Her yıl dünyada 38 milyon kişinin ölümüne neden olan şeker hastalığı, kalp damar hastalığı ve şişmanlık (obezite) gibi bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların geleneksel olarak, hayatımızın yetişkin dönemlerinde ortaya çıkış sebebinin genetik kodlarımızda var olduğu yönünde yaygın inanış vardır. Yeni kanıtlar, hayatın erken dönemindeki çevresel faktörler ve beslenme içeriğinin bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların oluşma riskine etki ettiğini göstermektedir. Bu nedenle ki, yaşamın ilk yıllarındaki gelişim ve beslenme kalitesi hayatın geri kalanında sağlıklı olmanın temelini de oluşturmaktadır. Buna ek olarak sigara, fiziksel inaktivite ve sağlıksız beslenmenin de bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların oluşma riskine katkısı olmaktadır. 2 yaş öncesi beslenme içeriklerinin (proteinden kısıtlı, fazla beslenme veya mikrobesinlerin alımı gibi) genetik kodlarımızdaki DNA’larımızda metilasyon ve demetilasyon dengesine etki ederek epigenomlarımızda değişikliklere neden olduğu artık bilinmektedir. Hayatın erken dönemindeki beslenme DNA metilasyonunda kalıcı değişiklere neden olması ile bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların ilerleyen yaşlarda ortaya çıkış riskine de etki etmektedir. Hayatın erken dönemindeki beslenmenin ilerleyen dönemlerde ortaya çıkacak obezite, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, kalp ve damar hastalıkları ile ilişkisi ise zaten bilinmektedir.


Bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların artmasının beşeri, sosyal ve ekonomik alanlarda insani kalkınma üzerinde ciddi ölçüde olumsuz etkisi olduğu bilinmekte; bu hastalıkların, üretkenliği azaltıp ve yoksulluğu artırmakta rol oynadığı gerçeğini görmek gerekmektedir. Bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların bütün bu olumsuzluklarıyla mücadele edilmesi şart olduğundan annenin gebelik süresince ve bebeğin 2 yaşından önceki beslenme içeriklerinin sağlıklı olmasıyla işe başlamak en doğrusudur. Çocuklara 2 yaşına kadar mutlaka anne sütü verilmeli, 6. aydan itibaren anne sütü ile beraber ek gıdaya geçerken asıl öğünün hâlâ süt öğünü olduğunu akılda tutulmalı ve anne sütünün yetersiz olduğu durumlarda hekime danışılmadan farklı beslenme yöntemlerine başvurulmamasına özen gösterilmelidir.


Yazı: Prof. Dr. Ersin Akpınar

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.