İlkel zamanlarda en önemli stres kaynağının, hayatta kalmaya engel olabilecek tehlikeler olduğunu biliyoruz. Bu tehlikelerden en büyüğü ise şüphesiz aslan ya da kaplan gibi vahşi bir hayvan tarafından saldırıya uğramak ve ölmek. Baktığımız zaman bu durum gerçekten de çok büyük bir stres kaynağı. O zamanlarda insanı mutlu eden ya da haz veren şeyler ise yemek bulmak, belki ağaçlardan meyve toplamak ve barınma ihtiyacını karşılamak. İmkanlar sınırlı olduğu için seçenekler de günümüzdeki kadar fazla ve kafa karıştırıcı değil nitekim.


Ve ilkel insan bu bağlamda, genellikle hayatta kalmak için aslan, kaplan gibi vahşi hayvanlardan kaçarken, yemek bulmak, belki tatlı niyetine meyve bulmak ve barınma ihtiyaçlarının peşinden gidiyordu. Acıdan kaçarken, hazzın peşinden gitmek bulunduğumuz doğal şartlarda bizi hayatta tutan ve ihtiyaçlarımızı karşılayan eylemlerdi. Bunlara erişmek o kadar kolay olmadığından belki hazza bağımlı olmak gibi kavramlar da yoktu, bilemiyoruz. Bildiğimiz ya da yorumladığımız şey, acı ve hazzın dengeli olduğu ve bizi hayatta tutan temel ihtiyaçlara hizmet ettiğiydi.


Günümüzde ise bedenimizin (acı) strese verdiği tepki aynı kalırken günlük hayattaki stres kaynaklarımız bir hayli değişti. Trafik stresi, AVM gibi gürültülü ortamlar, iş yerinde yetiştirilmeye çalışılan işler, fazla mesailer, para kaygısı gibi sayfalara sığmayacak kadar sıralanabilir. Bunların hiçbiri somut olarak bizim hayatta kalmamızı tehdit eden faktörler olmamasına rağmen bunlara da 'savaş' ya da 'kaç' ile tepki veriyoruz. Hatta modern hayat ile bunlara 'donma' tepkisi de eklendi.


Haz unsurlarına baktığımız zaman ise yeni açılan mekanların menülerini keşfetmek, spa, yurt dışı seyahatleri, açık hava sporları, alkol, alışveriş gibi yine saymakla bitmeyecek ve tüketim toplumu haline geldiğimiz için her gün bir yenisi daha türeyen bir sürü haz unsuru.


Yani ne stres kaynakları bizim için ölüm ve yaralanma tehdidi ne de haz kaynaklarının çoğu temel ihtiyacımız. Sorun burada başlıyor sanırım. Yaşadığımız evren tamamen değişirken, strese olan tepkimiz ise hala aynı.





Hangisinden kaçıyorduk hangisine koşuyorduk, bugünlerde en sık sorduğumuz sorulardan. Önceden bizi hayatta tutan acı görünce kaçmak, sürekli mutluluğun peşinde koşmak günümüzde bizi hayatta tutmaktan ziyade daha fazla stres ve acıya maruz bırakmaktadır.


Trafikten, iş yerindeki işlerden, para kaygısından kaçmak kısacası acıdan kaçmak bize belirli aşamalara kadar fayda sağlarken tamamen bu stres faktörlerini yok saymak fayda sağlamadığı gibi daha da fazla acı getirmektedir. Bunun tam tersi, sürekli hazzın peşinden gitmek, aşırı yemek, aşırı içmek, fazla alışveriş yapmak, o an bizi mutlu ederken fazlası yeme rahatsızlıkları, bütçeyi fazlasıyla aşmak, alkolizm, yüzeysellik, yalnızlık ve benzeri sonuçlara sürükleyecektir. Çünkü artık etrafımızda çok fazla haz unsuru var ve bunlara erişmek ilkel zamanlara kıyasla çok çok daha kolay. Karnımız acıktığında sadece yemek yemeyi değil artık ne yiyeceğimizi düşünüyoruz; et, çorba, sebze, tatlı gibi bir sürü alternatif var.


Günümüz koşullarında artık acıya temas etmeden bu acıdan kurtulmamızın pek şansı yok gibi görünüyor. Stres unsurlarımız aslan, kaplan gibi vahşi hayvanlar olmadığından, modern yaşamın getirdiği stres yaratan durumlar karşısında sürekli bu stresi görmezden gelmek yerine, bu duygunun gelip geçici olduğunu, o an hissettiğimiz öfke, kızgınlık, üzüntü ya da hangi duyguyu yaşıyorsak, o duygunun içerisinde kalmak ve bize ne dediğini anlamak, yapabileceğimiz en faydalı şey olacaktır. Birçok bilim dalı ve öğreti de bize bunu öğütlemektedir.


Bahsettiğimiz bile bile kendimize acı çektirmekten ziyade, an’da kalarak yaşadığımız şeyin farkında olmak, stres yaratan durum geçmişte kaldıysa ya da gelecekte ise şimdiki ‘an’a odaklanmak, eğer bir kaybımız varsa bu kaybın sağlıklı yasını tutarak yolumuza devam etmek. Her nasıl ki suyun içerisinde çırpındıkça daha çok dibe batıyorsak, stres halinde de ondan kaçmaya çalıştıkça daha fazla stres üretmiş olacağız. Yediğimiz yemek bitecek, paramız bitecek, masaj vs bunların hepsi nihayetinde tükenmeye mahkum. Her tükendiğinde sürekli yeni hazların peşinden koşmak mümkün değil, hayatın içerisinde beklemediğimiz bir sürü olumsuz durumla

karşılaşmaktayız. Sürekli mutluluğun peşinden gitmeye çalışmak, ansızın içine düştüğümüz acıyı atlatmayı da bir o kadar zorlaştıracaktır.


Son olarak, günümüzde olanı olduğu gibi kabul etmek yani acıyı da hazzı da an’da kalarak karşılamak bize her zaman mutluluk getirmese bile huzurlu hissetmemizi sağlayacağı şüphesiz.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ????
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.