Günümüz sinemasında belki de en zor olan, yeni bir şey yapmak. Sözgelimi “Avatar”, 3D teknolojisinde çıtayı çok yukarı koyarak özel efekt teknolojisinde yeni bir dönemin startını vermişti. “Yerçekimi” (Gravity) ise “Avatar”ın açtığı teknolojik yollardan ilerleyerek uzay filmlerinde yeni bir sayfa açıyor. Kuşkusuz, uzay boşluğunda sorun çözmeye çalışan astronotlarla sinemada ilk kez karşılaşmıyoruz. “Yerçekimi”nde yeni olan, o karanlık boşluğun ve orada verilen yaşamda kalma mücadelesinin boydan boya bütün filmi işgal etmesi...


Üstelik dünyayla iletişiminiz kopuk. Bu da, sözgelimi “Apollo 13”te (1995) olduğu gibi “merkezde” sorunlarınıza çözümler üreten ekipler ve süper zekâlar olmadığı anlamına geliyor. İletecek bir madde olmadığı için sesin dahi olmadığı bir dünyada, astronot eğitiminizden aklınızda kalanlar, zekânız ve varsa eğer yaşamda kalma içgüdünüzle baş başasınız. Çözümler son derece sınırlı, kurtulma olasılığı çok düşük... “Yerçekimi”nin hikâyesi, bilimkurguyla yaşamda kalma (survival movies) janrlarını harmanlıyor. Ana fikri ise hepimizi ilgilendiren cinsten. Teslim olmak ya da savaşı sürdürmek arasındaki meselelerle ilgili bir film bu. Tecrübeli astronot Matt Kowalski (George Clooney), mizah duygusu, iyimserliği ve pozitif tavırlarıyla hayata yakın bir karakter. Medikal mühendis Ryan Stone (Sandra Bullock) ise tam tersine, deneyimsiz, gergin ve endişeli... Kuşkusuz, tüm bunlar yeni değil ama iyi işlendikleri kesin.


Görülmemiş şeyler var bu filmde

“Yeni olan şey”lerden devam edersek, adına “sinema mühendisliği” diyebileceğimiz bir alana girmemiz gerekiyor. Sinema tekniğinden anlayan ya da anlamayan herkes Alfonso Cuaron’un bu filmin çekimlerinde farklı ve yeni şeyler denediğini anlayabilir. ‘2001 A Space Odyssey’deki uzay gemisi sahneleri ya da “Star Wars”taki savaş sahneleri gibi daha önce görülmemiş şeyler var bu filmde... Kaldı ki bunu sadece 2D olarak seyrettiğiniz fragmanda dahi hissetmeniz mümkün. Cuaron, seyircide tam da “oraday”mış, Stone ile Kowalski’nin burnunun dibindeymiş hissini yaratıyor. Bunu sadece elindeki teknolojiyle değil yönetmenlik sanatıyla, kamerayla, kadrajla, ışıkla ve renkle yapıyor. Etkileyici olan da bu zaten. Kamera sanki asla sabitlenmiyor ve astronotlar gibi yerçekimsiz ortamda süzülüyor. Cuaron, görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki ve prodüksiyon tasarımcısı Andy Nicholson ile birlikte uzun bir hazırlık döneminin ardından çekmiş filmini. Dolayısıyla, filmin büyük bölümünde çok yoğun olarak kullanılan dijital efektleri hissetmeniz mümkün değil. Açılıştaki kaza sahnesi sadece çekimi ve özel efektleriyle değil, baştan sona bütün mizanseni ve koreografisiyle nefes kesici. Ses efektlerinin olmadığı bu sahnede hipnotize edici olan şey hareket ve grafik. Yani, saf sinema...


Bu yılın en iyi filmlerinden biri

İki astronotun birbirlerini yakalamaya ya da uzay istasyonunda bir yerlere tutunmaya çalıştıkları sahneler de kusursuz. Cuaron bu sahnelerde tutunmak, yakalamak ve bağlanmanın yaşam; boşlukta kalmanın ise ölüm olduğu bir çeşit uzay trapezi etkisi yaratıyor.


George Clooney her zaman olduğu gibi rolüne bir yıldız dokunuşu getirirken, Sandra Bullock, filmin anahtar kişisi olmanın altından kalkıyor. Güçlü aksiyon kadını havalarına hiç girmeden, karakterinin kırılgan ve zayıf yanlarını öne çıkartıyor. Bu da seyirciyle arasında daha sağlam bir bağ kuruyor. Zaten Ryan Stone senaryo cephesinden bakıldığında da filmin başarısında kritik öneme sahip, iyi yazılmış bir karakter.


‘Büyük Umutlar’dan (Great Expectations – 1998) beri ilgiyle takip ettiğim Alfonso Cuaron’un başyapıtı olan ‘Yerçekimi’, bence yılın en iyilerinden biri.


Haber: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.