Küt!
Geçen gün kızımın arkadaşına hediye almak için beklediğim mağazadaki kuyruk o kadar uzun ve tıkış tıkıştı ki, istemeden kulak misafiri oldum arkamda konuşan iki bayanın konuşmasına.
Ortak arkadaşlarının bebeğinin başına gelen gece düşme olayından dert yanıyorlardı. Bebek anne ile babanın arasında yatıyor, baba gece tuvalete kalkınca yankılanan küt sesi ve ardından gelen çığlıkla kendilerine geliyor, haliyle dehşete düşüyorlardı.
Madem kalkılıyordu önlem alınsaydı keşke, o zaman düşmezdi bebek.
Hadi söyleyin lütfen: Bu küt sesini duymadan çocuk büyütebilen var mı?
Özellikle de ilk çocukta. Anne babanın acemilik nişanı aldığı ilk çocuk, en iyi niyetlerin kurbanı çok olmuştur ve olacaktır da!
Bizde de durum benzerdi.
Gökçe ‘yi ağlatmaya kıyamadığımdan O her istediğinde uyanmış, uyku sıcağının yatağa mıhladığı sakız gibi kalkıp emzirmiştim. Yat, kalk, emzir, yatağına koy, geri dön, uyumaya çalış, ama uyuyama döngüsüne tahammül etmeye çalışırken bebeğini yatağa al fikri sinsice göz kırpmıştı bitap halime. Böylece daha fazla uyuyabilecektim.
Güya.
Güya çünkü yanıma aldığım için Gökçe, gece boyunca açık olan açık büfe kokusundan uykuya dalamamış, daha sık emme talebi ile taçlandırmıştı uyku sorununu.
O vakitler sorunlar, anne baba olarak tuttuğumuz blog’larda çözüme kavuşmadan önce e-mail gruplarında ve sosyal network’lerde konuşulurdu. Bebeği ağlatarak uyutmak en yaygın önerilen yöntem olduğundan, ben bana aşırı gamsız gelen önerilere yanaşmamış, ‘ağlatacağıma uyumam’ deyip zombilere katılmıştım.
Bir hatadan kaçarken başka bir hata yapmıştım yani.
O ağladıkça emzirerek ona zarar vermiştim aslında. Kesintisiz ve uzun uyku ile salınan büyüme hormonları çalışamamıştı mesela. Uykusuz kaldığım için enerjisiz, bitkin ve yorgun bir anne olarak, gerçek kendimin türevini almıştım bir de.
Uykusuz bir kadın depresyonla flört eder bir de enerji eksiğini yerine koymak için fazladan yeme ve kilo sorunuyla. Ben de takılıyordum onlarla.
28 ay böyle geçti. Ta ki Aletha Solter Türkiye’ye gelip bebeği ağlatmanın kötü bir şey olmadığını söyleyene kadar. Bebek ağlayacaktı da, nasıl’ı önemliydi. Karanlık bir odada tek başına değil de, annesinin sevgi dolu kollarında olacaktı mesela.
“Uyumak istiyorsun biliyorum bebeğim ama şimdi meme zamanı değil. Şimdi uyku zamanı diyecek” ve göz yaşlarına tahammül gösterecektim. İlk gece 40 dk süren protesto, ertesi gün 10 dk’ya inecek, ısrarcı yaygaracım 3. gece sihirli çubuk değmişçesine uyuyacaktı.
Uyuyacaktım ben de.
Bu yazıyı okursa bebeği yataktan düştü diye kahrolduğuna emin olduğum anne de uyuyacak belki. Kim bilir?
YORUMLAR