Eda Taşpınar, kendi güneş yağı ve bikini koleksiyonuyla karşımızda.... Eda Taşpınar dendiğinde ilk akla gelen, şezlong artı bronzluk... Akıllı kadın vesselam.


Sonunda kendi güneş yağını çıkardı. Collezione markasıyla işbirliği yaptı, kendi bikini ve mayo koleksiyonu da artık raflarda... Uzun uzun konuştuk. Ona da söyledim; “Sadece kıyafet, saç, baş konuşacağımız bir kadın bekliyordum, bambaşka biriyle karşılaştım” diye. İnsana iyi gelen bir hali var. O “Takmıyorum, kimne derse desin” dedikçe sizin de boşveresiniz geliyor.


Bikinili fotoğraflarınız her sene yazın geldiğinin habercisi oluyor...

Başlıklar bile var. “Biri Eda’yı çevirsin”, “Kaplumbağa Eda ”, “Bodrum’un muhtarı ”... Geçenlerde de biri tweet atmış, koptum. “Eda’ya cehennem de yanacaksın deseler, tamam şezlongum ne tarafta der” diye.. Bir dönem tek ne turlarını şezlongumun önünden geçiriyorlardı.


Bu sizi rahatsız ediyor muydu?

Pek değil. Küçükken de böyleydim ben.


Yani nasıldınız?

Çocukluğum Moda Deniz Kulübü’nde geçti. Annemler; 7-8 kadın, ellerinde reflektör, yan yana şezlonglara yatıp güneşlenirdi. Bunları görerek büyüdüm. Ben de yattım şezlonga. Ama tabii o zamanki güneşle şimdiki bir değil. 20’li yaşlardayken o kadar önem vermiyordum ama herkes “Zararlı” diye bangır bangır bağırıyorsa dikkate almak lazım.


Cildiyeciye göründünüz mü?

Her sene görünüyorum. Bir problem yok. Zaten azalttım artık. 09.00-11.30 ve akşam saatlerinde güneşleniyorum.


Aşağı yukarı bir hesap yapsak, hayatınızın ne kadarı güneşlenirken geçmiştir?

Hiç düşünmedim. Ama bir “güneşin kızı” durumu var tabii.


Peki şezlongdayken neler geçiyor aklınızdan?

Genelde okuyorum. Fotoğraflarda da çoğunda önümde kitap var.


Ne tip mesela?

Bazen kafam dolu oluyor gereksiz kitaplara bakıyorum, bazen tasavvufla ilgili okuyorum, bazen de polisiye...


Ne yapsanız uçlarda. Güneşleniyorken de aşırı, zayıflarken de spor yaparken de....

Evet. Sevdiğim şeyler bazen bende takıntı haline gelebiliyor. Ama çok zayıf değilim. 1.80 metre, 63 kilo bir kadınım. Zayıflıkla fitlik ayrı şeyler. Bir de belirli bir yaşa gelince spor yapmak zorundasın. Spor yapmaz yemek yemeyip oturursun, o zaman da sarkar vücudun.


Hiç kilolu olduğunuz bir dönem var mı?

Londra’ya taşınmıştım. 18 yaşındaydım. Hep 58’lerde gezinirken o ara 73’e çıktım. Ama üstümde kalmadı. Kalamaz da. Ailem de sevmez. Bizde 3 kilo alırsın babam hemen “Ailenin bodyguard’ı önden yürü” der.


Bu yazı nerede geçireceksiniz?

Alaçatı ruhuma çok iyi geldi ama Bodrum’u da özledim. Yine aynı yerde olacağım. Şezlongumu ayırttım, muhtar geri dönüyor! Bir de teftişteyim bu yaz. Kızlara bakacağım bikinileri nasıl, hangi yağı kullanıyorlar diye...


Yine “Oh ne âlâ hep yatıyor” diyecekler...

Olabilir. İnsanlar her zaman konuşacak. Ben çalışırım, arkasında duracağım işler yaptıktan sonra da “Elalem ne der” diye düşünmem.


Bu sizin mottonuz galiba.

Aynen öyle. Başkaları varsın laf söylesin. Benim ne düşündüğüm ve mutlu olmam önemli.


Belirgin bir tarzınız yok.

İnsanız yahu. Hayatında bir şeyler değiştikçe ruh halin, tarzın da değişiyor. Sürekli aynı şeyi giyen biri sıkıcıdır bana göre.


Geriye dönüp baktığınızda “Ben bunu nasıl giymişim” dediğiniz oldu mu?

Hiç olmadı. O an öyle hissetmişim ki onu giymişim. Belki en yakın arkadaşım hastaydı, kötüydüm, üstüme öylesine bir şeyler giyip çıktım... Kendiyle barışık biriyim. Zaten çıkan gazete küpürlerini kesip saklıyorum. Kitapçıklar halinde duruyorlar. Çocuklarım, torunlarım ileride bakıp gülerler belki. “Annen’apmışsın, manyak mısın” diye dalga geçer. Ya da bayılırlar.


Ayna karşısında çok zaman harcıyor musunuz?

Hayır. Düşünülenin aksine derdim bu değil. Çok önemliymiş gibi saatler geçirmek gereksiz. İnsanlar seni önce kıyafetinle ağırlıyor, konuşmaya başlıyorsun ve beyninle uğurluyorlar. Artık kendimi iyi tanıyorum. Ne istediğimi, bana neyin yakışacağını bildiğim için kolay seçiyorum.


Katıldığınız bir davette sizden daha iddialı giyinen bir kadın görseniz...

Hiç önemli değil. Etrafıyla yaşayan biri değilim ki. Herkesin daha iyisi var. Bunu düşünerek yaşarsan hayatta çok mutsuz olursun. 32 yaşındayım, 18’likler var, neyin iddiasında bulunacaksın? Ancak yaşının iyisi olursun. Ben de bunun için uğraşıyorum.


Uslu durmanız karşılığında çizdiğiniz bir ayakkabı yaptırılıyormuş.

Ne yapsın annem? Sonunda öyle bir yöntem bulmuş. Kendimce çizerdim bir şeyler, annemin ayakkabıcısı vardı, yaptırırdık. O zamandan vardı merakım.


Hep tasarımcı olmak mı istediniz?

Yoo. 6-7 yaşlarında dedektif, 8 yaşında ağdacı...


Hayatınızın dönüm noktası...

Londra’da yaşadığım 6 sene. İlk kez tek başınasın. Dünyanın birçok farklı ülkesinden insanla tanışıp orada kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyorsun. Robert Koleji’nde okuyordum. Lise 2’de babam beni Londra’ya yolladı. London College of Fashion’da bir sene moda üzerine eğitim aldım. Sonra bir sene de Central School of St. Martins’de fotoğrafçılık ve styling okudum. Dünya çapında markalarda staj yaptım.


Mesela?

Armani, Vivienne Westwood, Stella McCartney, Maxmara... Bazılarında PR, bazılarında marketing departmanlarındaydım. Ne yapmak istediğimi araştırdığım bir dönemdi. Kahve getir götürler, koli taşımalar... Bir kere de Londra Moda Haftası’nda backstage’de çalıştım.


Orada ne yaptınız?

Kusuyor mankenler, sen de saçlarını tutuyorsun. Görevin o.

İkoncan lakabını size kim taktı?

Buzzbar’ın sahibi Ender Sanal. Bir gün oturuyoruz, “Herkese ikon diyorlar, bıktım, ben sevdiklerime ‘can’ eklerim, seninki de ikoncan olsun” dedi. Sonra dışarı çıktık, arkamdan “İkoncan” diye bağırdı. Bunu da gazeteciler duydu...


‘İstemem, beni çekmesinler’


Siz bizim hayatımıza nasıl girdiniz?

Nurettin’le (Hasman) beraber. Londra’dan yeni dönmüştüm. Bir ilişki yaşadık, fotoğrafımız çekildi. Öyle devam etti.


“Özel bir çaba harcamadım” diyor musunuz?

Aman yok. Hatta ilk zamanlar “İstemem, beni çekmesinler” diyordum. Gazetede ilk kez fotoğrafımı gördüğümde çok utanmıştım. Rahatsız ediyordu o ilgi. Londra’da yaşamışım. Özgür ruhluyum. Hayatım kısıtlansın istemiyordum.


Geçen hafta Nurettin Hasman’la karşılaşmanız görüntülendi. Çok medeniceydi...

8 sene birliktelik yaşamışsın. Hayatının bir parçası haline gelniş. Koşullar değişmiş ayrılmışsın. Tabii ki bir yerde gördüğünde sarılıp merhabalaşacaksın. Kızları da hâlâ iyi arkadaşım. Yaşarken iyiydi de bitince mi tu kaka oldu? Biz zaten konuşuyorduk. Siz görmüyordunuz.


Röportaj: Pınar Erbaş

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.