İstanbul, Aklımı Karıştırıyorsun!
Seni çok seviyorum biliyorsun. Başka nereye gitsem, büyüyen özleminle sekiz olup dönüyorum sana. Hele de uzun kaldıysam, içim ilmek ilmek sen oluyor: Erguvanını ayrı, yaz mavini ayrı, güz soğuğunu ayrı özlüyorum.
Sen ne yapıyorsun? Bol ağaçlı sokaklarını paraya tahvil ediyorsun. Suadiye’de yıkılan bir apartmansan, 10 ağacı katıyorsun zeminine. Gidenler mis kokulu ıhlamur, ceviz ya da ulusundan çınar. Sonra ne geliyor? 3 düdük palmiye. Sana ait olmayanlarla, çehreni bozuyor, taptığım olmaktan çıkıyorsun.
Sana her dönüşümde, yüzünü asfalttan bir kabukla biraz daha kaplıyorsun. Ne 8000 yılın bilgeliği, ne mahallenin yaz akşamlarını saran hafifliği, ne de çocukların sesi kalıyor sende.
Seni dinleyince poyrazını, benzersiz mavinden beyaza savrulan dalgalarını değil, çekiç ve delgi seslerini duyuyorum.
Sonu gelmeyen bir direk gibi dikiliyorsun gökyüzümde. Yükselen balkonsuz dört köşe duvarların arasında kaybediyorsun sana aitleri. Her afili yeni binanın, yandaki eski apartmanın bahçesini sattığını saklıyorsun.
Balkonumu döven çınarların ne kadar ömrü kaldı bilmiyorum. On yıllardır oradalar ama yarın? İnşaatlar sadece bahçelerdeki değil, yollardaki ağaçları da yurtsuz bırakıyor çünkü. Makineler çalışabilsin diye. Bu kentin gerçek sakinleri onlar. Kalan herkes arafta.
Senle yarenliğimin bir depreme kadar olduğunu biliyorum. Ama sen depremden çok önce teslim olacaksın sonuna. Sonumuza. Bu gidişin keşke sana dönülen bir gelişi olsa:
- Yeni yapılan apartmanlarda dikilmesi zorunlu ağaç sayısı olsa
- Suadiye’nin gerçek bir parkı olsa
- Sahil kıyısı önüne dikilen beton setle değil, hemen sokakla buluşsa
- Arabaların park yeri, benzersiz boğazının kıyısı olmayan başka bir yer olsa
- 20 ağaçtan fazla toprağı olan yer imara açılmasa
- Karşıdaki her şirketin deniz servisi olsa
- Kentte yağmurda kokacak bir toprağa basabilmek mümkün olsa
Olur mu dersin? Hayal de özlem gibi büyüyor, bilirsin.
YORUMLAR