En iyi film dahil 5 dalda Oscar adayı olan “Aşk” (Her) bilgisayarının işletim sistemine âşık olan yalnız bir adamın öyküsünü anlatıyor. Spike Jonze’nin yazıp yönettiği film, tek kişilik hayatların giderek yaygınlaştığı bir dünyada aşkın anlamını sorguluyor.


Theodore’u (Joaquin Phoenix) biraz tanıyınca; dinlediği melankolik şarkılara ya da evindeki yalnızlığına tanık olunca, Scarlett Johansson’un sesiyle konuşan, kendini sürekli geliştiren işletim sistemi Samantha’ya âşık olmasını garip karşılamıyorsunuz. Spike Jonze, Samantha’yı yazarken, edebiyat ve sinema tarihinin bütün yapay zekâlarından bir şeyler almış ve kendisi de eklemiş. Theodore - Samantha aşkı da kuşkusuz fevkalade sıra dışı. Ama filmin kalbine ulaşmak için başka şeylere bakmak gerekiyor.


Mutluluğu paylaşmak

Öncelikle, Theodore’un başkaları adına mektup yazarak hayatını kazandığını unutmayalım. Duygularını dile dökmeyi dahi profesyonellere bırakan insanların arasında, dil becerileri ve hayal gücüyle yaşayan yalnız bir adam o. Ama Samantha’nın aniden ortadan kaybolduğu bölümde çok iyi vurgulandığı gibi o da sürünün bir üyesi. Herkes gibi hayatının büyük bölümünü işletim sistemiyle konuşarak geçiriyor. Samantha’yı satın almasına yol açan reklamı hatırlayalım. Bir sürü insan aynı yerde ama birbirlerinin farkında değil. Bu da bizi filmin, en anlamlı ve güçlü fikrine götürüyor: Bilgisayarlarıyla birlikteyken, yalnızlaştıklarını fark etmeyen insanlar... Theodore’un Samantha ile ilk “çıktığı” günler, akıllı telefonlarla ilişkimizi akla getiriyor. Çevremiz artık tek başına dolaşırken konuşan, gülen, eğlenen insanlarla dolu değil mi?


Bir “işletim sistemi”nin filmdeki gibi bağımsız bir kişilik olarak kabul edileceği günlere ne kadar uzağız bilmiyorum. Tek bildiğim, mutluluğu başkalarıyla bulmak konusunda giderek tembelleşiyor olmamız... Spike Jonze de bu sosyal tembelliğe çekiyor dikkatimizi. Theodore’un telefonda bir yabancıyla yaptığı “seks”, sadece “ses”ten oluşan bir partnere çoktan hazır olduğunu gösteriyor. Arkadaşlarının ayarladığı kadınla (OliviaWilde) buluştuğunda ise birbirlerine dokunana kadar her şey yolunda gidiyor. Cinsel hazzın hayali, cinsel ilişkinin kendisinden daha güçlü bir arzuya dönüşmüş durumda ve fiziksel temas her şeyin sonunu getirebiliyor. Samantha’nın bir başka kadının bedenini kullanma çabası da belki aynı nedenden işe yaramıyor. Theodore dokunmayı unutmuş biri. Onu sadece anılarında ayrı yaşadığı eşi Catherine’e (RooneyMara) mutlulukla dokunurken görebiliyoruz. Dolayısıyla asıl âşık olduğu kişinin, Catherine olduğu düşünülebilir. Onu kaybettiği nokta ise benmerkezciliği. Catherine’i değiştiremediği, olduğu gibi kabul etmediği için kaybediyor. Samantha ile tıkandığı yer de farksız. Sağlıklı ilişki kurabildiği yegâne kadının arkadaşı Amy (Amy Adams) olması tesadüf değil. İlişkilerinde beklenti yok ve birbirlerini anlamaya çalışıyorlar.





Yılın en iyilerinden biri

Spike Jonze, bu hüzünlü ve gerçekçi aşk öyküsünü sıcak, rengârenk bir gelecek dekorunda anlatıyor. Gökdelenlerin yükseldiği, yayaların trafik gürültüsünden uzakta yürüdüğü, Şanghay ve Los Angeles’ı dijital olarak birleştiren bu şehirde, dış dünyanın güzelliği, iç dünyaların sefaletiyle tam bir tezat teşkil ediyor. Hafif puslu, melankolik gelecek görüntüleri, doğal renkli sade kostümler ve iç mekânlarla birleşip Arcade Fire’ın dokunaklı, lirik müziğine karışıyor... Tek kişilik hayatların daha kolay olduğu bir dünyada, giderek daha da bencil, benmerkezci olmamıza vurgu yapan “Aşk” bence yılın en iyilerinden biri.


Yazı: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.