İnsanoğlu var olduğundan beri elini attığı yerden şifa gelecek diye umuyor. Bitkiler bu arayışın en önemli aktörlerinden biri. Çok eskilerde bir yaranın iyileşmesi için hangi yaprağı çiğneyip üstüne koymak gerektiği bilgisi gündelik bir bilgiydi belki; lakin bir kaç nesildir yaşantımızın doğal olandan ne kadar uzaklaştığını düşünürsek bu bilgi de bir çok bilgi gibi bizden uzaklaştı. Son yıllarda doğaya dönüş akımı ile birlikte bitkisel ürün kullanımı çok artsa da bu bizim hayrımıza oldu denebilir mi belli değil.
Yakın zamanda kalabalık bir uzman grubu ve uzun süreli bir emeğin ürünü olan içinde yer alan 123 bir bitkinin etkisi, yan etkisi, ilaç etkileşmeleri, kullanım süresi, kullanılmaması gereken durumlar, uyarılar, önlemler gibi tüm bilgileri bir arada bulunduran bir kaynak kitap yayına hazırlandı. 123 bitki monografı ve her bitkinin orijinal fotoğrafı bulunan kitap 99 yazar ve 6 editörün emeği.
Akademisyen Yayınevinden çıkan Farmakognozi ve Fitoterapi Derneğinin alanda uzman Dr., doçent, profesör unvanlı tüm üyelerini bir araya getirerek hazırladığı FFD Monografları Bitkiler ve Etkileri kitabı vesilesiyle, kitabın editörlerinden olan Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Ömür Demirezer ile bitkisel tedavi arayışlarında doğrular ve yanlışlar üzerine konuştuk.
Tıbbi bitkiler doğru kullanıldığında tedavi edici etkileri vardır. Bitkilerle ilgili doğalsa zararsızdır şeklindeki yanlış kanı ve ilginin yarattığı pazar sonucu, kalite göz ardı edilerek üretilen ürünlerle toplum sağlığı tehlikeye atılıyor. Ürünün bitkisel olması hiç kimyasal içermediği anlamına gelmez. Zaten etkilerini de bu kimyasallar nedeniyle gösteriyorlar. Kimyasal ilaçlara güvensizlik, medya organları aracılığıyla yapılan satış ve tanıtım kampanyaları ve daha pek çok neden, kişileri bitkisel ilaçlara yönlendiriyor. Oysa ki kalite standartlarını sağlasalar dahi, bitkisel ürünlerin, konvansiyonel ilaçlarla etkileşime girebilecekleri ve bu etkileşimin istenmeyen sonuçları olabileceğini unutmamak lazım.
Hiçbir bitki için bunu söyleyemeyiz. Doz her zaman önemlidir. Gereğinden fazla su içerseniz de zarar görebilirsiniz. Emboli riski taşıyan bir kişi yeşil sebze de yese zarar görebilir. Uygun dozda kullanıldığında yararlı, aksi takdirde zararlı olabilirler.
Türkiye’de “Bitkilerle Tedavi” yaygın olarak hala aktarlar, anadan, babadan, öğrenenler ve konu ile eğitimi olmayan akademik unvanlı kişiler tarafından uygulanıyor. Ya da komşudan, arkadaştan, basından duydukları ile kendi kendilerini tedavi ediyorlar. Bu da ciddi sağlık sorunlarına zemin hazırlıyor. Oysa ki bu konuda eğitim alan tek meslek grubu eczacılardır. Son yıllarda doktorlar da bu konuya ilgi duydular. Sertifika programına katılıyor ya da seçmeli ders olarak Eczacılık Fakültelerinden ders alıyorlar.
Günlük ve mevsimsel değişkenlik, toprak yapısı, coğrafi bölge, yükseklik, iklim, toplama teknikleri, kurutma, toplama sonrası ulaşım ve saklama, ekstraksiyon yöntemi, ürün kalitesine etki eden faktörlerdir. Örneğin Adaçayını Alanya’dan topladığınızda içindeki uçucu yağ miktarı yoğun olduğu için kokuludur, Ankara’da yetiştirdiğinizde aynı sonucu alamazsınız, bu da Ankara’da yetişen bitkinin etkili uçucu yağları içermediği anlamına gelebilir. Yani doğru bitkiyi, doğru bölgeden, doğru zamanda toplamak gerekir ki içerdiği etkili maddeler istenen düzeyde olsun ve etki gösterebilsin.
Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılan ürünler ve bitkisel ilaçlar bu amaçla kullanılabilir. Bu ruhsatın önemi şudur: Sağlık Bakanlığı ruhsat vermeden önce ürün analizi ister, kriterlere uygunsa ruhsat verir. Benim daha önce yaptırdığım bir yüksek lisans tezinde Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlı 6, diğer kuruluşlardan izinli 7 adet ürünü analiz ettik ve sonuçta SB ruhsatı olmayan 7 üründe bitki ekstresinin ya yok denecek kadar az ya da hiç olmadığını içine saf kimyasal bileşikler eklendiğini gördük.
Tıbbi Bitkiler içerdikleri etkili bileşiklere göre farklı hastalıklarda etkili; doğru kullanımda faydalı olabilirler. Ancak aynı bitki ürün haline getirildiğinde bazı sahtecilikler olabiliyor. Ya içinde hiç bitki ekstresi bulunmadan, tamamen dolgu maddesi olarak piyasaya çıkıyor, ya daha ucuz benzer bitkilerle karıştırılıyor. Bunların tespiti ancak analiz ile mümkün. Kalitesiz ürün etkili olamaz.
Türkiye'de 2 tip ürün var; TİTCK (Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) dan ruhsat alan “Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürün” ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından ruhsatlandırılan gıda takviyeleri. Gıda takviyeleri, beyana dayalı olarak pazarda yer bulurken, TİTCK’dan ruhsatlı olanlar kalite kriterlerini ölçen tüm analizleri yapılmış olarak piyasaya çıkıyor. İçerikleri tam kontrol edilmemiş ürünler denetimden de muaf oldukları için geri dönüşü olmayan toplum sağlığı sorunlarına yol açıyor, dolayısı ile sağlık harcamalarını da artırıyorlar. Geçtiğimiz yıllarda FDA, Amerika’da bitkisel takviye satan marketlerdeki ürünlerin etiketlerinde yazan içeriğe sahip olmadıklarını hatta boş olduklarını belirtmiş. Biz bu tespiti FDA' den önce yaptık.
Bitkisel ürünler, farklı yapılarda, çok sayıda kimyasal madde içerirler ve tıpkı ilaçlar gibi yan etkileri olabilir. İlaçlar, güçlü etkili kimyasal tek bir etkili maddeden oluşurken bitkisel olanlar ise daha zayıf etkili pek çok maddeyi bir arada içerir.
Tamamen doğal olarak lanse edilen özellikle bitkisel afrodizyak ve zayıflama ürünlerinde ilaç olarak kullanılan sentetik kimyasal maddelere rastlanabiliyor. Bu ürünlere katıştırılan maddeler, ilaç olarak doktor kontrolü altında kullanılması gerektiğinden bazı kötü yan etkileri olduğunu da unutmamak lazım.
Tıbbi bitkisel ürünlerin modern tıp uygulamalarına entegre olabilmeleri için kalite, etkinlik ve güvenlilik kriterlerini mutlaka sağlamaları gerekiyor. Sahtecilikler ve bilinçsiz kullanım yüzünden bitkilerin tedavi edici etkileri ne yazık ki gölgede kalıyor.
Medya kanallarından (konunun uzmanları bile olsa) önerilerde bulunulması çok yanlış. Çünkü dinleyen, seyreden ya da okuyan kişilerin sağlık durumları, aldıkları ilaçlar, operasyon öncesinde mi ya da sonrasında mı olduğunu bilmeksizin yapılan öneriler tehlikeli olabilir. Bu önerileri yapan kişilerin hemen hepsi alan dışı kişiler. İnsanlar de zaten bitki kullanmaya meyilli oldukları için, doğru mu yanlış mı araştırmadan kullanıyorlar. Sonuçta karşılaşılan ölüm vakaları hiç de az değil. Ben diyorum ki vatandaş bilimin süzgecinden geçmemiş hiç bir şeye inanmasın.
Röportaj: Damla Çeliktaban