Umarım “Galaktik Uzayüstü Planlama Konseyi” diye bir şey yoktur. Çünkü bu konsey, İngiliz yazar Douglas Adams’ın ‘Otostopçunun Galaksi Rehberi’ romanının daha ilk sayfalarında, “Galaksiler arası otoyol geçecek” diye Dünya’yı 2 dakikada yok ediyor. Konsey bu karardan hiç rahatsızlık duymuyor. Zira ilkel medeniyetli bu mavi gezegenin varlığı kâinat için son derece önemsizdir...


Adams’ın bilim kurgu türüyle ince ince dalgasını geçtiği romanını okuduktan sonra kâinatta bu tür gelişmiş medeniyetler olabileceği ve kendi aralarında karar mekanizmaları oluşturabileceği bana da makul gelmişti. Ama koskoca bilim insanlarının bu tür kozmik meclislere inanmakla kalmayıp onlar hakkında ciddi ciddi tezler ortaya attığını öğrenmek beni epey afallattı.


Geçen ay, Dünya’ya 94 ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiden ‘sinyal geldiği’ haberinin tartışıldığı günlerde, İskoçya’nın St. Andrews Üniversitesi öğretim üyesi Duncan H. Forgan, uzayda insanlıktan çok daha ileri bir medeniyet veya medeniyetlerin “Dünyalıların kendilerini bulmalarını engellediğini” ileri sürdü. Forgan’a göre olay şuydu: “Uzayda medeniyetler var ancak bunlar büyük bir federasyon kurmuş değiller. Bazı medeniyetler kendi aralarında “klikler” oluşturmuş ve bizim kendilerini bulmamızı istemiyor, araştırmalarımızı da engelliyorlar. Bizi uzayda, hayvanat bahçesi hayvanları gibi kapalı tutuyorlar ve kâinat toplumlarına karışmamızı engelliyorlar.”


Kozmik komplo değil bilim

Duncan’ın sözleri kulağa bir tür kozmik komplo teorisi olarak gelse de bu tür önermeler, bilimsel açıdan geçerli bulunuyor. Çünkü evrende Dünya dışı medeniyetlerin varlığına ilişkin teoriler ne çürütülebiliyor ne de ispatlanabiliyor. Bunun bilimsel bir adı da var: Fermi Paradoksu. İtalyan fizikçi Enrico Fermi’nin 1950’de ortaya attığı daha sonra Amerikalı Michael H. Heart ile bilimsel makaleye döktüğü teorisine göre “Evrenin yaşı (13.7 milyar yıl) ve var olan yıldızların sayısına (7 trilyon milyar) bakıldığında sadece yaşam formlarının Dünya’da var olabileceğini savunmak imkânsız. Kâinatta çok sayıda medeniyet olmalı. Bu medeniyetlerden bazıları insanlıktan ileri bir medeniyet geliştirmek için yeterli vakte sahipti. Sorun onların var olması değil, bizim onları görmememizde, sinyallerini almamamızda...”


Her şey bir karikatürle başladı

Fermi’nin çalıştığı, ABD’nin Los Alamos Laboratuvarları’nda mesai arkadaşlarıyla yemek yerken ortaya attığı küçük bir sorudan geliştirilen bu tez, bugün başta ABD olmak üzeren birçok ülkeye milyarlarca dolar para harcatıyor. Çünkü devletler de artık koskoca evrende yalnız olmadığımıza inanıyor ve bu uzaylıların Dünya üzerinde ‘kötü emelleri’ varsa önceden bilmek istiyor. Evrenin herhangi bir yerinde oluşabilecek elektromanyetik sinyalleri dinlemek için daha 1960’larda SETI (Dünya Dışı Akıllı yaşam Araştırması) programı başlatıldı; Dünya’nın dört bir yanına dev radarlar konularak sinyaller dinlenmeye başladı örneğin. Dünya’da epey heyecan yaratan 94 ışık yılı öteden geldiği tespit edilen “Hercules sinyali”, geçen yıl Rusya’ya SETI programı dahilinde kurulan bir radar istasyonu tarafından tespit edilmişti.


İnsanlığın gururu Voyager-1 ve 2

Uzaydan sinyal beklemenin yetersiz olacağı ve “Uzaylıların elektromanyetik teknolojinin çok da ötesine geçmiş olabileceği” ihtimali göz önüne alınıp “İlk temas” için farklı yöntemler de geliştirildi. 1977’de derin uzaya Voyager 1 ve Voyager 2 uzay araçları gönderildi.


39 yıl önce gönderilmiş olmasına ve Dünya’ya 2x1010 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen sinyal göndermeye devam eden bu araçlar, Dünya’ya en uzak noktada bulunan insan yapımı nesneler. Derin uzayın gözlemlenmesi için Hubble ve Kepler gibi son derece gelişmiş dev teleskoplar uzaya gönderilirken, yeryüzünde son teknoloji gözlem evleri inşa edildi. Avrupalılar Şili’de 5 bin metreden yüksek bir dağa “Dünya’nın en gelişmiş teleskopunu” inşa ettiklerini iddia ediyor. Çinliler ise geçen ay Pingtang kentinde “500 metre çapında” bir teleskop inşa ettiklerini duyurdular. Bu girişimlerle uzaylı medeniyetle temas sağlanamadı ancak derin uzaya ilişkin çok önemli bilgilere erişildi. Her şeyden önce, suyun sadece Dünya’da olduğu inancını yıkan veriler elde edildi. Kepler teleskopu, Dünya’ya yakın koşullara sahip onlarca gezegen keşfetti.


Mars ve diğer Güneş sistemi gezegenleri ile bunların uyduları üzerinde yapılan araştırmalarda, uzun mesafe uzay yolculuklarından uzay madenciliğine kadar pek çok alanda insanlığın faydasına sunulabilecek çok değerli veriler bulundu. Ama henüz uzaylılarla temas kurulamadı. Belki İskoç bilim insanı Forgan haklıdır; kötü uzaylılar uzaylı medeniyetlerle temas kurmamızı engelliyordur. Hatta belki de bunu, yazar Adams’ın öngördüğü gibi “Zamanı geldiğinde Dünya’yı sorunsuzca yok etmek” için yapıyorlardır. Nihayetinde Dünya’nın istimlak edilmesine kâinat toplumunda itiraz yükselmesini istemiyor olabilirler. Ama insanlık bu azimle giderse uzaylıların yüzüne kapadığı kalın perdeyi çok da uzak olmayan gelecekte aralayacak gibi görünüyor.



Mustafa Alkan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.