Verdiği pozların jantiliği, karizması su götürmez. Her haliyle 90’lardan fırlamış gibi. Şarkı söyledikçe insanın göğüs kafesine iğneyi batırıyor da batırıyor. İstanbul âşığı ama “raki-şiş kebap” değil onun meselesi, belli ki ruhu İstanbullu. İspanyol şarkıcı Monica Molina’yla yarın vereceği konser öncesi konuştuk; hayatla derdini, aşkı anlattı.


47 yaşında bu kadar çekici görünmenin bir sırrı olmalı!

Bu bir iltifat, çok teşekkürler. Galiba insan iç huzurunu bulunca bunu bir şekilde dışarıya yansıtıyor. Yaş bu durumda yalnızca bir sayı. İnsanlar hayatta kendi seçimlerini yaşayabildiğinde mutluluğun sırrına ulaşıyor. Yani insanı çekici ve güzel kılan mutlu ve huzurlu olmak bence. Ah, böylece bu işin sırrını herkesle paylaşmış oldum. Sizler de uygulayın, inanın benden daha çekici olacaksınız.

Şarkılarınızdaki kadar melankolik misiniz?

Evet, melankolik bir yanım var ama şarkılarımdaki kadar olmadığını itiraf etmeliyim. Ağlamak kadar gülmeyi de seviyorum. Hayatımız 4 mevsim gibi, her an başka duygular hissedebiliyoruz. Âşık olmayı seviyorum. Aşk; sevinci, hüznü, melankoliyi bir arada yaşatan büyülü bir şey.


İspanyol aşk şarkıları söylüyorsunuz siz, neden isminiz ‘Fado’yla anılıyor?

Türkiye beni Pequeno Fado şarkısı yüzünden Fado şarkıcısı gibi tanıdı. Halbuki birçok şarkımı kardeşim Noel yazmıştır. (Gülüyor). Evet Fado’yu çok seviyorum ama Fado söylemiyorum. Geldiğimde CD’lerimi Fado bölümünde görmek yüzümde bir gülümseme yaratıyor tabii ama “Beni yanlış konumlandırdılar” diye düşünmüyorum. Umarım yakın bir gelecekte yine Fado söyleyip sizlere armağan ederim.


İstanbul’a sık sık geliyorsunuz, burayla özel bir bağınız var mı?

Türkiye’yle yıllar içinde gelişen çok özel bir bağım var. İstanbul’a ilk kez 13 yıl önce geldim, o sırada kızıma 6 aylık hamileydim. O günden beri İstanbul’da, Ankara’da, Bursa’da onlarca konser verdim. Türkiye’de bana kendimi çok özel hissettiren ve sıkı sıkı sarılmamı sağlayan bir şey var; kendimi buraya ait hissediyorum sanki, bu 13 yılla olabilecek bir şey değil. İstanbul’da nefes almak bir ayrıcalık. Tarihiyle, kültürüyle, yemekleriyle, insanlarıyla çok özel bir ülke. Bunu keşfetmemi sağlayan, Türkiye’yi ikinci ülkem gibi görmemi sağlayan oradaki dostlarım Sinan ve Vito’ya ne kadar teşekkür etsem az.


‘Dünyanın her yerinde hamam olsa!’


Hamam sefasını sevdiğiniz doğru mu?

Her gelişimde bir hamam kaçamağı yapıyorum, müthiş keyif alıyorum. Tanrım, ne güzel bir kültür! Özellikle Galatasaray hamamı büyüleyici bir yer. Tarihinizde Hamam kültürünün önemini biliyorum. Keşke dünyanın her yerinde, İspanya’da falan da böyle güzel hamamlar olsa.


Kendinizi star gibi hissediyor musunuz?

Kesinlikle hayır! Tanınmak elbette sizinle bir şeyler paylaşılmasını kolaylaştırabilir. Hayranlarımın benimle kurduğu bağ da çok özel. Ama hepimiz bir iş yapıyoruz işte, benim işim de şarkı söylemek. Topluma mal olmak, öldüğünüzde bir imza bırakmak çok güzel ama hayatı star edasıyla yaşamak önce sizi mutsuz eder. Kendimi star gibi hissetmektense ayakları yere basan, hayata sıkı sıkıya bağlı biri olmayı tercih ediyorum.


Aşkı nasıl tanımlarsınız?

Ah, bu çok zor bir soru! Aşkı tanımlamak değil de yaşamak daha güzel olabilir. Ama illa tanımlamam gerekiyorsa “Şarkılarımdaki gibi” derim. İnsanın içinin içine sığmadığı; ne yapsan, ne desen az gelen bir duygu.


Röportaj: Gizem Sevinç Selvi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.