Seksenli yılların testosteron saçan, terli, derbeder ve sert aksiyon kahramanlarını bir araya getiren 2010 yapımı “Cehennem Melekleri”nin, gişelerde gösterdiği başarı bizi üçüncü filme kadar getirdi. Sylvester Stallone’nin yönettiği ilk film, 80’lerin ucuz estetiğine bir dönüştü. Simon West’in yönettiği ikinci film, mizah duygusuyla öne çıkıyor, genişleyen bütçesiyle ilkini gölgede bırakıyordu. Avustralyalı yönetmen Patrick Hughes’e teslim edilen üçüncü filmde ise ne ilkinin “otantik” ucuzluğu ne de ikincinin ironisi var. Bütçe yine büyük ve Hughes, klişelerle dolu bir öyküyü, vasat ama gösterişli bir aksiyon sinemasıyla paketleyip sunuyor.


Serinin başından beri en eğlenceli yanı “müzelik” aksiyon starlarını bir araya getirmektir. Dolayısıyla, üçüncü filmde de yapımcılar, geçmişin aksiyon yıldızlarını transfer etmeyi sürdürmüşler. Sylvester Stallone, Jason Statham ve Dolph Lundgren’den oluşan çekirdek kadroya Harrison Ford, Wesley Snipes, Mel Gibson gibi yeni isimler ekleniyor. Arnold Schwarzenegger “kambersiz düğün olmaz” misali yine kadroda. Bruce Willis ilk 11’e alınmazken aksiyon – macera geçmişiyle pek hatırlanmayan Antonio Banderas sürülüyor sahaya. Zaten Banderas’ın oynadığı karakter, gevezeliği, hali ve tavrıyla diğer kahramanlardan ayrılıyor; “sahada yabancı madde var” duygusuyla filmin mizahına en büyük katkıyı yapıyor. Üçüncü filmin en önemli özelliği ise ekibe gençlerin dahil olması. Hikâye de zaten buradan ilerliyor. The Expendables adlı paralı askerler timinin lideri Barney Ross (Stallone), kadroda bir gençleşme operasyonuna gidip eski arkadaşlarıyla yolunu ayırıyor. Ama asıl mesele her zaman olduğu gibi yine kişisel.


Meraklısını mutlu eder


Barney, “gücün karanlık tarafı” na geçen eski arkadaşı Conrad Stonebanks’i (Mel Gibson) CIA adına yakalayarak kendi intikamını da almak istiyor. Kötü adam Stonebanks’in eski Doğu Bloku ülkeleriyle ittifakı ve ABD karşıtı olması elbette tesadüf değil. İyi adamlar da ABD ve CIA yanlısı... “Melekler” üçüncü filmde de açılıştan kapanışa yine bir sürü insan öldürüyor, sık sık yumruklarını kullanıyor ve sayıca az olmalarına rağmen yeni “destanlar” yazmayı sürdürüyorlar. Doğrusu sinema sanatı adına öykü ve anlatımda dişe dokunur bir şey olduğunu söylemem mümkün değil. Buna karşılık serinin hayranları bekledikleri her şeyi fazlasıyla bulacaklar. Yakın dövüş, silahlı çatışma, patlama, hareket ve bol miktarda gösterişli tahribatın yanı sıra finalde seyirciyi tanklı toplu konvansiyonel bir savaş dahi bekliyor. Öte yandan 126 dakikalık sürenin bu kez hayranları bile biraz rahatsız edeceğini çünkü öykünün gereksiz uzadığını düşünüyorum.


Filmin Notu: 5


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.