Daha 13 yaşında klasik müziğin en prestijli plak şirketi Deutsche Grammophon’la imzaladığı anlaşmadan 14 yaşında çıkardığı Paganini’nin Kapriçyolarından oluşan albüme, Guinness rekorlar kitabının “en hızlı kemanisti” olmasından giyim ve tarzına her şeyiyle dünyanın konuşmaya doyamadığı David Garrett, 20 Mayıs’ta İstanbul’da. Yapı Kredi ana sponsorluğunda IEG Live ve Piu Müzik’in düzenlediği “Good Music In Town” konserleri kapsamında Türk hayranlarıyla buluşan Garrett ile konser öncesi telefonda sıra dışı klasik müzik kariyeri üzerine konuştuk. Bu arada benden duymuş olmayın ama David biste efsane Michael Jackson’ın “Smooth Criminal” yorumunu çalıyor, konserin sonuna kadar kalmakta fayda var!


Şimdi, tartışmasız bir gerçek var, acayip yakışıklısınız...

Bunu duymak beni mahcup ediyor ama teşekkür ederim.


Peki genellikle smokin veya benzeri kıyafetlerle çalan meslektaşlarının yanında sizin bu üstsüz ve dağınık saçlı, romantik beyaz seri romanlarından fırlamış haliniz insanların sanatınıza önyargıyla yaklaşmalarına neden olmuyor mu?

Yüzüme karşı böyle bir önyargı hiç yapılmadı. Arkamdan söyleniyor olabilir mi, bilmiyorum. Ancak sonuç olarak yaptığım iş klasik müzik, performansın yoğun ve en önemli olduğu tür. Bu yüzden de önemli olan sahneye nasıl çıktığım değil, sanatımı nasıl icra ettiğim. Giydiğim kıyafetler yaptığım işi nasıl etkileyebilir ki? Modayı ve ünlü tasarımcıları günlük hayatımda takip ederken sahneye farklı çıksam o ben olmam, rahat edemem.


14 yaşınızda klasik müziğin en önemli markalarından Deutsche Grammophon’la anlaşmışsınız. Bir tür ‘harika çocuk” muydunuz?

Bütün çocukluğum ve ergenliğim keman çalışarak geçti. Kendisi de keman çalan babam, beni bizzat çalıştırıyordu, her gün 7-8 saat. Deutsche Grammophon’dan “Paganini” albümünü çıkardıktan sonra oradan gelen parayla New York’ta da özel dersler almaya başladım. Eğlenceye pek vaktim yoktu. “Harika Çocuk” yorumunu kendim yapamam ancak çok çalışıp emeğimin karşılığını aldığımı söyleyebilirim!


Böylesi ağır disiplinden geçen müzisyenler genelde daha karanlık ve içe kapanık olur. Sizin gayet enerjik ve eğlenceli bir auranız var. Yoksa sizin de bir karanlık tarafınız var mı?

Elbette var. Dünya üzerinde herkesin olduğu gibi. Oturup da “Tanrım, her şey ne kadar kötü!” diyecek biri değilim. Hele de emeğimin karşılığını almışken. Kötü deneyimler ancak onlardan ders almadıysanız kötüdür. Düşüncem şu, bir insanın başına gelen en kötü şey başına gelen en iyi şeydir.


“Whiplash” filmini izlediniz mi? Kendinizden pek çok şey bulmuşsunuzdur.

Evet izledim, özellikle de konservatuvara devam eden bir öğrencinin hem özel hayatını hem de eğitimini aynı anda gösteriş şekli bakımından başarılıydı. Ama ben daha çok komedi filmleri severim. İşim zaten yorucu ve ciddi olduğu için en büyük zevkim açıp komedi filmi izlemek. Çok özel bir şey olmak zorunda değil, beni güldürmesi yeterli.


Pop şarkılarının klasik enstrümanlarla yorumlanması olan cross-over son yıllarda çok tutan bir şey. Peki siz kendinizi klasik müzikçi olarak mı yoksa cross-over olarak mı tanımlıyorsunuz?

Kesinlikle klasik müzik. Sonuçta yıllarca klasik müzik eğitimi aldım.


Ama repertuvarınızda Brahm’s da var Michael Jackson da!

Repertuvarımı kendi sevdiğim ve çalmaktan zevk aldığım şarkılardan oluşturuyorum. Popüler müziği dinlerken de klasik müzik kadar zevk alıyorsam o şarkı repertuvarıma girer. Sence de bu çok normal değil mi?


Klasik müzik yapan müzisyenler genelde pop müzikten pek hazzetmezler...

Bu bir önyargı, benim çevremdeki müzisyenlerin hepsi klasik müzik kadar pop da dinler. Sonuçta müzisyenseniz yapılan her türlü müzikten haberdar olmalısınız. Aralarından sevdiğiniz bir parça çıktıysa bunda ayıp bir şey yok.





‘Vücuduma iyi bakarım’


Siz sahneye çıkıp sanatını icra edip sonra da selamını verip giden müzisyenlerden değilsiniz. Her konseriniz aynı zamanda bir müzik şovu, bu enerjiyi nereden buluyorsunuz?

Bu enerjinin fiziksel yönünü spor yapmama borçluyum. Spor salonuna düzenli giderim, koşarım vücuduma iyi bakarım. Fiziksel kondisyonumun yüksek olması şart. İşin ruhsal boyutunun sırrıysa, sahnede olmaktan ve çalmaktan inanılmaz bir zevk almamla alakalı. Eğer seyirci de benim kadar eğlenmezse çok yazık olur.


Hem sizde hem de gösterilerinizde inanılmaz gösterişli bir hava var. Bir bakıma çaldığınız bestelerin yazıldığı barok ve rokoko dönemlerinin ihtişamına selam çakar gibisiniz...

Bu bilerek strateji gereği yaptığım bir şey değil, dediğim gibi kendimi nasıl rahat hissediyorsam sahnede de kendimi öyle ifade ediyorum. Bu gösteriş, büyük ihtimalle kemanın tüm enstrümanlar arasında görsel yanı en kuvvetli olmasından kaynaklanıyor. Bu yüzden de eskiden beri keman ve kemancı üzerine romantik göndermeler çoktur. Çalarken ayaktasınızdır ve tüm vücudunuz görünür, belli bir ölçüde vücut dilinizi de kullanabilirsiniz.


Son sorum; Konserleriniz gereği geziyorsunuz ama yine de İstanbul’a geliyor olmak sizi heyecanlandırıyor mu?

Tabii ki heyecanlandırıyor, deli misin sen! Daha önce hiç gelmedim ama o kadar çok methini duydum ki. Beni İstanbul’dan daha heyecanlandıran bir şey varsa o da Türk seyirciden nasıl bir tepki alacağım. İstanbul’da vereceğim konserde klasik müzik olacak, en sevdiğim besteci Brahms’tan eserler çalacağım. Bana sadece piyano eşlik edecek.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.