, kolay para kazanmanın, sadece görüntüyle beslenen ve sığ düşünen insanların her yeri kapladığı iletişim dünyasında; bilginin, sanatın, doğanın ve inanarak iyiliği büyütebileceğimizin değerini anlatmaya çalışmak… Tek hedefim budur.
Serina Hanım, proje kapsamında söyleşiler yapıyor. Projesini, Anadolu’ya, devlet okullarına ve hatta köy okullarına taşımayı hedefliyor.
‘Zihin farklı baharatlarla lezzetleniyor’
‘Bilgiye ve iyiliğe ihtiyacımız olduğunu, ötekileştirmeden, keskin hatlarımızı törpülemememiz gerektiğini’ söylüyorsunuz. Açıklar mısınız?
Hayat öyle hızlı akıyor ki, bazen onu kolaylıkla güzelleştirebileceğimizi unutuyoruz. Kültür Mantarı Sanat Hareketi bugüne kadar binlerce insanın yüreğine dokundu. Ülkenin dört bir yanından ilham verici mesajlar alıyorum. Bilgiye ve iyiliğe hepimizin ihtiyacı var. Bu yolda anahtar, birbirimizi zengin, fakir, eğitimli, cahil, ona oy veriyor ya da bunu destekliyor diye ötekileştirmemek. O zaman aynı dünyaya ayak basan insanlar olduğumuzu hatırlayıp keskin hatlarımızı törpülemeye başlıyoruz. Bu iyileşme için tek gerekli şey zaman ayırmak. Her gün 15-20 dakika yeni bir bilgi üzerine düşünmek, araştırmak ne olursa olsun… Zihin farklı baharatlar katınca lezzetleniyor. Tahammül ve hoşgörü çerçeveleri böylece genişliyor. Ülke olarak hatta dünya olarak buna ihtiyacımız var. Dilerim bu röportajı okuyan herkes Kültür Mantarı Sanat Hareketinin her gönderisini okuyacak zamanı bulur. Bu küçük emek hayatlarında çok farklı kapıların açılmasına sebep olacaktır… Ayrıca ‘Serina’nın Yıldız Ormanı’ söyleşilerim artık sadece İstanbul’da değil, başka illerde de olacak. Sanatla ilgili olsun olmasın herkesi bu iyileştirici hayal yolculuğuna beklerim…
YORUMLAR